YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

Tom Sawyer Mark Twain’in birden çok eserinde karşımıza çıkan Tom Sawyer, haylaz ve uçarı bir çocuktur. Macera peşinde koşmaktan hiç geri durmaz. Büyüyünce korsan olma hayalleri kurar. Yaşamın olağan akışı içerisinde muazzam hayal gücüyle yarattığı oyunlar onun hayali serüvenlere atılmasına vesile olur. Günlerini mutfaktan reçel aşırmakla, okuldan kaytarmakla, oyunlar oynamakla, gönlünü kaptırdığı kız o sıralar her kim ise onun dikkatini çekmeye çalışmakla ve hayal kurmakla geçirir. Kitap, Twain’in yazdığı önsözde de belirttiği gibi, çocukları eğlendirirken bir yandan da yetişkinlere çocukluklarını anımsatma amacı taşır. Twain’in harikulade üslubu, ince mizahı ve ayrıntılara verdiği önemle kotardığı Tom Sawyer, yazıldığı günden bu yana genç okur kitlesi içerisinde en çok rağbet gören romanlar arasında yer almaktadır. MARK TWAİN,TOM SAWYER,DİPNOT YAYINLARI
Salyangozlar, Sandalyeler, Bulutlar Ve birden bulut, bir kurşun külçesi rengini ve ağırlığını aldı düşüp kaldı ahırın ortasına boğuk bir sesle. Adamcağız ahırın ortasında bulutun ve oğlunun arasında kalakaldı. Açtı ahırın kapısını boğulmamak için, ayın ışığı aralık kapıdan sokuldu içeri. Çocuk ancak görmüş geçirmiş bir adamda görülebilecek bir vakarla çıktı ahırdan. İçeriden bir urgan aldı, yerde yatan bulutun ölüsünü hayvan pisliklerini temizlemek için yapılan kanaldan sürüyüp çıkardı evin önüne... Salyangozlar, Sandalyeler, Bulutlar, Deniz Karanfil’in ilk öykü kitabı… Cümlelerinin içerdiği şiiri hemen fark edeceksiniz. Karanfil’in öykü dünyası o şiirin atmosferinden, dünyamızın bir kenara itilmiş kadim masalından geliyor. Yaşamlarını ancak düşlerin yardımıyla katlanılır kılan insanların, gri toz bulutunun içinde kendi rengini arayan filizlerin öyküleri var bu kitapta…SALYANGOZLAR, SANDALYELER,BULUTLAR,DENİZ KARANFİL,CAN YAYINLARI.
Aşıklar Delidir Ya Da Yazı Tura Saatin içindeki kum taneleri gibi parmaklarının arasından akıp giderken hayat, hikâyeleriyle birbirini tamamlayan iki âşık, belirsizlik içinde sevgilerini var ediyor. Ama bazen kum saati sadece akmıyor, yere düşüp kırılıyor, kumlar ortaya saçılıyor. Böyle anlarda ailenin sadece huzur ve güzelliği değil geçmişe terk edildiği sanılan hatıraları, marazları da taşıdığı anlaşılıyor. İki âşığın genetik bir hastalıkla kesişen yolları bir noktada ayrılsa bile biri İstanbul’da, diğeri New York’ta aynı nefesi alıp vermeyi sürdürecekler… nefesleri yettiği sürece. Ayfer Tunç, ilmek ilmek işlediği cümleleriyle modern bir destan yazıyor. Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura ailenin, arkadaşlığın, sadakatin, hastalığın ama en çok deliliğin ve acının öyküsü. Çünkü âşıklar delidir ve deliler acı çeker. Umutlandı. Yüzü açık kalmış bir kitap gibiydi, aşk hakkında hiç söylemediği sözler satır satır okunuyordu. Mucizeler her zaman beklenir hayattan. Aşkın kendi varlığından gelen, iyileştirici bir gücü vardır ve kıyaslanacak olursa, aşkla geçen zamanın özgül ağırlığı, saatlerin gösterdiği zamanınkinden kat kat fazladır. Aşk zamanın yoğunluğunu arttırmaya muktedir olan tek kimyadır. AŞIKLAR DELİDİR YA DA YAZI TURA, AYFER TUNÇ, CAN YAYINLARI
Robinson Crusoe Bu kitapta, İngiltere’de yaşayan Robinson Kreutzner’in dünyayı gezme hayalleriyle ailesini arkada bırakarak çıktığı yolculukta başına gelenler ve sonrası anlatılmaktadır. Seyahat ettiği geminin batması sebebiyle ıssız bir adada yirmi sekiz yıl boyunca başından geçenleri Robinson’un kendi ağzından, açık ve anlaşılır bir dille okumaktayız. Elindeki imkânları olabilecek en iyi şekilde kullanan Robinson ıssız adada vahşi hayat ve korsan tehlikesinin içerisinde kendine küçük bir dünya kurar. İsyan etmeyen, pes etmeyen Robinson bize çalışarak her şeyin üstesinden gelinebileceğini gösterir. Adadaki hayatının son yıllarına dahil olan Cuma Robinson’a hem adada hem de sonrasında yarenlik eder. ‘’Robinson Crusoe'nun Yeni Serüvenleri’’ adı verilen ikinci kitapta ise Robinson’un tekrar denize açılması ve ticaret yapması gibi ıssız adadan döndükten sonraki yaşamı anlatılır. DANİEL DEFOE,ROBİNSON CRUSOE,CAN YAYINLARI
Doğal Roman Bir romanda nelerden bahsedilmesini beklemeyiz? Tuvaletlerden mesela. Sineklerden. Bitkilerin üreme biçimlerinden. Gündelik hayatın sıradan detaylarından. Bunlar her ne kadar “doğal” şeyler olsalar da romanlara giremeyecek kadar yersiz ya da önemsiz görülürler genelde. Bulgar yazar Georgi Gospodinov ise bütün bu dışlanmış konulara kucak açarak “muzip” bir roman çıkarmış ortaya: “Sineğin bakışını anımsatan çokyönlü bir roman. Ve onun gibi, ayrıntılarla, sıradan gözün görmediği küçücük şeylerle dolu bir roman.” Bir boşanmayla başlıyor hikâye: Bir yazar olan anlatıcı, karısından ayrılıyor ve eski hayatıyla birlikte görünüşe göre akılcı benliğini de geride bırakıyor. Kahramanımız dış dünyadan giderek koparken, biz de onun iç dünyasının dolambaçlı dehlizlerine çekiliyoruz. “Doğal” bir romandan bekleneceği üzere, anlatı çizgisel bir doğrultuda değil zikzaklarla ve fragmanlarla ilerliyor; iç içe geçen kurmaca katmanları kimi zaman gerçekliğe göz kırpıyor. “Kendi hayatımızı anlatmanın imkânsızlığı hakkında bir kitap,” diyor Gospodinov, Doğal Roman için – ama yaratıcı bir yazarın yapacağı gibi, bu imkânsızlığın içindeki imkânları keşfedip kullanmayı iyi başarıyor. DOĞAL ROMAN, GEORGİ GOSPODİNOV, METİS YAYINLARI
Dışsal Günlük 2017 yılında hayata gözlerini yuman Michel Tournier’nin bakışını dışarıya çevirerek mahrem ve içsel (intime) olan günlük yazımına karşı (extime) geliştirdiği alternatif bir günlük denemesi: Dışsal Günlük. Bahçenin geçirdiği dönüşümlerden hava olaylarına, tuhaf karşılaşmalardan aforizma niteliğindeki düşüncelere ve yeni öykü fikirlerine varıncaya dek olguları, insanları, durumları barındıran, Tournier’ye özgü yazınsal çeşitlemeler. Yeni, ilginç bir kavram: ışık kirliliği. Geceleyin Choisel’in göğüne bakınca Doğuda belli belirsiz bir ışıltıyla parladığı görülüyor. Paris’ın ışıkları. Doğal karanlığın yapay ışıklarla bozuluşu. Kirliliği maddesellikten çıkarmaya yönelik bir şey icat edilmişti zaten daha önce: termik kirlilik. Örneğin bir nehir, atom santralinin temiz ama sıcak su atıklarıyla ısınıyor. Işık kirliliğiyle, kirlenmeyi ruhanileştirme konusunda bir adım daha atmış oluyoruz. Yakında kötülük tamamen manevi bir şey olacak. DIŞSAL GÜNLÜK, YAPI KREDİ YAYINLARI, MICHEL TOURNIER
01 Adana - 80'li Yıllarda Adana Yıl 1981... 12 Eylül darbesinin üstünden bir yıl geçmiş... CHP Genel Sekreter Yardımcısı Altan Öymen siyasi yasaklı olsa da Cumhuriyet gazetesinde yazılarına devam etmektedir. Ancak 52 sayılı bildiriyle “eski politikacı”ların “Türkiye’nin siyasi veya hukuki yapısıyla ilgili olarak beyanda bulunmaları, makale yazmaları, toplantı yapmaları” yasaklanır. Artık Altan Öymen siyasi yazılar yazamayacağına göre başka bir çare bulunur; “il röportajları” fikri oluşur. Kentleri sosyal, kültürel, ekonomik yönleri, tarihi coğrafi özellikleri, turistik olanakları, mutfakları, eğlence hayatları... kısacası gündelik hayatın tüm yönleriyle anlatmak... Ama bu sadece yazıyla olacak iş değildir, fotoğraf veya resim de lazımdır. Teknik olarak gazete ofset baskıya geçmemiştir, fotoğraf kalitesi kötüdür. Ona da mükemmel bir çözüm bulunur: Çizgileriyle her şeyi canlandırabilen, konuları, sorunları karikatür yoluyla en iyi şekilde anlatan Tan Oral projeye dahil olur. Böylece Altan Öymen ile Tan Oral düşerler Adana yollarına... Ve Altan Öymen’in kaleme aldığı, Tan Oral’ın çizgileriyle katkıda bulunduğu Adana izlenimleri, 15 Eylül 1981’den itibaren yazı dizisi olarak 11 gün boyunca yayımlanır. O yazı dizisi yıllar sonra günümüz okuruyla kitap olarak buluşuyor: 01 Adana. Adana’nın 36 yıl önceki halini merak edenler için... Kebabıyla, sıcağıyla, pamuğuyla, ünlü isimleriyle, sanayicisi çiftçisiyle, dertleri güzellikleriyle bir zamanların Adanası bu kitapta! 01 ADANA - 80'Lİ YILLARDA ADANA, DOĞAN KİTAP, ALTAN ÖYMEN, TAN ORAL
Anadolu Selçukluları - Ortaçağ Ortadoğusu'nda Saray ve Toplum A.C.S. Peacock ile Sara Nur Yıldız’ın yönetiminde hazırlanan Anadolu Selçukluları - Ortaçağ Ortadoğusu’nda Saray ve Toplum Anadolu Selçukluları’nı toplumsal, siyasi, dinsel ve kültürel açıdan hanedan odaklı ele alan ayrıntılı bir çalışma. Konusunda uzman dokuz araştırmacının Selçuklu saltanat tarihine ilişkin metinlerini içeren Anadolu Selçukluları, siyasi tarihin sınırlarının dışına çıkan ilk kapsamlı çalışma özelliğini de taşıyor. Döneme ışık tutan yeni kaynaklar eşliğinde eski kaynakların yeniden yorumlanmasına tanıklık etmek ve yeni araştırma alanları keşfetmek isteyenler için bulunmaz bir kaynak. ‘‘Bu etkileyici çalışma, hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığımız çalkantılı bir dönemi farklı yönleriyle, yeni kaynaklar ve araştırma alanları göstererek ele alıyor.’’ - Charles Melville, Cambridge Üniversitesi ‘‘Dikkat çekici bir kitap.’’ - Rudi Paul Linder, Boston Üniversitesi ANADOLU SELÇUKLULARI - ORTAÇAĞ ORTADOĞUSU'NDA SARAY VE TOPLUM, YAPI KREDİ YAYINLARI, KOLEKTİF
Hüzün Süpüren Hüzün Süpüren’de sıra dışı ve neşeli, rüzgârla savrulurcasına rahat; naifliklerini, karanlık yanlarını, soğukkanlılıklarını, kırılganlıklarını kimselerden gizlemeyen karakterlerin hikâyeleri var. Nilüfer Açıkalın bir kez daha hayatın sıradanlığı içindeki o sıra dışı anları ve duyguları başarıyla yakalıyor. Hüzün Süpüren, kendine has ritmi, dili ve içtenlikli anlatımıyla okuyucuyu kendine bağlayan bir kitap. Kediler dört ayak üstüne düşer derler. Külliyen yalan. O zaman altı katlı bir evin altıncı katında oturuyorduk. Düştü bu şırfıntı ve anında ölüverdi daha yeri öper öpmez; fırt dedi gitti. Ökkeş ne yaptı? “Üzülme” dedi, o kadar! “Üzülme!” Bir büyük acı saplandı ki kalbime, yağlı bir hançer gibi. O gece içtik, içtik, içtik. Şarkılar söylemeye başladı, neşeli şarkılar, oynak türküler… Dayanamadım, “Seninle mutlu değilim” deyiverdim. İyi de ettim. 2017 Fakir Baykurt Öykü Ödülü Yazar bu ödülü, Nilüfer Küçükçavdar adıyla katıldığı yarışmada, “İçeri Giren” öyküsüyle almıştır. HÜZÜN SÜPÜREN, DOĞAN KİTAP, NİLÜFER AÇIKALIN
Cogito 88: Maurice Merleau-Ponty Maurice Merleau-Ponty, Cogito 88, 2017. Merleau-Ponty ve “iyi bir komşu” - Şeyda Öztürk Merleau-Ponty - Emre Şan Maurice Merleau-Ponty - Bir Yaşamöyküsü Maurice Merleau-Ponty - “Dünyamız Tamamlanmamış Bir Eser...” Maurice Merleau-Ponty - İnsandaki Metafizik Maurice Merleau-Ponty - Cézanne’ın Kuşkusu Emre Şan - Algıya Göre Düşünmek Tuncay Saygın - Felsefe ve Gölgesi Merleau-Ponty’nin İzinde Varoluşun Muğlaklığı Zeynep Zafer Esenyel - Merleau-Ponty Vücudun Fenomenolojisiyle Zihin-Beden Düalizmini Aşabilir mi? Murat M. Türkmen - Merleau-Ponty Felsefesinde Dokunmanın Çoğulluğu Vücudun Fenomenolojisinden Tenin Ontolojisine - Renaud Barbaras Ted Toadvine - Musica Universalis ve Doğanın Hafızası Didem Nur Güngören - Merleau-Ponty Felsefesinde Proust Mauro Carbone - Gayri İradi Bellek ve Önceki Zaman Arasında İmge: Proust Okuru Olarak Benjamin ve Merleau-Ponty Aysun Aydın - Yaşayan Deneyim John Dewey ve Maurice Merleau-Ponty Eran Dorfman - Bir Başkası Olarak Vücudum: Merleau-Ponty’nin Vücut Bulmuş Başkalık Fikrinin Lacancı Bir Eleştirisi Leonard Lawlor - Başkaca Sorular: Mevcut Felsefi Durum İçin Bir Çıkış Yolu (Merleau-Ponty Aracılığıyla) Kitap Emre Şan - Algının Fenomenolojisi Odak: İyi Bir Komşu / 15. İstanbul Bienali Jan Willem Duyvendak ve Fenneke Wekker - İyi bir komşu mu? - Dostluk ve dostanelik arasındaki fark Evcilliğin İcadı - Charles Rice Ali Taptık - Anıtsal Yakınsaklıklar
Algının Fenomenolojisi 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden Maurice Merleau-Ponty, başyapıtı olan Algının Fenomenolojisi’nde, Husserl’den aldığı fenomenolojik yöntemi estetik bir anlayışla yeniden yorumluyor. Bedeni merkeze oturtan bu yorum, bir yandan psikolojizm ile entelektüalizm arasındaki Descartes ve empiristlerden beri devam eden tartışmaya özgün bir boyut kazandırıyor. Diğer yandan, bilim ile sanat arasındaki derinlemesine ilişkiyi felsefe aracılığıyla yeniden keşfetmemizi sağlıyor. Gerek analitik felsefenin gerekse kıta felsefesinin çağdaş sorunlarının ilk taslaklarını ortaya koyan bu çalışma, aslında yalnızca felsefe alanına değil, düşünceyi deyim yerindeyse ete kemiğe büründürmek isteyenler için bir referans kitap olma özelliğiyle edebiyattan sosyal bilimlere kadar uzanan geniş bir kapsama da hitap ediyor. ALGININ FENOMENOLOJİSİ / İTHAKİ YAYINLARI / MAURICE MERLEAU-PONTY
Yeşilçam Filmlerinde Türk Sanat Müziği Makamları ve Etkileri "Yeşilçam Filmlerinde Türk Sanat Müziği Makamları ve Etkileri" Yeşilçam film müziklerinin, Türkiye'deki bazı örneklerinin yapısal ve makamsal açılardan incelenmesi vasıtasıyla, izler kitle üzerindeki yaratmaya çalıştığı etkileri incelemek ve Yeşilçam film müziklerinin yapısal özelliklerinin içerdiği ‘sosyo-kültürel’ ve ‘psiko-sosyal’ işlevi anlamlandırabilmek bakımından önem arz ediyor. Araştırma ayrıca, Türkiye’deki Yeşilçam film sektörünün belli bir dönemsel kesitini incelemesi bakımından, Yeşilçam sinemasında 1968-1978 dönemine ışık tutuyor. YAĞMUR EYLÜL DÖNMEZ / YEŞİLÇAM FİLMLERİNDE TÜRK SANAT MÜZİĞİ MAKAMLARI VE ETKİLERİ / GECE KİTAPLIĞI
Korkunç Yüzme Antrenörü Lev’in babası Bay De Bruin sıradan bir insandır ama oğlunun da kendisi gibi sıradan biri olmasını hiç istemez. Onu geleceğin yüzme şampiyonu yapmanın hayaliyle, dünya şampiyonu Boris Kwikzilver'in yüzme okuluna gönderir. Herkes Boris’in harika biri olduğunu düşünür fakat Lev onun kaba, kötü ve acımasız bir antrenör olduğundan emindir. Ne var ki buna kimseyi inandıramaz. Bir gün Lev, yüzme antrenmanı çıkışında Boris’in korkunç sırrını öğrenir. Çok geçmeden, Lev ve arkadaşı Lita, korkunç yüzme antrenörünün gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için kolları sıvar! JOZUA DOUGLAS / KORKUNÇ YÜZME ANTRENÖRÜ / CAN ÇOCUK
Kedi Kitabı: Resim Sanatında Kediler Kimi zaman en yakın dostlarımız, kimi zaman koruyucularımız, kimi zaman sevdiğimiz kitapların sevdiğimiz kahramanları… Kediler, köpekler, kuşlar. Zekâlarıyla bizi hayrete düşüren, tatlılıklarıyla en kötü günlerimizi bile güzelleştiren, varlıklarıyla umut veren hayvan dostlarımız bu defa da resim sanatındaki yansımalarıyla karşımızda. Hep kitap, hayvansever okurlara, çevirdikleri her sayfada büyülenecekleri üç kitap sunuyor: Kedi Kitabı, Köpek Kitabı, Kuş Kitabı. Kediler ve insanlar arasındaki ilişki benzersizdir. Evcil hayvanlar genelde sahiplerine her anlamda bağlı olsa da kediler kendi iradesiyle hareket eder. Kedi Kitabı’nda kedilerin  ressamlar ve sanatları hakkında da faydalı bilgilere ulaşma şansı bulacaksınız! KEDİ KİTABI: RESİM SANATINDA KEDİLER / ÇEV. AYŞEGÜL GÜRSEL DUYAN / HEP KİTAP
Uyanan Güzel Vahide kırklı yaşlarının sonlarında, terzilik yaparak hayatını kazanan bir kadındır. Geçmişte büyük sorunlar yaşadığı yatalak babası ve taptığı yeğeniyle birlikte yaşamaktadır. Aşk hayatını çoktan askıya almış olan Vahide’nin dünyası, sokak çalgıcısı Adrian’la yolları kesişince değişir. Bosna savaşı sırasında bombalanan pazaryerinde tek bacağını kaybetmiş olan Adrian’ın en büyük hayali protez bir bacaktır ve bunun için para biriktirmeye çalışmaktadır. Ancak şehirde bir şeyler çok ters gitmektedir. Uyanan Güzel bütün olumsuzluklara rağmen sevgiye inananların, dünyayı yaşanılır bir yer haline getirmek için çabalayanların ete kemiğe büründüğü sımsıcak, umut dolu bir roman... JALE SANCAK / UYANAN GÜZEL / HEP KİTAP
Erkek Dediğin Erkek Dediğin erkeklerin dünyasına açılan bir kapı. 17 yaşındaki Simon ile arkadaşının çıktığı Avrupa turuyla başlayan roman ölümün eşiğindeki Tony’nin hikâyesine kadar farklı yaşlarda ve milliyetlerden 9 erkeğin hikâyesine yer veriyor. Her hikâyede erkeğin yaşı büyürken, buna bağlı olarak hikâyelerin geçtiği aylar da değişiyor, hayatının baharında olan Simon’ın hikâyesi nisan ayında başlıyor ve en son hayatının kışını yaşayan Tony’nin hikâyesinde aralık ayına ulaşılıyor. Hikâyelerdeki kahramanların hepsi de evlerinden bir şekilde uzaktalar... Erkek Dediğin, yaşı ve sosyal konumu ne olursa olsun erkeklerin dünyaya ve düzene bakış açısını başarılı bir şekilde yansıtıyor. DAVID SZALAY / ERKEK DEDİĞİN / HEP KİTAP
Sistem Çöktü Misal Çok Yalnızım Ödenen ilk taksit, şiire malzeme olur mu - olmaz mı? Sosyal medya, chat, mail jargonu şiire “tam gaz” girerse şiir şiirliğinden kaybeder mi? İsmail Aslan, “hayır, kaybetmez” diyen şairlerden: “Anneme internetin faydalarından bahsettim, facebook fobimden, klostrofobimden, beğenenlerden, beğenmeyenlerden, onun fotoğrafını da paylaştığımdan...” İSMAİL ASLAN / SİSTEM ÇÖKTÜ MİSAL ÇOK YALNIZIM / 160. KİLOMETRE
Matruşka Park “Arka balkonun demirlerini açarak çıktım. Az bir şey yürüyerek dörtyol kavşağındaki güzel parka geldim. Hava kararmıştı ama hâlâ parkı kullananlar vardı. Soğuk da olsa dondurma yiyenler, çekirdek çitleyenler, gençler, akşam yemeklerini erken alan yaşlılar. Sivilceli bir oğlan kitap okuyor, okul üniformalı iki Rus kızı aralarında kıkırdaşıyordu… Ama dört beş saat sonra bu aile kokulu park başka birtakım insanlara kalacak. Aralarında benim gibilerin olduğu insanlara. Temiz banklar çamurlu postallarla kirletilecek, dondurmacının kepenklerine ayıp şeyler yazılacak. Başka cins insanlar bunlar… aralarından küçük olanlar kaydırakta kayacak, çocukça sesler çıkararak salıncakta gökleri delecek..." 2013 yılında SİYAD En İyi Ulusal Film Ödülü’nü kazanan “Kutsal Bir Gün” filminin senaryosunu kaleme alan Uğur Sencer, Matruşka Park romanıyla Türkçe yeraltı edebiyatının bir örneğini oluşturuyor. UĞUR SENCER / MATRUŞKA PARK / İTHAKİ YAYINLARI
Don Kişot Jale Parla sizi Don Kişot’un izinde bir yolculuğa davet ediyor. 17. yüzyıl İspanyası’nda, La Mancha’da başlayan bu yolculukta Cervantes’i takip ederken, aynı zamanda Avrupa romanının doğuşuna tanıklık edecek, türün bu en klasik örneğini metinsel, bağlamsal ve teorik olarak değerlendirme imkânı bulacaksınız. Cervantes’in uyguladığı tekniği, temsilden ne anladığını, yazar ve yazarlık konusunda sorularını, yazar otoritesiyle nasıl oynadığını, gerçeklik ve yanılsama ilişkisini nasıl gördüğünü, hiciv, parodi gibi yöntemlerden ne amaçla yararlandığını da sergileyen bir çalışma "Don Kişot, Yorum, Bağlam, Kuram." JALE PARLA / DON KİŞOT / İLETİŞİM YAYINCILIK
Çukur Altıparmak Dağları’nın avcuna gömülmüş, bekliyor öksüz, köksüz Çukur. Ölmüşü çok, gidenlerden dönmüşü yok: En kalabalık meydan kabristan. Ölüler hatırlanmak, diriler deprem bekliyor. Berrin Karakaş ihanetin, bekleyişin, kötülüğün, ümitsiz aşkların sarstığı Çukur’da, bizi bir sarmalın içine; cevapsız soruların, sonuçsuz hesaplaşmaların, beyhude beklentilerin ve şifasız acıların tam ortasına sürüklüyor. Bir mucize gerek. Ve bir bela, bir kurban. Belalar ve mucizeler yan yana yürüyor Çukur’da. ÇUKUR / BERRİN KARAKAŞ / SEL YAYINCILIK
Yaşam ve Ölüm Kafiyeleri Yaşam dediğinizde, ölüm de demiş olursunuz. Ya da tam tersi. Bir yazar için gerçek ile kurmaca da tıpkı böyledir. Yazarımız, sıcak ve boğucu bir gecede Tel Aviv'de bir kültür merkezinde söyleşiye katılacaktır. Söyleşiden önce vakit öldürmek için bir kafeye gider. Ama oturmaktan sıkılır ve gördüğü insanlar hakkında hayat hikâyeleri uydurmaya başlar. Aynı şeyi kültür merkezinde de sürdürür. Söyleşi bittiğinde, bir kadına bir şeyler içmeyi teklif eder. Ancak kadın teklifi reddeder. Yazar önce kentin sokaklarını arşınlar, sonra gecenin ilerleyen saatlerinde kendini kadının dairesinde ateşli bir gecenin eşiğinde bulur. Peki ama gerçek öyle midir? Amos Oz'dan gerçeğin nerede bitip kurmacanın nerede başladığını asla tahmin edemeyeceğiniz bir roman. YAŞAM VE ÖLÜM KAFİYELERİ / AMOS OZ / DOĞAN KİTAP
Yarım Ay Harun Candan, üçüncü romanı Yarım Ay'da, bir aşk ve cinayet öyküsü anlatıyor. Sevdiği kızın ortadan kaybolması üzerine, giderek kendisini de ölüme yaklaştıran izlerin peşine düşen Can, arkadaşı acar gazeteci Ahmet'le birlikte, birbiri ardına işlenen cinayetleri kadim zamanlardan kalan öyküler ve metinler eşliğinde çözmeye çalışırken, estetik ve ölüm arasındaki o ezeli gerilimle, yalnızca yaratarak değil yok ederek de var olan sırlı insan doğasıyla yüzleşecektir. YARIM AY / HARUN CANDAN / DOĞAN KİTAP
İyilik Güzellik Pek yakında tıpkı bizim gibi Batı dillerinde yaşayan insanlar da tanık olacakları sarsıcı kötülük temsillerinden sonra kendilerine yeniden şunu soracaklar, “İnsan iyi midir? Kötü müdür?” Bu, yeniden, kalabalıkların konuştuğu bir şüphe olacak, “Yoksa insanlar kötü müdür?” İkiliklerin tartışıldığı, kahramanların rol aldığı tragedya çağından, insanın karmaşık öyküsünün sürekli yeniden karıldığı modern topluma ulaşmış olan düşünceyi aynı ikiliye yeniden sıkıştırmamak için... Belki de bunca sert gerçeğin karşısında yazının ve kitabın sağladığı tek direnç noktası bu. Ece Temelkuran’ın yazılarından derlediğimiz bu kitap, yeni bağlamıyla kültürün, sanatın gerekliliğine ve yaşamsallığına ilişkin eşsiz bir fırsat. ECE TEMELKURAN / İYİLİK GÜZELLİK / CAN YAYINLARI
Sayıklama Bir yanıyla polisiye bir roman, bir yanıyla aşk hikâyesi. Gerçek ve hayali olanı harmanlayarak yazının sınırlarını zorlayan bir anlatı, mektup, günlük, okura meydan okuyan, edebi türlere kafa tutan bir manifesto. Granta dergisi tarafından “İspanyolca yazan en iyi romancılar” arasında gösterilen Şilili yazar Carlos Labbé, okurlarını Juan Carlos Onetti’nin, Julio Cortázar’ın ve Roberto Bolaño’nun ışığında türler arası bir yolculuğa çıkarıyor. Genç sevgililer Carlos ve Elisa’nın, bir oyun nedeniyle araları açılan albino kızlar Alicia ve Violeta’nın, Şili’nin başkenti Santiago ve kurmaca Neutria şehrinin romanı bu. Peki kim yazıyor bu romanı, okur mu yoksa yazar mı? İnsanın etrafında hızla dönüp duran dünyayı sayfada yakalama çabası Loquela - Sayıklama. “Lanetli yaratıklarız biz, hareketsiz nesneler, mesela bir roman, özel bir günlük, bir mektup olmasa kendimizi tanıyamayacağız.” (CARLOS LABBÊ LOQULA, SAYIKLAMA, NOTOS KİTAP)