YAZARLAR

Klasisizm ve romantizm arasında

Puşkin klasisizm ve romantizm arasındaki ayırımı eski ve yeni arasındaki bir ayırım olarak, daha esnek ve ucu açık bir şekilde değerlendirmektedir. Kahn’a göre bunun iki nedeni olabilir: Ya Puşkin edebiyat tarihini süregiden bir deney olarak görmekteydi ve tarihsel perspektiften çağının bir dönüm noktası olup olmadığından emin değildi; ya da klasisizm-romantizm zıtlığı kendi lirik kimliği açısından pek önem taşımıyordu.

Kavramlar zihnimize kılavuzluk ederken zaman zaman bizi çıkmaza sokabilirler. Puşkin’i sanat tarihindeki klasisizm, romantizm ve realizm ayrımı bağlamında konumlandırmaya çalışmak araştırmacıyı karmaşık bir labirentin içine sokuyor. Belki de labirenti yıkıp düzleyerek konuya berraklık kazandırdığımıza kendimizi ikna edebiliriz. Ancak labirentin dehlizlerinin haritasını çıkartmak, şuradaki oyuğun, buradaki çıkmazın nasıl ve neden oluştuğunu açıklamaya çalışmak hem daha öğretici hem daha zevkli, fakat bir o kadar da yorucu.

Önceki yazımda Sovyet edebiyat tarihçisi Grigori Gukovski’nin Puşkin’i romantizmden realizme geçişi temsil eden bir yazar olarak değerlendiren tezinden bahsetmiştim. Halbuki yeni tarihyazımı Puşkin’in 18'inci yüzyıl Rus edebiyatı ustalarından kopmadığı gibi, geç dönem eserlerinde de klasisizm kuramcılarından faydalandığını ortaya koyuyor. Üstelik yazarın bu yönelimi aynı dönemde Fransa ve İngiltere’deki yönelimlerle paralellik arz ediyor. Bu anlamda güncel Puşkin çalışmaları sanat tarihinin geleneksel kavramları üzerine yeniden düşünmemizi sağlıyor.

18'İNCİ YÜZYIL RUS EDEBİYATININ MİRASI

Oxford Üniversitesi’nden Andrew Kahn Puşkin’i klasisizm ve romantizm arasında bir geçiş şairi olarak değerlendirmekten kaçınıyor. (1) Kahn’a göre kariyeri boyunca Puşkin klasisizmin merkezindeki icat (invention) ve romantizmin merkezindeki tahayyülün (imagination) gücünü sürekli sorguladı. Kariyerinin ilk yıllarında Puşkin şiirsel kompozisyonu ilhamdan ziyade bir zanaat ve taklit meselesi olarak gördü. 1780’lerde el yazması kültürü devam etmekle birlikte matbuat giderek yayılıyor ve yeni bir dağıtım sistemi ve kitapçılar ağı ortaya çıkıyordu. Ancak Puşkin’in ilk eserlerini vermeye başladığı 1810’ların ortalarında bir yazar olarak geçinmek hâlâ pek mümkün değildi. Taklitçi bir şiir estetiği şairlerin dost çevreleri için yazdığı böyle bir ortama uygundu.

BESEDA VE ARZAMAS

1810’larda Sankt Peterburg’daki edebi çevreler iki kampa ayrılıyordu: Muhafazakar bakan Amiral Aleksander Şişkov’un (1754-1841) liderliğindeki Rus Edebiyatı Amatörleri Sempozyumu (kısaca Beseda) etrafında kümelenmiş gelenekçi grup Nikolay Karamzin’in (1766-1826) başını çektiği “yeni üsluba” karşı 1803’te 1820’lere kadar devam edecek bir polemik başlatmıştı. Şişkov’a göre özgün Rus edebiyatı (kilisede kullanılan eski) Slavonik deyişleri kullanmalı ve kaside ve klasik vezinli trajedi türlerine yönelmeliydi. 1816’da gelenekçilerin karşısındaki ikinci grup Arzamas adı altında bir araya geldi. Bu grup edebi değerler etrafında birleşen (cumhuriyetçiler ve Jakobenlerin de dahil olduğu) çok çeşitli siyasi görüşten yazarı barındırıyordu. Arzamas, yerli ve milli edebiyat arayışındaki gelenekçilere karşı uluslararası ve estetik bir yönelimi öne çıkarıyordu. Puşkin 1817’de (hanedanın oturduğu ve Çar’ın Köyü olarak bilinen kasaba) Çarskoye Selo’daki liseyi bitirdiğinde Arzamas’ın üyesi olmuştu bile. Lise yıllarından 1820’deki sürgününe kadar Puşkin, Arzamas’ın etkisi altında neo-klasisizmin önem atfettiği taklit ve parodi yeteneğini geliştirmeye yöneldi. Arzamas üyeleri Beseda’nın resmi toplantılarının aksine sofra sohbetlerini tercih ediyor ve bu sohbetlerde Beseda şiirleriyle dalga geçiyor, gallimatias adını verdikleri komik ve anlamsız şiirler ve saçma sapan cemiyet tüzükleri yazıyorlardı. Gruba hakim olan espri havası dönemin gençlerindeki eşek şakası kültüründen besleniyordu. Puşkin hayatı boyunca bu yaramazlıklarından vazgeçmedi. Tiyatroda yuhalamak veya koltuklar arasında Fransa’da Duc de Berry’yi öldüren cumhuriyetçi Louis Pierre Louvel’nin resmini taşımak gibi ünlendiği olayları bu yaramazlıkların arasında sayabiliriz. (2)

Kahn, Beseda ve Arzamas arasındaki farklılığın basitçe arkaikler ve yenilikçiler olarak tanımlanamayacağını, nitekim Arzamas’ın estetik yönelimin de Fransız neo-klasisizminin doktrinlerine sadık kaldığını vurguluyor. Bu yönelimde icat ifadeyle düşünce arasında uygunluğu sağlama sanatından ibaretti. Puşkin 1825’ten itibaren taklitten ziyade özgünlüğünü vurgulamaya başladı. Bu dönüşümdeki dönüm noktası 1820 sürgünü oldu.

ROMANTİK YAZAR VE PİYASA

Klasisizm ve romantizm kavramları 1820’lerde kitap eleştirisinin yerleşmesiyle beraber önem kazanmaya başladı ve şairin dehası piyasadaki ticari başarı için önemli hale geldi. Dolayısıyla Puşkin’in kendisine yönelik taklit eleştirilerini bertaraf edecek şekilde dehasını sergilemesi gerekiyordu. Puşkin’in Arzamas’tan yoldaşı ve yayıncısı Pyotr Andreyeviç Vyazemski (1792-1878), 1822’de sürgündeki yazarı tekrar gündeme taşımak niyetiyle Kafkas Mahpusu’nun bir eleştirisini yayımladı. Bu yazıda Vyazemski edebi dönüm noktalarının bireysel yetenekler tarafından belirlendiğini öne sürerek Puşkin’in romantik dönemi açan bir yazar olduğunu iddia etti. Resim duygusu, lirik gücü ve popüler zevke hitap eden ticari bir zihniyet Puşkin romantizminin özellikleriydi.

1824’te Vyazemski Bahçesaray Çeşmesi’ne yazdığı önsözde bir yayıncıyla klasisizm taraftarı bir eleştirmen arasında hayali bir diyaloğu aktarır. Bu diyalogda taraflar klasisizmi edebi dehayı gemleyen bir kural saplantısı, romantizmi ise kurallar alt üst eden bir anarşi olarak karikatürize ederler. Nihayet iki taraf da Puşkin’in eserine odaklanarak şiirin okuru nasıl duygulandırdığını tartışır. Her ikisi için de sanatın amacı duygudur, ancak okurun esere verdiği tepkinin değeri üzerinde anlaşamazlar.

PUŞKİN’İN ROMANTİZMİ VE 'RUS DEHASI'

Kahn’ın işaret ettiği gibi Vyazemski klasisizm ve romantizm arasındaki tartışmayı özetlemeye çalışırken bu iki kategorinin aslında aynı estetik dili kullandığını sergiler. İki akım estetik psikoloji konusunda tartışırken, her ikisi de özgünlüğü hedefler. Vyazemski’nin amacı 1824’teki Puşkin’i romantik bir devrimci olarak tanımlamaktır ve bu tanım 1820’lerin ortalarından itibaren yaygınlık kazanmıştır. Slavofillerin öncülerinden Ivan Kireyevski (1806-1856) şairi Rus milli karakterinin tecessüm etmiş hali olarak över. Bu anlayış Gogol’ün Arabeskler’inde (1835) devam eder. 1840’larda Vissarion Belinski (1811-1848) Puşkin’i siyaseten eleştirmesine rağmen yazarın Yevgeni Onegin adlı eserini “Rus hayatının ansiklopedisi” olarak tanımlar. (3) Bu değerlendirmelerde Puşkin’in romantizmi Rus edebiyatında çığır açıcı dehasının bir işareti olarak işlev görür.

Puşkin ise klasisizm ve romantizm arasındaki ayırımı eski ve yeni arasındaki bir ayırım olarak, daha esnek ve ucu açık bir şekilde değerlendirmektedir. Kahn’a göre bunun iki nedeni olabilir: Ya Puşkin edebiyat tarihini süregiden bir deney olarak görmekteydi ve tarihsel perspektiften çağının bir dönüm noktası olup olmadığından emin değildi; ya da klasisizm-romantizm zıtlığı kendi lirik kimliği açısından pek önem taşımıyordu.

KLASİSİZME DÖNÜŞ: YARATICI PSİKOLOJİ

Romantik şair olarak ün yapmaya başladığı 1820'lerde Puşkin, klasisizmin kuramcıları Boileau, Marmontel ve La Harpe’ın kitaplarını incelemeye başladı. İngilizce ve Almancadaki yaratıcı hayalgücü kavramına karşı Fransızca yazındaki yaratıcı psikoloji kavramına yönelerek, Rus klasisizmine etki etmiş olan Fransız yazarlarına döndü. Kahn’a göre Puşkin’in Fransız estetlerine dönmesindeki niyeti klasisizmin kurallarını tekrar etmek değil, bu yazarların psikolojik varsayımlarını gözden geçirmekti. Puşkin’e göre zevkin temelinde -yazara okurun duyguları üzerinde hakimiyet sağlayan- doğru kullanım ve ifade kuralları arasındaki ilişki yatmaktaydı.

Kahn, klasisizmin yekpare bir olgu olarak görülmemesi gerektiğini, 18'inci yüzyılda birçok klasisizmlerin var olduğunu ve 1820’lerde Fransa’da klasisizmin romantizme tepki olarak hâlâ etkin olduğunu vurguluyor. Yani, klasisizm duygusallık ve hayalgücüne ilişkin yeni kuramları içererek kendini yenileyebilen bir akımdı. Kahn bu bağlamda özellikle Puşkin’in başvurduğu iki yazarı inceliyor: Jean-François Marmontel (1723-1799) ve Jean-François de La Harpe (1739-1803). La Harpe kuralların dehayı sınırlamadığını ancak ona rehberlik ettiğini öne sürerken, Marmontel edebi özgünlüğün tür kuralları dışında da mümkün olduğunu iddia ediyordu. Puşkin, Byroncu romantik döneminin başlangıcı olarak kabul edilen 1819’larda Marmontel’in Zevk Üzerine Risalesi ve Edebiyatın Unsurları adlı el kitabını edinmişti. Yazarın kütüphanesinde La Harpe’ın Paris’te kurduğu lise için yazdığı edebiyat kitabı ve başka eserleri de mevcuttu. Dolayısıyla Puşkin Byron, İngiliz Göl Şairleri (başta Wordsworth) ve İngilizce, Almanca hayalgücü teorilerine ilgi duymaya başladığında bile La Harpe ve Marmontel tarafından yeniden tanımlanan klasik estetikle ilişkisini kesmemişti. Bu modern klasisizm kuralların doğru uygulanmasından ziyade psikolojiye, ifade meselesine, yani yazarın edebiyatın duygusal ihtiyaçları nasıl karşılayabileceği sorununa, duygusallık (sensibility) meselesine, odaklanmıştı. Puşkin’in kütüphanesi ve notlarına ilişkin incelemelerine dayanan Kahn, Puşkin’in Byroncu dönemine dair şu tespiti yapıyor: “Byroncu anlatıların gücü Byron modelinden ziyade klasik dramaya yakınlıktan kaynaklanıyor olabilir; ve bu başarının arkasındaki itici kuvvet Puşkin’in [Klasisizm] kuramcılarındaki okur tepkisi modelinden gelir”. (4)

SON DÖNEM: YENİDEN KLASİSİZM

Hayatının son dönemi olan 1830’larda Puşkin açıkça klasisizmi savunan eserler verdi. 1830 kuşağının şiir kuramcıları neo-klasisizmi romantik Helenizm olarak yeniden tanımlayıp, Nicolas Boileau’yu (1636-1711) klasik yüce kavramının kuramcısı olarak yeniden keşfettiler. Puşkin 1833’te Şair Bozuntularının Katı Hakimi adında Boileau’ya bir övgü kaleme aldı. Bu şiirde yeni özgür ekolün aşırılıklarına karşı Boileau’yu savunan Puşkin, böylece kendi romantizminin klasisizmle uyumlu olduğunu ilan eder ve kendini klasik bir şair, bir otorite figürü, olarak kurgular. Romantik çağın arayışı olan maneviyat ve sonsuzluk klasik evrensellik ve saydamlık olarak yeniden tanımlanır. Kahn’a göre Puşkin’in klasisizminin esrarı burada yatmaktadır: Erken şiirlerinde Byron gibi kendinden önceki yazarları taklit eden şair artık değişmeyen, soyut bir güzelliği taklit etmeye başlamıştır. (5)

(1) Bu yazıda büyük oranda şu kaynaktan yararlandım: Andrew Kahn, Pushkin’s Lyric Intelligence, Oxford, Oxford University Press, 2008.

(2) Andrew Kahn, Mark Lipovetsky, Irina Reyfman ve Stephanie Sandler, A History of Russian Literature, Oxford, Oxford University Press, 2018, ss.350-351.

(3) Boris Gasparov, “Pushkin and Romanticism”, The Pushkin Handbook içinde, David M. Bethea (Der), Madison, The University of Wisconsin Press, ss.537-538.

(4) Kahn, Pushkin’s Lyric Intelligence, s.48.

(5) Kahn, Pushkin’s Lyric Intelligence, ss.68-70.