HDP’siz olmaz ama sadece HDP’yle de olmaz
Express dergisinin güz sayısı, hem editoryal yazısı hem de tüm içeriğiyle Türkiye’deki eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten muhalefet açısından son derece somut bir plan koyuyor ortaya... Express’in C Planı’nın ayrıntıları dergide. Ama genel çerçevesi belli: Hem iç dinamikler hem de iktidarın hamleleri karşısında daralmak değil, genişlemek.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, HDP’nin 30 Ağustos’ta Kürt sorununun çözümü ve barış için yaptığı çağrıyı “Çözümün adresi Meclis, yeri zamanı gelince konuşacağız. Ama şu anda sorunumuz ekonomi, işsizlik ve yoksulluk” sözleriyle yanıtladı.
Kılıçdaroğlu nazik bir siyasetçi olmasa bu cümleyi kabaca şöyle de kurabilirdi: “Kürt sorunu şu anda gündemimizde yok.”
Oysa HDP, 30 Ağustos’taki çağrısını tam da Kılıçdaroğlu’nun ipe un sermek için kullandığı “Çözümün adresi Meclis” cümlesini kullanarak, hem de TBMM’deki basın toplantısında şu ifadelerle yapmıştı:
“Kürt meselesinin bugün ulaştığı düzey, bütün varlığıyla çözümü dayatıyor. Bu ülkenin demokratik ve ortak geleceğini düşünen hiç kimse bu gerçeğe gözlerini yumamaz, yummamalıdır. Gelişmelerin de gösterdiği gibi sorun artık ülke sınırlarını aşmış, bölgesel ve küresel bir boyut kazanmıştır. Çözümsüzlük sürdükçe, çatışma dinamiği diri kaldıkça Türkiye siyasal ve ekonomik açıdan küresel güçlere bağımlı ve muhtaç olmaya devam edecektir. Halbuki bu sorun esas olarak bizim sorunumuzdur ve bu ülkede, bu topraklarda çözülmek durumundadır. O nedenle diyoruz ki, sorun diğer ülkelerin başkentlerinde değil Ankara’da çözülmelidir. O yüzden bugün buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden bir kez daha çözüm isteyen bütün güçlere sesleniyoruz: Hepimizin bu konuda sorumlulukları var. Kimse çözümden kaçamaz. Bıçağın kemiğe dayandığı bir dönemden geçiyoruz. Demokratik çözüm ve barış kendini tüm yakıcılığıyla dayatmaktadır.”
Açıklamanın devamında, çözümün 'hep birlikte' mümkün olacağının altı çiziliyor ve 'ortak bir plana' ihtiyaç duyulduğu vurgulanıyordu: “Barış dediğimizde, silahların susmasını sağlayacak ortak bir plana, aynı zamanda 100 yıllık Kürt sorununun çözümünde birlikte adım atmaya ihtiyaç var. Barış için hep birlikte mücadele etmezsek, demokrasiye de özgürlüğe de ulaşamayız.”
HDP Eş Başkanları, bu açıklamayı yeni bir somut siyasi hamlenin başlangıcı olarak görüyor. AKP’nin son günlerde ısıtmaya çalıştığı “Demirtaş yeni parti kurmaya hazırlanıyor” türü miadı dolmuş taşra siyaseti hamlelerinin aksine, bugün Edirne’de HDP Eş Başkanları’nın Selahattin Demirtaş ve Abdullah Zeydan’la yaptıkları uzun görüşmenin arkaplanında da 30 Ağustos açıklaması yatıyor.
Aslında Mithat Sancar daha 27 Temmuz’da İzmir’de bu yeni hattın işaretini “HDP’siz olmaz, ama sadece HDP’yle de olmaz” sözüyle vermişti.
Peki nasıl ve kiminle olur?
Express dergisinin güz sayısı, hem editoryal yazısı hem de tüm içeriğiyle Türkiye’deki eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten muhalefet açısından son derece somut bir plan koyuyor ortaya:
C PLANI
Derginin 'Meram' yazısı şöyle başlıyor:
“Kısaca C… Aniden meydana çıkmanın nidası olarak da okunabilir, neşeli bir slogan olarak da.
Uzunu ise Emek, Demokrasi, Özgürlük-C. Bir nevi adres. C, üçüncü blok. Bu anlamda üçüncü cephe.
Öbür iki blok ya da cephe malûm. 'Cumhur İttifakı' adlı saray koalisyonu ve onun karşısında ANAP modeli 'Millet İttifakı'.
İki plan var ortada.
A: Saray rejimini her nasıl olursa olsun, sürdürmek -'her nasıl olursa olsun' büyük harfle. Akla gelebilen her şey… Yılın ilk yarısında Meclis’ten geçen torba yasalara, gündemdeki yasa tasarılarına, ekonominin gidişine, 'terörle mücadele' adı altında yapılanlara, minbere kılıçla çıkmalara filan baktığınızda resim net. MHP liderinin veciz ifadesiyle, “Fetih sürüyor, sürdürülecek.”
B: Yeni kurulan AKP artığı sağ partileri 'muhalefet bloku'na dahil etmek, içten içe çürüyen rejimin kendiliğinden çökmesini sakince beklemek, erimekte olan AKP-MHP tabanının huyuna suyuna gitmek, seçim vakti geldiğinde (gelir mi?) çoğunluğu sağlayarak iktidarı devralmak (devredilir mi?) ve bir 'milli mutabakat' koalisyonuyla restorasyon, normalleşme… NNormalleşme'den kasıt 2011 öncesi, AKP iktidarının ANAP pozu kestiği günler.
Peki 'biz' neredeyiz? C’den başka seçenek var mı?”
***
Aslında Millet İttifakı’nın bileşenlerine soracak olursanız, “C Planı biziz” derler. Oysa CHP ve İYİ Parti’nin Kürtlere, Saadet’in kadınlara, LGBTİ+’lara, laiklere, AKP artığı partilerin tüm ülkeye bakışı devletin ve milliyetçi-muhafazakâr kesimin mağaradaki yansımasından ibaret.
Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesini gündemine alması AKP’nin iktidardan düşmesiyle değil, ancak karşısına ciddi bir çözümcü blok çıkmasıyla mümkün. Aynı şey Millet İttifakı’nın tüm bileşenleri ve onun içinde yer almayan ama Kürt meselesini de gündeme getirmekten imtina eden bir kısım 'sol' yapılar için de geçerli.
O halde geriye neler, kimler kalıyor?
Express’in aynı sayısına konuşan felsefeci Nilgün Toker şu tespiti yapıyor: “Faşizm yerleşmediyse bu, AKP istemediği için değil, toplumun faşizme karşı dinamikleri hâlâ işlediği içindir... İstibdat rejiminin toplumun geneline egemen olmasını engelleyen direnişler ve inatlar var. Sadece Kürtler, kadınlar, LGBTİ+’lar değil, modern yurttaşlığı talep eden cumhuriyetçi kesimler de bu inadın bir parçası. Eşitlik ve özgürlük talepleri aynı zeminlerden, aynı ideolojinin içinden savunulmuyor olabilir. Ama direncin eşitlik ve özgürlük kavramları çerçevesinde yürütülmesidir önemli olan.”
Toker’in bu tespiti, A ile ama esas olarak B ile C noktası arasındaki mesafenin mutlak bir bütünlük, homojenlik arzetmediğini de hatırlatıyor.
Düne kadar AKP’nin çeperinde yer almış sağcı Kürtlerden, 'B Planı' partilerinin tabanında yer alan sol-Kemalistlere, AKP artığı partilerin tabanında yer alan 'mağdur Müslümanlar'dan kendisine yer bulamamış 'demokratlara' kadar son derece heterojen bir nüfus, pekâlâ C’de yer bulabilir.
Ama nasıl?
HDP’nin 30 Ağustos barış deklarasyonu, Türkiye’deki çürümenin, demokrasi, Kürt meselesi, silahlı çatışma sorununun çözümüne yönelik bir irade beyanı, ama aynı zamanda barış mücadelesinde ortaklaşma çağrısı. Fakat bu çağrıya A ile C noktaları arasındaki hiçbir siyasi partinin heveskâr olmadığı açık.
Madem ne HDP’siz olur ne de sadece HDP’yle ve ama A ve B blokları bu işin içinde yer almamaya kararlı, o halde HDP’nin çağrısı ve bu yolda yürüteceği adımlar boşa kürek çekmek mi?
Aklın kötümserliği “Evet”, iradenin iyimserliği “Hayır” diyor.
Express’in Meram yazısı ise kadın hareketinin mücadele yöntemine gönderme yapıyor ve dergiye mülakat veren feminist avukat Hülya Gülbahar’ın şu sözlerini aktarıyor: “Kadın hareketinin, erkeksi kibirden uzak durarak sürdürdüğü, her gün biraz daha kitleselleştirdiği mücadeleden Türkiye siyasetinin öğrenmesi gerekenlerin başında, özeleştiri yapabilme ve değiştirme yeteneği var.”
200. doğum günü vesilesiyle Engels’in “Pastanın kanıtı yenmesidir” sözünü referans alan yazı şöyle devam ediyor: “Elimizde kadın hareketinin pastasından daha iyi model var mı? Çeşitli partilerin, örgütlerin daha net çerçeveli ve daha iddialı modelleri olabilir, ama burada yakın vade, geniş bir ittifak ve deneme-yanılma ile sınanmış bir işleyiş söz konusu. O nedenle netlikten ziyade genişlik ve esneklik önemli. Programa gelince... Onun da mümkün olduğunca geniş ve esnek olmasında fayda var -iskeleti sağlam tutmak kaydıyla. İskelet, yani 'müşterekler' ve istikamet. 2020 Türkiye’sinde ilk asgari müşterek aşikâr: Tek adam rejimine ve 'cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi'ne son vermek. Bu, diğer asgarileri de içeriyor. Güçler ayrılığını, yargı bağımsızlığını ve Meclis’i geri getirmeyi. Ama, 'Eski Türkiye'ninkileri değil, demokratik bir yargıyı, demokratik bir Meclis’i. Onun da asgarileri belli: Öncelikle siyasi partiler yasasını, seçim yasasını, yargıyı ve çalışma hayatını düzenleyen yasaları demokratikleştirmek. Ve yeni bir 'toplumsal sözleşme'nin önünü açmak."
Express’in C Planı’nın ayrıntıları dergide. Ama genel çerçevesi belli: Hem iç dinamikler hem de iktidarın hamleleri karşısında daralmak değil, genişlemek. Olabildiğince genişlemek. HDP’nin 30 Ağustos deklarasyonu bağlamında atacağı adımların böylesi bir hattı açmaya yaraması için “HDP’siz olmaz” kadar “Sadece HDP’yle de olmaz”ı herkesin göreceği kadar güçlü bir biçimde ortaya koyması gerekiyor. Yani aslında maharet, planı ortaya koymakta değil, uygulamakta.
İrfan Aktan Kimdir?
Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.
Akşener’in taht oyunları continues 27 Eylül 2021
Korkut Boratav: Ekonomik kriz yok, yoksuldan alıp zengine veriyorlar 25 Eylül 2021
Oğuz Kaan Salıcı: Çözüm sürecindeki önerilerimizin arkasındayız 18 Eylül 2021
Mahmut Aytar: Bizi örgütleyen açlığımızdır 13 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI