YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

Chicago Kıyıları Amerikalı yazar Stuart Dybek’in öykülerinde Güney Chicago’daki etnik mozaiği oluşturan insanların hayatı hayaller, mitler, sesler ve kokularla harmanlanmış bir kent şiirine dönüşüyor. Bu öyküler gerçekle fantastiği, etnik adetler ile Katolik ritüellerini iç içe geçirerek kentin hafızasını lirik bir dille kayda alıyor. CHİCAGO KIYILARI, STUART DYBEK, YÜZ KİTAP.
Tahkikati Edebi Midhat Cemal Kuntay Soruyor, Devrin Yazarları Cevaplıyor. Döneminin önemli mütefekkirlerinden, yazarlarından, araştırmacılarından biridir Midhat Cemal Kuntay. Daha çok Üç İstanbul isimli romanından biliriz onu. Kuntay’ın tek romanıdır o, üstelik! Şairdir, biyograftır, araştırmacıdır, antoloji hazırlamıştır. Bir de bu, Türkiye’deki ilk edebiyat anketi onun elinden çıkmıştır. Abdülhak Hâmid Tarhan’dan Cenab Şahabeddin’e, Halide Edib Adıvar’dan Yusuf Akçura’ya dönemin yazarlarıyla yapılmış bu anket, bir daha hakiki “keşif” olarak, Everest Keşif dizisinden neşrediliyor. Hem bir “ilk”i tashih ediyor bu kitap, hem de dönemin yazarlarının entelektüel ilgilerinin ne denli şaşırtıcı olduğunu gözler önüne seriyor. TAHKİKATİ EDEBİ, HANDAN İNCİ, EVEREST YAYINLARI.
Firar İtalya’nın kurşunî yılları. Bir firarın hemen sonrasında, başarısızlıkla sonuçlanan kanlı banka soygunun ardında yatan gerçeklere, firara anlık bir kararla katılmış ve sonrasında Fransa’ya geçmiş olan genç bir adamın yazdığı başarılı romanı, Fransa’da mülteci olarak yaşayan İtalyan devrimcilerinin tartışmalarını ve faaliyetlerini ve İtalyan siyasi polisinin güdümündeki sivil faşist, paramiliter örgütleri izleyerek ulaşmak mümkün olabilecek midir? Firar bir solukta okunacak türden sıkı bir polisiye… DOMINIQUE MANOTTI, DİPNOT YAYINLARI.
Soru Kitapçığı Yeni kuşak Latin Amerikalı yazarların en önemlilerinden görülen Şilili Alejandro Zambra, Soru Kitapçığı’nda üniversiteye giriş sınavı ile kurmacayı harmanlayarak türler ötesi bir anlatı yaratıyor. Yazarla okurun birlikte soru sorduğu, birlikte yanıt aradığı ortaklaşa bir anlatı bu. Ayrıksı duran sözcükleri bulmaktan boşluk doldurmaya, anlam bütünlüğünü sağlamaktan okuduğunu anlama alıştırmalarına dek çoktan seçmeli doksan sorunun yer aldığı Soru Kitapçığı’nda her şık hayata dair belirleyici birer seçime dönüşüyor. Öğretmek yerine idman yaptırmaya dayalı eğitim sistemini, diktatörlük altında şekillenen hayatları, aile bağlarını sorguluyor, bazen yanıtsız kalıyor, bazen de şıkların ardında daha büyük gerçekleri keşfediyoruz. Bonzai, Eve Dönmenin Yolları gibi romanlarıyla dikkat çeken Alejandro Zambra soruların incelikli çerçevesinde hikâye anlatıcılığını tüm ihtişamıyla konuşturmayı başarıyor. SORU KİTAPÇIĞI, ALEJANDRO ZAMBRA, NOTOS KİTAP.
Behice Boran Kitabı Behice Boran, insanlığın büyük hayali için çıktığı “Bir Uzun Yürüyüş”te, o “uzun ve kahırlı yol”da çektiği büyük sıkıntılara ses çıkarmadan, sızlanmadan, en kötü mahrumiyet koşullarında bile büyük bir direnç sergileyip mücadele etti; “sosyalizm” idealinin teorik çerçevesini kurma çabasından hiç geri durmadı. Sosyalizm ve Türkiye’nin çeşitli sorunları üzerine fikirlerini eserlerinde sağlam bir metodoloji kullanarak açıkladı. Bir kadın olarak hep ilkleri gerçekleştirdi: ilk kadın sosyolog, ilk sosyalist kadın milletvekili, ilk kadın siyasi parti başkanı… oldu. Bu kitapta, Behice Boran’ın düşünce sistematiğini, siyasi mücadelesini, ülke ve dünyada gerçekleşen güncel olaylara ilişkin yorumlarını içeren ve politik yaşamının izleğini derli toplu olarak aktaran yazılarından oluşan bir derleme sunuluyor. Ayrıca Boran ve onun düşüncesi üzerine değişik perspektiflerden kaleme alınmış yazılara yer veriliyor. Behice Boran’ı farklı yönleriyle —sosyalist, bilim insanı/akademisyen, barışsever, kadın, siyasetçi— ele alan bu metinler hem Boran’ın Türkiye siyasi eylem ve düşünce tarihindeki önemini vurguluyor hem de eleştirel analizlerle ufuk açıcı okumalara olanak sağlıyor. BEHİCE BORAN KİTABI, DİPNOT YAYINLARI.
Hakikatin Dârına Durmak ünni toplumla karşılaştırıldığında Alevilikte kadın ile erkeğin eşit olduğu yaygın olarak benimsenen bir görüştür. Alevi inancında yer bulan eşitlik söylemi ve pratiği sanki toplumsal ya da gündelik hayatın içinde aynen varmış gibi düşünülür, kabul edilir. Doğruluk payı taşısa da bunun inanç ve toplumsal hayat ayrımını ortadan kaldıran bir yanılsama olduğu söylenmelidir çünkü inanç referanslarının söyledikleri ile toplumsal yaşamın ürettiği pratikler arasında büyük bir fark vardır. Bu farkı göz ardı ederek eşitlilik sloganını yinelemek ne yazık ki Alevi toplumunda kadın ile erkeğin eşit olmadığı gerçeğinin üstünü örtmeye yarar ancak. Nitekim inanç ve toplumsal pratik arasındaki farkın silikleştirilmesi, Alevi kadının Alevi toplumu içinde bir mücadele içine girmesini hâlâ zorlaştırmaktadır. Elinizdeki kitap, tarihselden güncele bir yolculuğa çıkarak inançla toplumsal pratik arasındaki ayrım çizgisini izleyip inanç ve söylemdeki eşitlik iddiasını tekzip ediyor. “Bizde kadın-erkek yok, can var” mitini sorgusuz bir inanmışlıkla üreten söylem ve pratiği, bunun toplumsal hayattaki karşılığını eleştirel bir bakışla çözümlüyor. HAKİKATİN DARINA DÜŞMEK, BEDRİYE POYRAZ, DİPNOT YAYINLARI.
Son 11 Sessizce ölür Perişan’ın müdavimleri. Kimse anlamaz bile onların göçüp gittiğini. Masalarına bir bardak şarap konduğunda kaldırmıyorsa biri başını, işte o zaman okunur salası. Tüm umutlarını kaybetmiş bir futbol takımı, soyunma odasında son kez bir araya gelir. Büyük beklentiler, yıkılan hayaller ve bir kadehin dibinde son bulan yaşamlar uğursuz bir sis misali takımın oyuncularının etrafını sarmıştır. Teknik Direktör Puşkaş Sami bir yandan oyuncularını sahaya çıkarmak için cesaretlendirmeye çalışırken bir yandan da bugüne kadar yaptıklarının hesabını vermeye zorlar kendini… Ferhat Uludere Son 11’de sadece bir futbol takımını değil, Tazı Vedat’ın buruk sevdası, Sezgin’in yalnızlığı, sarhoş ölmek isteyenlerin rüyalarıyla birlikte tipik bir Trakya kasabasını anlatıyor. SON 11, FERHAT ULUDERE, DOĞAN KİTAP
Örümcek ağında çırpınma “O Anda”, “Aşk Sıraya Girmez” ve “Herkes Kırılır” adlı romanların yazarı Melike İnci'den çarpıcı öyküler. “Gönül. Kırk iki yaşında. Haftanın altı günü, hayat saat altıya çeyrek kala çalar saatin zırıltısıyla başlar. Yatağından kalktığı gibi banyoya koşar. Hızlıca yüzünü yıkayıp dişlerini fırçalar. Akşamdan kâğıda sardığı saçlarını açar. Buklelerini dikkatlice şekillendirir. Sonra iddialı bulduğu dalgalı saçlarını fırçalayıp sımsıkı bir topuz yapar. Yine yatmadan havalandırmak için balkona astığı giysilerini bir yerinde lekesi var mı, diye kontrol ettikten sonra hızlıca giyinir. Yatağını da hızlıca kapatıp altıyı beş geçe evinin kapısını kilitler.” Gönül, Elif, Nezihe, Aygül, Aslı ve daha birçok kadının hayatla ilişkileriyle/ilişkilenmeleriyle örülmüş ağdaki çırpınmaları birbirine bağlı öykülerde anlatılıyor. ÖRÜMCEK AĞINDA ÇIRPINMALAR, MELİKE İNCİ, YİTİK ÜLKE YAYINLARI
Durmadan Leyla Kurt gibi acıkmış libidolar ve durup durup çoğalan arzular, affedersiniz ama, çeke sündüre aşklar… Eros, dünyayı izliyor, hınzır ve güzel, dilinde göğe uzanan çiller. Durmadan Leyla, yarım kafiyeli, hafif terbiyesiz ve kırık bir fars. İsmi lazım değil bir dişinin seyrü sefer zamanları. Sarmaş salaş uyuyan ve uyanan kahkaha. Aslı Tohumcu, yol üstündeki erkek sürülerini, ahlâkın hımhımlarını tuhaf bir rüyayı anlatır gibi anlatıyor. DURMADAN LEYLA, ASLI TOHUMCU, İLETİŞİM YAYINLARI.
Fasa Fiso Şarkılarıyla rock müziğe damgasını vuran Teoman bu defa kendi hayatına dair hikâyelerini anlatıyor. Çocuk Teoman’dan rock yıldızı Teoman’a uzanan yolculuğunu anlatırken, zaman zaman şarkı sözleriyle röportajlardan alıntılar da anılara eşlik ediyor. Teoman şarkılarını yazarken kendi karanlığının sesine kulak veren, inişli çıkışlı ilişkilerimize, ayrılıklarımıza, yaralarımıza, özlemlerimize dokunan bir rock yıldızı... Bugüne dek hikâyelerini hep şarkılarıyla anlatan Teoman, şimdiyse yaşamından küçük izleri, küçük anı parçalarını Fasa Fiso adlı kitabında bir araya getiriyor. Fasa Fiso’da tanıdığınızı sandığınız Teoman’dan çok daha fazlasını bulacaksınız, hatta aydınlık yanlarını bile... 50 yaşının olgunluğunda, geçmişe duyduğu özlemin her zerresini yaşayarak, eğlenceli yanlarını da ortaya koyarak hayatını ve hayatımızı özetleyen Teoman, kulağımıza eğilip “O peşinden koştuklarımız var ya, o yaşadıklarımız, onlar hep” diyor o içimize işleyen sesiyle, “hep Fasa Fiso.” FASA FİSO, TEOMAN, HEP KİTAP, 2018.
Süreç: Kürt çatışması ve çözüm arayışları “Süreç”… 2013-2015 arasında Türkiye’de “süreç” deyince, Kürt meselesiyle ilgili yürütülen “çözüm süreci” anlaşılıyordu. Bunu “barış süreci” diye tanımlayanlar da, “ihanet süreci” diye tanımlayanlar da vardı. Ülkenin en yakıcı sorunuyla ilgili bu “süreç”, gündemi yoğun biçimde kapladıktan sonra, hızla sona erdi ve sanki hiç yaşanmamış gibi adeta buharlaştı. “Çözüm süreci” neden başarısız oldu? Cuma Çiçek, son derece serinkanlı ve çok yönlü bir yaklaşımla, bu “başarısızlığın” analizini yapıyor. Çiçek’in dikkat çektiği ilk nokta, her konuda benimsemeye yatkın olduğumuz “bize özgücü” yaklaşımla sınırlı kalmamak. Özellikle Filipinler ve Endonezya örneklerini inceleyerek, çatışma çözümlerini dünyayla mukayeseli olarak ele alıyor. Bu mukayese, Türkiye’deki sorunun gerçekten özgün olan yanlarını da daha iyi görmeyi sağlıyor. Müzakere seçeneğinin tıkanmasının başlıca nedenleri olarak jeopolitik etkenler ve güvenlik ikilemi, tarafları “sınırlayan” nesnel ve öznel faktörler (gerek iktidar partisinin gerek ana akım Kürt siyasetinin “problemleri”), muhalefetin etkisi, “üçüncü tarafların” rolü, bizzat sürecin kurumsal yapısındaki sorunlar masaya yatırılıyor. Hayati önemdeki bir sorunla ilgili önemli bir girişime, sanki hiç olmamış gibi muamele etmemek ve bu tecrübeden gerçekten bir şeyler öğrenebilmek için ufuk açıcı bir çalışma. SÜREÇ, CUMA ÇİÇEK, İLETİŞİM YAYINLARI
Film Çekmek: Yönetmenler İlk Filmini Anlatıyor Bir film nasıl çekilir? Nereden esinlenilir; fikir, yönetmenin zihnine nasıl düşer? Yapımcının yeri neresidir? Senarist konuyu nasıl biçimlendirir? Nasıl projelendirilir? Ekip oluşturmak? Oyuncu seçimi? Mekân ve set tasarımı? Çekim süreci? Montaj? Dağıtım? Filmi seyirciyle buluşturmak? FİLM ÇEKMEK: YÖNETMENLER İLK FİLMİNİ ANLATIYOR, SONER SERT, H2O. Film çekmenin sihirli bir yolu, şaşırtıcı bir formülü, mucizevi bir yöntemi yok. Film emek ister, kurgu gerektirir ve her şeyden önce bir anlatıcı ve anlatılacak öykü. Anlatacak bir öyküsü olan anlatıcılar film çekme deneyimlerini aktarıyorlar. Film Çekmek, 2000 sonrası ilk filmlerini yapan ve ulusal veya uluslararası festivalde yaptığı filmlerle ödüller alan 14 yönetmenin ilk filmlerine dair kuramsal, estetik ve mali konuların konuşulduğu bir dizi söyleşiden oluşuyor. Bu dizinin önemi, yönetmenlerin sadece bir sanatçı olarak değil yapımcı olarak da eserlerinin odağında yer almasıdır. Bu durum da yönetmenin –özellikle senaryosunu da yazan bir yönetmenin– yapım koşullarını düşünerek sahaya çıkması anlamına geliyor. Büyük bir kısmı 2016–2017 yılında Gazete Duvar’da yer alan söyleşilerin, güncel siyasetten biçimsel sanata, filmin maliyetini karşılamaktan sansüre dair pek çok konunun derinlemesine konuşulduğu uzun ve ayrıntılı sürümlerinden oluşmaktadır. Gazetede yayımlanmayan birkaç röportaj da kitaba dâhil edilmiştir.
Günden Kalanlar Bir roman düşünün ki asıl anlattığı, tek bir satırında dahi geçmeyen duygular, umutlar, hayal kırıklıkları, özlemler olsun. Kazuo Ishiguro'nun benzersiz tarzını en iyi ortaya koyduğu eserlerinden biri olan Günden Kalanlar böyle bir roman... İngiliz malikânelerinin ihtişamını yitirdiği dönemin son büyük başuşaklarından biridir Stevens. Amerikalı yeni işvereninin arzuladığı düzeni kurmak için birlikte çalıştığı eski kâhyayı ziyaret etmeye karar verir ve İngiliz taşrasında bir yolculuğa çıkar. Yol boyunca karşılaştığı manzaraların ve insanların yarattığı izlenimler anılarıyla ve mesleğinin gereklerine dair düşünceleriyle birleşerek, özenle bastırdığı duygularını ortaya sererken, hayatını idealleri uğruna harcayan Stevens basmakalıp fikirleri ve saplantılarıyla okurun kalbini fetheden eşsiz bir kahramana dönüşür. GÜNDEN KALANLAR, KAZUO ISHIGURO, YAPI KEREDİ YAYINLARI.
Şehirlere Alışamadı Yolculuklar bana zevk verir. Bu zevkte varacağım hedefin zevki dahil değildir. Yolculuk, bu bir yerde durmadığını, hareket ettiğini bilmek şuuru, bu bir yere bağlanıp kalmaktan kurtuluş başlı başına tatlı bir şeydir.” Sabahattin Ali. Yapı Kredi Kültür Sanat, 13 Şubat – 27 Nisan tarihleri arasında önemli bir edebiyat sergisine ev sahipliği yapacak. Küratörlüğünü Sevengül Sönmez’in yaptığı “ŞEHİRLERE ALIŞAMADI - Sabahattin Ali’nin Şehirleri“ sergisi, Sabahattin Ali’nin yaşamı boyunca bulunduğu Anadolu şehirlerine ve Berlin’e onun gözünden bakmayı amaçlıyor. Sabahattin Ali Arşivi’nden çıkan yeni belge ve fotoğrafların yanı sıra Tarih Vakfı Arşivi ve Ömer Koç Koleksiyonu’ndaki belgelerle zenginleşen sergi; Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu şehirlerindeki yaşamı ve II. Dünya Savaşı öncesinin Berlin’ini Sabahattin Ali’nin çektiği fotoğraflar ve eserleri aracılığıyla anlatıyor. Kitapları Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanan şair, öykü, roman ve oyun yazarı, eleştirmen ve edebiyat düşünürü Sabahattin Ali’nin yaşamına bir gezgin gözüyle tanık olacaksınız. ŞEHİRLERE ALIŞAMADI, KOLEKTİF, YAPI KREDİ YAYINLARI.
Uzaktan Yakından Yazar Didier Eribon’un 1980’lerde Lévi-Strauss ile iki yıl boyunca belirli aralıklarla bir araya gelerek sürdürdüğü diyaloğun ürünü bu kitap. Önce Lévi-Strauss’un hayatı ve tanık oldukları hakkında konuşuyorlar: Brezilya’da Yerli kabileleri arasında yaptığı saha araştırması, İkinci Dünya Savaşı başında askere alınması, Soykırım’dan kurtulması, Fransız gerçeküstücülerle Amerika’da kurduğu yakın ilişkiler ve yapısalcılığın kuruluşu. Ardından, birkaç kuşağı derinden etkilemiş bu büyük düşünürün kitapları ve düşünceleri geliyor. En temel önkabullerimizi dahi tartışmaya açan bir eleştirel düşüncenin yanı sıra, 20. yüzyılın zanaatkâr entelektüellerinin dünyasına açılan bir kapı gibi bu söyleşiler. Felsefe, sosyal bilimler ve düşünce tarihiyle ilgilenen okurlarımızın zevkle okuyacağına inanıyoruz. UZAKTAN YAKINDAN, CLAUDE LEVİ STRAUSS, METİS YAYINLARI.
Birbirimiz İçin Yaşayacağız "Edebiyat elbette insanları gözlemlemenin sonucunda ortaya çıkar," diyor Platonov. "Onları gözlemlemek için de mektuplarından daha iyi bir yer olabilir mi?" Nitekim Platonov’un 1920-1950 yılları arasında kaleme aldığı mektuplardan oluşan bu derleme, Rus edebiyatının en özgün yazarlarından birinin yaşamını tıpkı bir anahtar deliğinden bakar gibi gözlemleme, onun duygu ve düşüncelerine tanık olma imkânı veriyor bize. Neler yok ki bu mektuplarda: Eşine duyduğu tutkulu aşk ve çalışmak için başka şehirlere gitmek zorunda kaldığında içini kemiren kıskançlık. Bazı eserlerinin komünizm karşıtı gibi algılanması sonucunda edebiyat dünyasından dışlanması; bu yüzden hayatı boyunca sürekli maddi sıkıntılarla boğuşması. İşçi sınıfını kendi “vatanı” saydığı halde onun düşmanı olarak yaftalanmanın yüreğinde açtığı derin yara. "Sakıncalı" bir yazar olmaktan kurtulup saygı görmek ve kendini çok sevdiği edebiyat uğraşına adayabilmek için verdiği mücadelede sürekli duvara toslaması. Çok sevdiği oğlu daha on beş yaşındayken tutuklanıp hapse atıldığında ve hapisten çıktıktan birkaç yıl sonra tüberkülozdan öldüğünde kapıldığı derin keder. Tüm bunlara rağmen yaşamaya, çabalamaya, sevmeye, ummaya devam etmesi. Mektupların her biri yapbozun bir parçasını oluşturuyor: Bir eş, bir baba, yazar, arkadaş, yoldaş, yurttaş olarak, kısacası insan olarak Andrey Platonov’u daha iyi tanıyoruz onlar sayesinde. BİRBİRİMİZ İÇİN YAŞAYACAĞIZ, ANDREY PLATONOV, METİS YAYINLARI.
Doğma Yavrum Dünya Çok Kalabalık Yeni yıkanmış bahçenin kokusu yok artık. İri iri doğranmış domatesin zeytinyağına karışan kırmızı rengi de. Parmaklarından akarak yediğin, pembe beyaz gofret arasındaki kaymaklı dondurma da. Geride kaldı. Hayır, sen gittin. Biz gittik oralardan. Biz uzaklaştık… Çünkü… Büyüdük… Çocukluk denilen yitik ülkeye yolculuk… Küçük kızların kahramanları… Kadın olma, kadın olarak hayatta kalma sınavları... Doğma Yavrum Dünya Çok Kalabalık'ta Armağan Portakal kısacık öykülerle koca koca romanların yapamadığını yapıyor… Hepimizin yüreklerine kök salmış hislere yeniden can veriyor… DOĞMA YAVRUM DÜNYA ÇOK KALABALIK, ARMAĞAN PORTAKAL, DOĞAN YAYINLARI.
Söz Uçar Söz Uçar öykücü, romancı, deneme yazarı Nedim Gürsel'in Jorge Semprun, Juan Goytisolo, Nathalie Sarraute, Etiemble, Alain Bosquet, Lawrence Ferlinghetti, Yaşar Kemal, Mahmut Derviş, Abidin Dino, Pertev Naili Boratav ve Peter Schneider'la çeşitli zamanlarda yaptığı söyleşilerden oluşuyor. Nedim Gürsel, çağına tanık aydın ve sanatçılarla yüz yüze gelişini, söyleşi yapma amacını, ortak duygu ve düşüncelerin buluşma noktaları olarak açıklıyor ve şöyle diyor: "Bu söyleşilerin ayrıntılara yönelen, yazın-toplum-siyaset-kültür arasındaki ilişkileri irdelerken dünyamızın sorunlarına da açılan niteliği, sanıyorum günümüzde de geçerliliğini koruyor. Konuştuğum kişilere yalnızca soru sormakla yetinmediğimi, yapıtlarını çözümleyici bir yaklaşımla ele alarak onları okurların gözünde daha anlaşılır ve görünür kılmaya çabaladığımı özellikle belirtmek isterim." SÖZ UÇAR, NEDİM GÜRSEL, DOĞAN YAYINLARI.
Karayolcu Bir Mühendisin Anıları Köprü ve yol. Halim Ağaoğlu’nun hayatını özetleyen iki kelime. O bir yanıyla hep yolda bir yanıyla da köprü kurmanın peşinde. Bir mühendis ama bunun ötesinde kültür hayatının da içinde. Adalet Ağaoğlu’nun eşi olmasının yanında onun yazarlığının yolunu sürekli açan ve köprüler kuran bir fedakâr. Bir yaşam mühendisi. Sessiz makine. Koruyucu gökyüzü. İzmir’de başlayan hayatı İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki eğitiminden sonra onu Anadolu’ya, Türkiye’ye açmış. Keskin bir gözlemci Halim Ağaoğlu. Türkiye’nin kırılma noktalarını iyi teşhis etmiş. Bu kitapta da onun çok değerli dikkatlerini bulacaksınız. Türkiye’den insana bir yol, bir köprü bulacaksınız. KARAYOLCU BİR MÜHENDİSİN ANILARI, HALİM AĞAOĞLU, EVEREST YAYINLARI.
Hayatlarımın Kitabı Anadilinden farklı bir dilde yazan ve Nabokov ve Conrad gibi ustalarla karşılaştırılan Aleksandar Hemon'un hayatlarından biri; Saraybosnalı, futbola, Amerikan müziğine ve kötü şiire meraklı bir gencin öyküsü. Bir diğeriyse, Bosna’da savaşın patlamasından hemen önce Chicago’ya göç eden, ailesi ve vatanı için endişelenen bir yersiz yurtsuzun hayatı. Hemon’un otobiyografik denemeleri bir hatırattan çok daha fazlası. Aile bağlarına ve iki şehre güzelleme olmanın yanı sıra, Hayatlarımın Kitabı kişisel ve toplumsal trajedileri nokta atışı bir içgörü, özeleştiri ve sivri bir mizahla dile getirmeyi başarıyor. Hemon, tüm iyi yazarlar gibi, okurunun hayata farklı bir yerden bakmasını sağlıyor. HAYATLARIMIN KİTABI, ALEKSANDAR HEMON, EVEREST YAYINLARI
Kıpır Kıpır Bir Hayal Aklımıza bir fikir geldi… Bir hayal, bir yenilik… Ne olduğunu nasıl anlatmalı? Ya insanlar bu hayali anlamazsa… Başak Ağaoğlu, kıpır kıpır, yerinde duramayan bir hayali anlatıyor. Neşeli, cıvıl cıvıl, nefes nefese… KIPIR KIPIR BİR HAYAL, BAŞAK AĞAOĞLU, İLETİŞİM YAYINLARI
Emine'nin Yanında Konuşulmayacak Şeyler Deniz Poyraz’ın dumanlı öyküleri, aşkın ve yenilginin gürültüsü, bir bardak su… Sokaklar yorgun,insanlar kirli, uzun bir yaz akşamında geçiyor bitimsiz bir sonbahar. Emine’nin Yanında Konuşulmayacak Şeyler eski geceleri, çocuk aklında kalan yaraları, mahalle kokusunu anlatıyor. Üstümüzde gökyüzü, ufuklara karşı… EMİNE'NİN YANINDA KONUŞULMAYACAK ŞEYLER,DENİZ POYRAZ,
Doğu Seyahati Doğu Seyahati, dünya edebiyatının dev yazarı Flaubert’in olağanüstü gözlem gücü, derin kültürü ve zengin hayal dünyasını yansıtan unutulmaz bir seyahatname. Yol arkadaşı Maxime du Camp ile birlikte 1849’da çıktığı iki yıllık Doğu seyahatinde Türkiye, Mısır, Suriye, Lübnan, Yunanistan ve İtalya’nın çeşitli diyarlarını dolaşan Flaubert lahitlerden heykellere, genelevlerden çarşılara Doğu’nun gündelik hayatı, otantik mekânları ve deneyimlerini büyük bir dikkatle tasvir ederken 19. yüzyıl Batı tahayyülünde “egzotik” bir nesne olarak konumlanan Doğu’ya dair unutulmaz bir tablo sunar. Oryantalist literatüre sanatsal olduğu kadar siyasal bir katkı da olan Flaubert’in seyahatnamesi gerek yazıldığı dönemde gerek 20. yüzyılda edebi değerinin yanında oryantalizm etrafında yürütülen birçok tartışmanın da odağında yer aldı. DOĞU SEYAHATİ,GUSTAVE FLAUBERT,İLETİŞİM YAYINLARI.
Gozo ve Sagre “Dağların, ovaların, ırmakların, göllerin ve denizlerin arasında, havada, karada, suda ve toprak altında yaşayıp giden her çeşit varlığın orta yerinde dururdu bu koskoca kaya. Üzerinde bir adam oturur, oturur, otururdu.”Başka bir dünya, başka bir harita. Asırlar önce bırakmıştı insanlar hayvanları yemeyi. Uğur Erbaş, aklın ve kalbin yenilgisini anlatıyor.Her zaman olanla hiç olmayan arasında…Gozo veSagre, gün ışığını arayan fantastik bir grafik roman, trajik bir “dünya tarihi”. Yaklaşan karanlık, kaosun arifesi. GOZO VE SAGRE,UĞUR ERBAŞ,İLETİŞİM YAYINLARI