YAZARLAR

Yasa ve düzen

Oy farkının kapanabilmesi için Trump’ın kampanyasında öne çıkardığı bir konsantre devlet tarifi ‘yasa ve düzen’di. Bunun bize yine garip gelen kısmı, yasayı koyan ve bozan tarafı kendisi olmasına rağmen, kurumsal kötülüğün bunu ileri çıkartıp, yine ve yeniden hegemonyasını inşa edebilmesidir.

ABD seçimleri yaklaştıkça, anketlere göre Trump’ın Biden ile arayı iyice kapattığı görünüyor. Özellikle hayatın sol tarafından bakıldığında, insana bu oldukça garip geliyor değil mi?

Her şeyi bırakın, sadece Covid-19 yüzünden, şu an için 180 bin insanın öldüğü bir ülkede, mesela insanların korunmaları için deterjanla yıkanmalarını öneren bir başkan bu. Hele yeni politika aracı, ‘tweet’ değneği ile ortaya salladıklarının her biri diğerinden daha beter olan, kendi danışmanlarına bile saç baş yolduran bu başkan seçimlerde yeniden seçilebilir.

Ayrıca bu 180 bin ölü sayısı durmuş ve geride kalmış bir şey de değil, hasta mirasçılarına acıları dışında, milyonluk faturalar bırakarak öldürmeye devam ediyor. Yani her şeye rağmen nasıl oluyor da, Trump desteği artıyor? ABD seçmeni Trump’ı ya da dünyanın muhtelif ülkelerinde, onun karakter kardeşlerini, neden başkan seçmeye devam ediyor?

Buna eğer 'Zaten bu insanlardan bir hayır gelmez’ cevabı veriyorsanız, yazının burasında çıkıp, başka şeyler yapmanız gerekiyor. Mesela kendinizi bir filme bulayıp, kahveye yatırıp, hiç başka insanlar yokmuş gibi davranabilirsiniz.

Eğer hâlâ yazıdaysanız, devam etmeli ve kabul etmeliyiz ki bunun nedeni, kurumsal kötülük devletten başka bir şey değildir. Bu yüzden zaten, oy farkının kapanabilmesi için Trump’ın kampanyasında öne çıkardığı da bir konsantre devlet tarifi ‘yasa ve düzen’di. Bunun bize yine garip gelen kısmı, yasayı koyan ve bozan tarafı kendisi olmasına rağmen, kurumsal kötülüğün bunu ileri çıkartıp, yine ve yeniden hegemonyasını inşa edebilmesidir.

Bu, Cengiz Aytmatov’un romanında yazdığı, ‘Mankurt’ söylencesinin, pratik olarak yaşanmasından başka bir şey değildir. Savaşta esir alınanların kafaları kazıtılıyordu. Sonra başlarına geçirilen deve derisiyle güneş altında bekletiliyordu ve Mankurt oluyorlardı artık. Deve derisinin kuruyup çekilmesiyle, beyinleri küçülüyordu çünkü. Mankurtlar, nasıl sıkıştırılmış beyinleriyle, düşmanlarının kölesi oluyorsa, bizim de maruz kaldığımız günlük-sıradan hegemonya; öğretilmiş itaat okullar, tahammül edilebilir hayat formülü iman, muhtaç kılınmış otorite hissi gibi, kurumsallaşmış bir devletin yaydığı toplumsal bir aptallıktan başka nedir ki?

Hele bütün bunlar, iktidar halinin ele avuca sığar portatif biçimi, teknoloji ile sunulduğunda, ‘düzen’ o kadar aranır bir hale gelir ki, ölümümüzün mesul sınıf başkanı bile, yeniden, mesela komik saçları ve küstah sırıtmalarıyla, bu karikatür demokrasinin başkanı oluverir.

Bu yüzden, kurumsal kötülük şunu iyi bilir ki ne kadar fazla kötülük yapsa o kadar kendisine daha fazla ihtiyaç duyulacaktır.

-Ve bu yüzden daha da kötü bizimkiler-

Yasa ve düzenleri bunu gerektiriyor ve ondan öldürüyorlar bizi…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...