Bu benim zamanım değil!
"Tenet" filminin hafızamızda görüntüleri henüz tazeyken, ‘zaman değişimini’ farklı bir şekilde ele alan yakın tarihli filmlerin bazılarına göz atmak istedik. Seçtiğimiz filmler, "Tenet" filmiyle paralel olarak, basit bir zaman yolculuğu değil daha çok bir zaman ‘takılması’, ‘kısır döngüsü’ veya ‘açmazına’ parmak basan yapımlar olacak.
Amerika’daki sinema salonlarının biraz bekleyecek olmasına rağmen geçen hafta dünya sinemasına yeni bir canlılık ve korona salgını sonrası taze bir nefes getirme iddiasıyla gösterime giren "Tenet" filmi, aslında (ve özellikle) Hollywood sinemasının asla vazgeçmediği bir konuyu ele alıyordu: Zaman yolculuğu…
Tabii ki Nolan, bu iddialı senaryosunun merkezine sadece çılgın bir bilim adamının icat ettiği bir makineyi koymadı, ‘zaman yolculuğu’ olayına daha karmaşık olaylar, kendince felsefi ve neredeyse metafizik unsurlar katarak fantastik bir macera filmi çıkardı.
"Tenet" filminin hafızamızda görüntüleri henüz tazeyken, bu türün çok önce yapılmış örneklerini bir kenara koyarak, bu ‘zaman değişimini’ farklı bir şekilde ele alan, daha yakın tarihli filmlerin bazılarına göz atmak istedik. "The Time Machine" (1960) gibi bazı eski örneklere değinmememizin temel nedeni, o dönemin teknolojisinin bugünkünün çok gerisinde olmasıyla kalmayıp daha yakın tarihli filmlerin ‘zaman yolculuğuna’ daha değişik yollardan bakabildiğini düşünmemize dayanıyor. Tabii ki Kubrick veya Tarkovski gibi isimler zamanlarının çok ilerisinde ve asla eskimeyen (ve muhtemelen eskimeyecek) başyapıtlar çıkardılar ancak onların yapıtları bizce ‘listenin’ üstünde olan, eşsiz filmler olarak sinema tarihine geçti.
Bizim seçtiğimiz filmler, "Tenet" filmiyle paralel olarak, basit bir zaman yolculuğu değil daha çok bir zaman ‘takılması’, ‘kısır döngüsü’ veya ‘açmazına’ parmak basan yapımlar olacak. Üstelik bu türün macera, bilim kurgu, dram hatta komedi gibi birçok alana açık olması çok eklektik bir liste oluşturmamıza kapı açtı…
PLANET OF THE APES (1968)
Yazar Pierre Boulle’in romanından uyarlanan "Maymunlar Cehennemi" filmi belki de ‘distopik’ dünyayı konu alan ilk filmlerden biriydi. Yeni gezegenler keşfetmek için klasik bir uzay yolculuğuyla başlayan film, daha sonra insanlarla maymunların neredeyse yer değiştirmiş olduğu garip bir gezegende devam ediyordu. Bu haliyle bile ilginç olan film, hiç beklenmedik şekilde, seyircinin adeta şaşkınlıktan ağzını açık bırakan çok pesimist bir ‘gelecekteki dünya’ tasviriyle sonlanıyordu. Felaket geçiren değil felaket ‘geçirmiş’ dünyanın en etkili temsillerinden birini sunan film, bütün zaman ve boyut kavramlarıyla oynayan birçok gösterişli yapımı açıkça karaya oturtuyor, bu konu hakkında yorum getiren diğer filmlerin referans alacağı bir yapım haline geliyordu. "Maymunlar Cehennemi"nin kısaca zaman ve gelecek üzerine çekilmiş en iyi bilim kurgu filmlerinden biri olduğunu söylersek abartmış olmayız herhalde…
BACK TO THE FUTURE (1985)
Robert Zemeckis’in yönettiği bu bilim kurgu-macera filmi neredeyse bütün bir jenerasyona damgasını vurdu. Bir lise öğrencisinin, çılgın bir bilim adamı olan arkadaşının aygıtıyla, kazara geçmişe gitmesini anlatan bu film oldukça heyecanlı, eğlenceli sekanslar ve o dönem için ‘öncü’ sayılabilecek efektler taşıyordu. Film, sadece bir ‘zaman yolculuğuna’ bel bağlamayıp aynı zamanda değişen bir geçmişin geleceği de nasıl değiştirebileceğine dair bir soruya oldukça renkli bir cevap sunuyordu. Kariyerinin henüz başlarında olan Michael J. Fox herhalde hayatının rollerinden birini buldu (sonrasındaki hastalığı kariyerini sarstı!) ve bütün bir jenerasyona kendini tanıttı. Filmden sonra birçok genç, kaykay sürmeye merak salmıştır herhalde! Gelen büyük başarıdan sonra devamları geldi ama bizce hiçbiri ilki kadar başarılı olmadı. Amerikalılarda sorun budur: ‘Bazen akıllarını parlak bir fikir gelir… Ve parlak bir film çıkarırlar!’
ARMY OF THE DARKNESS (1992)
"Evil Dead 1" ve devamıyla unutulmaz bir korku deneyimi yaşatan yönetmen Sam Raimi, ilk iki filmde inanılmaz zor durumlara soktuğu baş karakteri Ash’ı (Bruce Campbell) bu sefer bir zaman yolculuğuyla Orta Çağ'a yolladı. İlk bölümde yarattığı ‘saf korku’ şekline giderek kara mizah ve macera havası ekleyen yönetmen, koluna artık bir elektrikli testere (!) monte edilmiş kahramanının bu geçmiş dünyadaki mücadelesini anlatırken, onun yaşadığı zamana adaptasyon sorununu da sürekli hissettiriyordu. Film, adeta milat yaratmış bir korku filminin absürde varan eğlenceli ve kaliteli devamı gibiydi.
GROUNDHOG DAY (1993)
Harold Ramis imzalı "Groundhog Day", yönetmenin kendine has mizahi üslubuyla bir hava durumu spikerinin, küçük bir yerel bayram için gittiği kasabada zamana ‘takılması’ ve sürekli aynı günü tekrar yaşamasını anlatıyordu. Film, tabii ki sonuç olarak bir komediydi ancak başkahramanı oynayan Bill Murray’in çizdiği kendini beğenmiş, mizantrop karakter, onun hoşlandığı kadınla yakınlaşmak için kullandığı yollar ve aynı günü yaşamanın tekdüzeliğinden kurtulmak için en uçuk durumlara düşmesi, "Groundhog Day"i basit bir ‘güldürü’ yapımından çok daha öteye taşıyordu. Film, bencil olmama, kendini olması gereken gibi değil olduğun gibi tanıtma ve zamanını iyi değerlendirme gibi ciddi sayılabilecek konulara eğilirken bunları çok akışkan ve hareketli bir mizah duygusuyla harmanlayarak, hala eskimeyen, çok düzeyli bir yapı ortaya çıkarıyordu. "Groundhog Day" bizce o dönemin komedi türü zirvelerinden biriydi.
MEMENTO (2000)
Christopher Nolan kariyerinin henüz başında "Memento" filmiyle (bizce hak edilmiş!) büyük bir başarı kazandı. O zamana kadar neredeyse hiç kullanılmamış bir kurgu tekniğiyle, ilerledikçe yerine oturan, yapboz gibi şekillenen sağlam bir psikolojik gerilim filmi sundu. Geçirdiği kazadan sonra 15 dakikada bir hafızası sıfırlanan, karısının katilini arayan baş karakterin peşine takılan seyirci, onunla beraber olayların gizemini çözmeye, bulduğu ipuçlarını birleştirmeye çalışıyordu. Nolan bizce burada, son filmi "Tenet" de dahil olmak üzere, neredeyse bütün filmlerinde yerine oturtmaya çalıştığı zaman kavramına en derin bakışını getirmiş, çok ‘yenilikçi’ bir yapım çıkarmıştı.
NOVO (2002)
Biraz kıyıda köşede kalmış bu Fransa-İtalya-İspanya ortak yapımı film, merkezine belli aralıklarla hafıza kaybı yaşayan bir genç adamı koyarak "Memento" filmini hatırlatıyordu. Ancak bu filmdeki baş karakter Graham, "Memento" filmindeki Leonard gibi bir katili aramıyor daha çok saatler sonrasında ‘boşalan’ hafızasını belli bir düzene oturtup hayatını devam ettirmeye çalışıyordu. Bu filmde de onun bu durumundan faydalanmaya çalışan kişiler (özellikle kadınlar) vardı. Fransız yönetmen Jean-Pierre Limosin, "Novo" ile belki çok heyecanlı, hareketli veya gerilimli bir yapım çıkarmıyordu ancak bizce ‘kendini arayan’ bu adamın hikayesi, yine de ‘zaman’ üzerine farklı bir bakış getiriyordu. Filmin başkarakterini canlandıran İspanyol aktör Eduardo Noriega’nın performansı ise gerçekten takdire şayandı.
Kuşkusuz bu listeye "The Thirteenth Floor" (1998), "Donnie Darko" (2001) veya "Butterfly Effect" (2004) gibi başka filmler de eklenebilir.
Şunu hatırlatarak bitirelim: Birçok sinemasever çok uzun süren bir ‘kapanma’ süresinden sonra, ‘zaman’ kavramına çok değişik bir yorum getirecek ve belki de bu kadar uzun süre sinema salonlarından ayrı kalmamızın sıkıntısını hafifletecek "Tenet"i bekliyordu. Ama görüyoruz ki biraz daha beklememiz gerekecek…