Bir derin sızıdır kağıt oyunları
Masaya getirilen plan açıktı: Dekanlık tarafından hazırlandığı imajı verilecek olan ama bir yandan da ne fiziksel olarak ne de içerik olarak bir dekanlık duyurusuna benzeyen bir afiş hazırlanacak ve görünebilecek her yere asılacaktı. Tabii bu afişe kağıt oynayanlar ve oynamasına karşı çıkanların verdikleri tepkileri ölçmek için gözlemciler kantinde bulunacak ve durumu raporlayacaklardı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kahvehanelerde kağıt oyunları yasağı ile ilgili çok önemli bir açıklama yaptı geçen günlerde. Yasağın kaldırılması için basit bir yöntem önerdi. Her yeni oyunda yeni bir deste açın sorun çözülür minvalinde. Komik mi? Nereden tutarsanız tutun, evet komik. Ama bir yandan da öyle bir boyutu var ki meselenin, Türkiye’de politikaya ilişkin, muhalefete ilişkin bunu düşününce “Allah da seni güldürsün” demek olmuyor, içi sızlıyor insanın.
İç sızısını nasıl anlatırım bilmem, ama deneyeyim. Bu kağıt oyunları meselesi, Mülkiye’de öğrencilik yaparken bizim de gündemimize gelmişti. 18 yıl boyunca kesintisiz beş kuşağa dekanlık yapan Celal Göle Hocamızın öğrencilerin kahvehanelere gitmesinden duyduğu rahatsızlığın da etkisiyle olacak fakülte kantininde neredeyse her masada öğrenciler batağa, kinge oturmuştu. Geceden hazırladığı etkinlik afişlerini sabahın erken saatlerinde asmak için neşeyle okula gelen öğrenciler arasında da kantindeki bu durum büyük bir rahatsızlık kaynağı olmuştu tabii. Bilim, ortak üretim, kamusal kaynakların kamu için kullanımı, öğrencilerin politik demokratik hakları konularında söylediklerimiz; kağıt oynamanın değil bu biçimde okulu kahvehaneye çevirmenin yanlış olduğunu söylememizin de etkisi olmamıştı. Kantinden yükselen Rıfkı, kız almaz, koz karo seslerinin yarattığı havanın içten içe kemirdiği devrimcilerin ruhu artık bir eylemliliğe gidilmesinin zorunlu hale geldiği konusunu masaya getirdi. Masaya getirilen plan açıktı: Dekanlık tarafından hazırlandığı imajı verilecek olan ama bir yandan da ne fiziksel olarak ne de içerik olarak bir dekanlık duyurusuna benzeyen bir afiş hazırlanacak ve görünebilecek her yere asılacaktı. Tabii bu afişe kağıt oynayanlar ve oynamasına karşı çıkanların verdikleri tepkileri ölçmek için gözlemciler kantinde bulunacak ve durumu raporlayacaklardı. Afişler asıldı: “SBF Dekanlığı’nın 1.598.689 sayılı kararıyla kantinde kağıt oynamak yasaklanmıştır.” Afişin asılmasının ardından gözlemciler, raporlarını oluşturmaya başlamış ve dakika dakika verilen tepkileri kaydetmişti. Tabii işin en eğlenceli yönü de bu oldu. Otoriteden korktuğu için koz hevesiyle geldiği masadan istemeye istemeye kalkıp yapacak bir şey yok, derse gidelim diyenleri mi ararsınız, kağıt sorununu çözdüğü için dekanlığı tebrik edenleri mi? Elbette gözlemcilerin tuttuğu rapor, yayımlandı, fotoğrafı da işte burada. Sonrasında kimde ne kaldı bilmem, ama uzun bir süre kağıt oynama meselesi sorun olmaktan çıktı.
Her düşündüğümde içimde hoş bir duygu uyandıran bu anının neden bir iç sızısı olarak aklıma geldiğini çok kısa anlatayım. Yaklaşık dört yıldır o kantine girmem çeşitli biçimlerde ve hukuksuz olarak Erkan İbiş yönetimi tarafından engellendi. Bir defasında, çağrılı olduğum ve elimdeki davetiye ile gittiğim halde nizamiyeden alınmayınca bu hukuksuzluğa artık bir son verilmesini istedim. Birkaç dakika sonra yanıma gelen bir sivil polis, “hocam eğer beş dakika içinde ayrılmazsanız, sizi gözaltına almak zorunda kalacağız” dedi. Fakülte dekanı adına, fakülteyi koruduklarını söyleyerek bizlerin atılmasının üzerine yatan onlarca akademik meslek sahipleri adına, elbette bir sızıya dönen her şey için öyle utandım ki.
Geçen hafta, silahını Mülkiye'ye doğrultan, hukuk fakültesi mezuniyetinin ardından da Mülkiye’ye asistan olan kişinin istifasını öğrendim. Öyle basit bir olay değil, bu fotoğrafı ilk gördüğümde o zaman üyesi olduğun Mülkiye ve Ankara Üniversitesi listelerinde ve üniversite yönetiminden olayın soruşturulması talebinde bulunarak durumu anlatmıştım. Soruşturma açılması talebi günlerce sürdükten sonra bir soruşturma açıldığı duyumu geldi, soruşturma sürecini Mülkiye’deki hocalarla dalga geçirerek duyuran da yine aynı kişi oldu. O zamanlar, fakülteyi korumak dertleri başka alanlara yoğunlaşmış değerli akademisyenler elbette üzerine düşmedi, sonrasında bizler atıldık zaten. Erkan İbiş tarafından, sorgusuz, sualsiz, adlarımız KHK ekli listelerine yazılarak. Hukuku da kendileri gibi zavallılaştırarak. Asistan olduktan sonra, fakülteyi bizden koruyanların sesi yine bu duruma karşı çıkmadı. Olay duyulduğunda meselenin büyüklüğünün altında kalan İbiş, inceleme başlattığını duyurdu. Bu defa soruşturma sürecini öğrenemedik, ama istifa geldiğine göre belli ki bir uzlaşma ile sonuçlandı. Ne yazık.
Ne yazık, dört yıl oldu, dört koca yıl. Anayasa Mahkemesi’nin akademik özgürlükler kapsamında olduğuna hükmettiği Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza attıkları için bir gecede, hiçbir soruşturma yapılmadan, adları KHK ekli listelerine yazılarak atılan hiç kimse hakkında karar verilmedi. Evet dört yıl, ilk KHK’de de yer alan var sonuncuda da. Ama hiçbir barış akademisyeni hakkında karar verilmedi. OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun keyfi, “cumhurbaşkanımızın talimatı” vs.
Kağıt oyunlarını sorununa geri döneyim. Evet kahvehane işletenler var, sorunlar yaşıyorlar. Ev geçindiriyorlar. Sosyal demokrat bir lider var, o da bu sorunların çözümü için kahvehanelerde kağıt oynamanın yasaklanmasına çözüm sunuyor. Peki mesela sosyal devlet ilkeleri, devletin yurttaşını koruma ödevi; sosyal yardımın bir lütuf değil, yurttaşın hakkı ve devletin görevi olduğu?
Verili gerçekliği, önünde duranı değiştirmek anlamına gelir siyaset. Siyasi eleştiri de bunu hedefler. Her elde yeni deste dağıtılacağı ümidiyle yapılan şeye ise siyaset demiyoruz.