Yeme içme sektörünün zor günleri
Yemek yazarlığı yapmam nedeniyle bu sektörde birçok yakından tanıdığım arkadaş edindim, onların bu dönemde nasıl ayakta kalacaklarını, personellerinin evlerine nasıl ekmek götürebileceklerini düşünmek bile beni gerçekten çok üzüyor.
Korona virüsü salgınında yeniden kapanmalar başladı. “Hasta” sayımızın günde beş binin üzerine çıktığı günler yaşıyoruz, daha kötüsü “vaka” sayısının kaç olduğunu bilmeye hakkımız bile yok. Onu sorarsanız da hemen suçlu konumuna düşüyorsunuz. Üstüne şimdi yeniden ağır yasaklar geldi, belki de geç bile kalındı. Ancak burada da tuhaflıklar sürüyor.
Örneğin bu işten en ağır darbeyi yiyen sektörlerin başında gelen yeme içme sektörü... Cuma akşamı itibariyle restoranlarda oturma sona erdi, sadece paket servis ve gel-al yapılabilecek. Tamam, ama bu durumda çalışamayacak olan servis elemanlarının ve düşen kapasite sonucu işe gitmeyecek olan mutfak personelinin hayatını nasıl sürdüreceği konusunda bir fikrimiz var mı? Maalesef yok.
İş sadece restoranlarla da bitmiyor. Çok yakın bir arkadaşım restoranlara ve otellere ekipman tedariki yapıyor, sırf senenin başındaki yasak döneminde bile çok ciddi bir gelir kaybı yaşadı, bu sadece onu değil şirketinde çalışan birçok kişiyi etkiliyor. Bunu bütün sektöre yayın, tedarikçiler, onların alt tedarikçileri, yüz binlerce kişinin hayatını olumsuz etkileyecek bir zincir bu.
Bu hafta en son genelge yayınlandı biliyorsunuz, hangi saatte kim ne yapacak çözmek için herkes saatlerini verdi, Cambridge Üniversitesi'nde Kuantum Fiziği Profesörü Mete Atatüre’nin çizdiği şema genelgeden daha açıklayıcı bir kaynak oldu ve Twitter’da binlerce defa paylaşıldı. Halimizin acıklı resmi de bu olmalı.
Bunun haricinde, salgın döneminde birçok restoran müşterilerin daha rahat olması için açık alanlarını büyütmek, kış aylarında kullanım için de ısıtıcı sistemler kurmak için önemli yatırımlar yaptı. Şimdi bütün bu çabalar da ek külfet olarak işletmelerin omuzlarında duruyor.
Maalesef salgının yönetiminde yapılanlarla bir plan dahilindeymiş gibi bir görüntü çizilmiyor, son yıllarda neredeyse her konuda olduğu gibi anlık refleksler ile tepki veriliyor ve oluşabilecek maddi külfetin halkın kendi imkanları ile üstlenilmesi bekleniyor. Hastalığın yayılma hızına dair istatistikler bile net olarak paylaşılmıyor. Maalesef bizlere reva görülen bu anlayışla, ülkedeki sorunların çözülebileceğine olan inancımız giderek azalıyor.
Yemek yazarlığı yapmam nedeniyle bu sektörde birçok yakından tanıdığım arkadaş edindim, onların bu dönemde nasıl ayakta kalacaklarını, personellerinin evlerine nasıl ekmek götürebileceklerini düşünmek bile beni gerçekten çok üzüyor.
Umuyorum son günlerde bizi çok heyecanlandıran aşı çalışmaları en kısa zamanda gerekli onayları alır ve salgının önüne pozitif bilim sayesinde geçilebilir, yoksa Türkiye’de hepimizi daha çok zor günler bekleyecek.
Sağlıklı günler dilerim.