YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

Solcu Futbolcular Futbol dünyası, kapitalizmin en kirli ilişkilerinin ve piyasacı saldırıların en fazla yoğunlaştığı alanlardan biri. Son yıllarda iyice yerleşen “endüstriyel futbol” kavramı, bu özelliği açıkça ortaya seriyor. Bu ortamda faaliyet gösteren futbolcuların çok büyük bir bölümü, bu çarkın dişlileri haline geliyor, en azından siyasetten uzak durmayı tercih ediyorlar. Öte yandan, onurunu koruyan, bazı örneklerde çok daha ötesine geçen isimler de var. Elinizdeki kitap, bazıları dünyaca tanınan, bazıları ise sadece kendi ülkelerinde bilinen kimi “solcu futbolcuları” anlatıyor. Her ortamda onurunu korumanın ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. SOLCU FUTBOLCULAR/QUIQUE PEINEDO/YAZILAMA YAYINLARI
Can Kırıkları “Sabır taşı olsa çatlar derler ya hani, ben o deyişi çok severim. Çatlayan bir taş… Taşın o sabit, yekpare halini gözünün önüne getir ve sonra damar damar, usul usul, için için çatladığını. Hastalık işte böyle çatladı içimde. Şimdi ben sevgilimi değil, dünyayı terk edeceğim, o ise beni terk etmiş değil, uğurlamış olacak.” Düşünceli bir ifadeyle ekledi: “Cehennem, ihtiyaç duyulmama hissidir benim için. Cennetse ihtiyaç duymama hissi. Kendi cennetime gidiyorum nihayet.” Karin Karakaşlı’nın edebiyat dünyasında önemli bir yer tutan Can Kırıkları, ilk baskısının üzerinden geçen on beş yıl boyunca sevilerek okundu. Yeni okuyucular bulmak, başka kalplere dokunmak üzere yolculuğuna devam ediyor. CAN KIRIKLARI/KARİN KARAKAŞLI/CAN YAYINLARI
Savaş Günlükleri 1 George Orwell’ın hayatındaki önemli anları ve dönemleri kayıt altına aldığı Günlükler’inin ilk kitabı Savaş Günlükleri, İkinci Dünya Savaşı’nın tüm yerküreyi altüst eden ilk yıllarında hem gündelik yaşama hem de genel politik atmosfere dair bir panorama sunuyor. Hitler faşizminin engellenemez gibi görünen ilerleyişinin ardından Fransa’nın teslim olmasıyla değişen dengeler, Londra üzerinde aylarca süren bombardıman ve Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne saldırması gibi pek çok kritik sürece tanıklık ederken notlar tutan Orwell, uluslararası politika kadar işgal beklentisi içindeki bir halkın psikolojisini de gözler önüne seriyor. Yurt savunması için milis kuvvetlerine katılan, ardından antifaşist propagandaya katkı sağlamak üzere BBC’de çalışmaya başlayan Orwell’ın dönemin pek çok önemli edebiyatçısı ve siyasetçisine dair izlenimlerini ve yorumlarını da içeren Savaş Günlükleri, savaşın yarattığı psikolojinin hayatın her alanını nasıl etkilediğini gösteren bir belge niteliğinde. SAVAŞ GÜNLÜKLERİ 1/GEORGE ORWELL/SEL YAYINLARI
Cennetin Doğusu Nobel Ödüllü yazar John Steinbeck derinlikli olay örgüsü ve her biri tanıdık özellikler barındıran büyüleyici karakterleriyle Cennetin Doğusu’nda, insanlık tarihinin Âdem’den bu yana en eski ve vazgeçilmez anlatısına, yani iyilik ve kötülüğün bitmek bilmez çekişmesine ve aralarındaki karmaşık ilişkiye modern bir yorum getiriyor. Geçtiğimiz yüzyıl başında Amerika’da ayakta kalma mücadelesi veren iki ailenin yollarını cennetvari topraklarda, Salinas Vadisi’nde kesiştiren Steinbeck, kötülüğün bir yazgı mı yoksa iyiliğe ulaşmak için özgür iradeye başvurularak aşılması gereken bir basamak mı olduğunu kutsal kitapların mitolojilerine göndermeler ve zengin metaforlarla, kuşaklara yayarak irdeliyor. Habil ile Kabil, çiftçi ve çoban, çılgınlık ve bilgelik, erdemlilik ve ahlaksızlık, kardeşlik ve haset, insan ve insan, “Bugüne kadar yazdıklarım, bu kitap için bir hazırlık niteliğindeydi” diyen Steinbeck’in görkemli anlatısında çarpışıyor. CENNETİN DOĞUSU/JOHN STEINBECK/SEL YAYINCILIK
Üç Film Birden "Üç Film Birden adının tecimsel kaygıyla konulduğu sanılmasın. Üç senaryoyu birlikte basmak önerisi ile karşılaşınca bir ad değil, tatlı bir anı olarak ilk aklıma gelen bu oldu. Parasız gençlik, öğrencilik yıllarında en sevindirici sinema muştusuydu Şehzadebaşı sinemalarındaki üç film birden duyurusu. Bizim kuşağa sinema kuşağı dense yeridir. Nasıl ki bugünküler de televizyon kuşağı iseler (Daha doğrusu, sinema kurnazlık edip televizyon biçiminde evlere girdi!) Geri bıraktırılmış yoksul ülkenin çocukları olarak bizler olağanüstü tutkulu sinema seyircileri idik. Özellikle Amerikan sinemasının yıllar yılı, geri, kötü bir kültüre koşulladığını nice sonraları kavrayabildik. Bu ayılış bizi soğutmak şöyle dursun, daha bilinçli, belki daha da tutkulu yaklaştırdı sinemaya. Yirmi yıla yakın bir süreden beri de sinema emekçisiyim; ekmeğimi film üretimi alanında senaryo yazarak, ara sıra film yöneterek kazanıyorum. (...) Yalnız sevmekle kalmam, inanırım da sinemaya... Etkisine, yetkisine, yeteneğine, geleceğine inanırım. Yazı sanatının çeşitli alanlarında denemelerim, çabalarım olmuştur. Şiirle başladım çoğuları gibi; oyunlarımdan ikisi sergilendi; şimdilik bir romanım var. Sinema uğraşının verdiği tadı, doyumu, keyfi hiçbiri vermedi bana. Bu tadda, bu doyumda kuşkusuz, yaratılan ürünün milyonlara ulaşabilmesi olanağı yatar her şeyden önce. İyi satan kitaplar bizde on binlerle ölçülür; sinemanın ise on bir milyon seyircisi var. Hem de çoğunlukla abece’yi bile sökemeyenlerden." ÜÇ FİLM BİRDEN/VEDAT TÜRKALİ/AYRINTI YAYINLARI
İnsan Hakları Thomas Paine, hem Amerikan Devrimi’ne hem Fransız Devrimi’ne katılmış, bunları desteklemiş, yazdığı broşürlerin ve kitapların her iki devrimin üzerinde büyük etkisi olmuş, Aydınlanma yüzyılının simgesel düşünür ve siyasetçilerinden biridir. Bu iki devrim de, Paine’in 1776’da yazdığı, Akıl Çağı broşüründeki fikirlerin somut izlerini taşır. Fransız Devrimi’nin cumhuriyetçi ve demokrat dalgasının İngiliz parlamenter monarşi düzenini yıkmasından korkan Edmund Burke’ün 1789 devrimini itibarsızlaştırmak için yazdığı kitaba verilmiş güçlü bir yanıttır Paine’in İnsan Hakları. Aynı zamanda günceldir. Çoğunlukçuluğa ve plebisite indirgenmiş, adalete, eşitliğe ve özgürlüklerin garantisine dair özü giderek yok edilen, içi boş bir demokrasi anlayışının yükseldiği günümüzde, İnsan Hakları’nda savunulan cumhuriyetçi ve demokrat ilkeler, eşit vatandaşlığı, müşterekleri, dayanışmayı savunanlar için önemli bir esin kaynağı olmaya devam ediyor. İNSAN HAKLARI/THOMAS PAINE/İLETİŞİM YAYINLARI
Digicrimination “DIGICRIMINATION… BUNLAR İYİ GÜNLERİMİZ”, günümüzde ve gelecekte Dijital Dünyanın yarattığı ayrımcılığı, yepyeni bir bakış açısından, anekdotlar ve yeni kavramlar ileele alıp aynı zamanda dijital dünya ile ilgili bilinenleri farklı bir açıdan değerlendirerek, 20. Yüzyılda Bilgi Çağı’na girerken yapılan hataları, bundan sonra karşılaşacağımız yeni teknolojik ekosistemi, buna bağlı hayat tarzlarını ve yapılması gerekenleri ortaya koyuyor. DIGICRIMINATION/DR.OKAN TANŞU/LİTERATÜRK ACADEMIA 
Popülizm Nedir? Popülizm, son yıllarda bütün dünyada politika analizlerinde belki de en sık kullanılan kavram. Genellikle demagoji ve fanatizmin baskınlaşmasıyla, çoğulculuk karşıtlığıyla, ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığının erozyonuyla, yabancı düşmanlığı ve faşizan etkilerle birlikte tartışılıyor. Ancak, o kadar yaygın ve güçlü olmamakla beraber, bir “sol”-popülizmden de söz ediliyor. Zaten popülizm olgusunun, sağ-sol ayrımının bulanmasıyla, yerleşik partilerin ve parti sistemlerinin çözülmesiyle ilgili bir yanı da var. Her halükârda popülizm, 21. yüzyılın ilk çeyreğinin politik alt üst oluşlarını anlamlandırmaya çalışırken kaçınılmaz bir kavram. Jan-Werner Müller, bütün dünyada ilgi uyandıran eserinde, popülizmin dünya görüşünü, politik anlayışını, “ruhunu” anlamaya çalışıyor. Le Pen’den Trump’a, Kaczysnki’den Orban’a, Erdoğan’dan, Putin’e, Chavez’e, farklı ülkelerden ve politik yelpazenin farklı köşelerinden deneyimlere bakarak, canlı bir örneklemin içinden konuşuyor. Popülizmi ciddiye almaya çağıran bir deneme. POPÜLİZM NEDİR?/JAN-WERNER MÜLLER/İLETİŞİM YAYINLARI
Suçumuz Edebiyat Melih Cevdet Anday’ın Şiir Yaşantısı: Şiir Yazıları (2015), Kalabalığın Şiiri: Garip ve Orhan Veli Üzerine Yazılar (2016) isimli deneme toplamlarının ardından, edebiyat yazılarını Suçumuz Edebiyat adıyla yayımlıyoruz. Bu derlemede, hem bir kısmı dergilerde kalan, hem de farklı deneme kitaplarına dağılmış edebiyat hakkındaki yazıları bir araya getirildi. Böylece Anday’ın edebiyat hakkındaki yazıları ilk kez tek bir kitapta toplandı. SUÇUMUZ EDEBİYAT/MELİH CEVDET ANDAY/EVEREST YAYINLARI
Burun Sanatı Burun Sanatı; insan burnunun yapısal özelliklerini, coğrafi koşullara, tarihsel sürece, heykel ve resim sanatında işlenişine göre ele alıp estetik açıdan bilgi vermeyi hedefleyen bir çalışmadır. Uzun yıllar heykel ve resim sanatıyla ilgilendim. Bunun etkisiyle doğal burun yapısını estetik açıdan heykel ve resim sanatından yola çıkarak örneklerle anlatmayı tercih ettim. Burun, insanların karakteristik özelliklerini belirlemede de önemli rol oynayan ve yaşam kalitesini etkileyen bir organ.Konuya ilgi duyanlar ve bilgi edinmek isteyenler için Burun Sanatı'nın bir başvuru kitabı olacağını düşünüyorum. BURUN SANATI/GÜNCEL ÖZTÜRK/DOĞAN KİTAP
Adaleti Yolda Arayanlar Tam 25 gün yürüdü Türkiye... Sıcak, yağmur, gece gündüz, dere tepe demeden yürüdü bütün ülke. Türkiye tarihinin en büyük sivil eylemlerinden birinde, farklı kesimlerden, görüşlerden, partilerden insanlar yoldaş oldular birbirlerine. Yol kenarlarında, kapı önlerinde, pencerelerde, cezaevlerinde, meydanlarda söylenen ortak bir türküye dönüştü "Adalet." Adaleti Yolda Arayanlar- Adalet Yürüyüşü'nün fotoğraflı öyküsü, Hürriyetfoto muhabiri Selahattin Sönmez'in her anını takip ettiği, Kemal Kılıçdaroğlu'nun özel anlarını fotoğrafladığı Adalet Yürüyüşü'nün görsel tanıklığından oluşuyor. Selahattin Sönmez'in kareleri yürüyüşün her aşamasını, yürüyüş kitlesinin renkliliğini, çeşitliliğini gözler önüne seriyor. ADALETİ YOLDA ARAYANLAR/SELAHATTİN SÖNMEZ/DOĞAN KİTAP
Avrupa’nın Katli 1918-1942 - Siyasi Bir Tarih Ünlü tarihçi Howard M. Sachar, Avrupa’da 1918-1939 yılları arasında ve sonrasında gerçekleşen siyasi suikastları ele aldığı bu etkileyici kitapta, 20. yüzyıl Avrupası’nın trajedisini yaratıcı ve sürükleyici bir dille anlatıyor. Kamuoyunun yakından tanıdığı önemli isimlerin, Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki ölümlerini araştırarak çok daha geniş bir tarihi, Avrupa uygarlığının ahlaki ve siyasi çöküşü ile İkinci Dünya Savaşı’na sürüklenmesini gözler önüne seriyor. AVRUPA'NIN KATİLİ 1918-1942 - SİYASİ BİR TARİH/HOWARD M.SACHAR/YKY
Sessiz Dönem Türk Sinema Tarihi Sinemanın bu topraklardaki serüveni Lumière Kardeşler’in Paris’te Grand Café’de düzenledikleri ilk sinematograf gösteriminden (28 Aralık 1895) yaklaşık beş ay sonra başladı. Gelişip yaygınlaşması ise siyasi konjonktüre paralel bir seyir izledi. II. Abdülhamit’in şahsiyetiyle özdeşleşen İstibdat Dönemi’nde iktidarın baskıcı, yasakçı ve sansürcü politikalarıyla karşı karşıya kaldı. Rağbet görmesine rağmen gerçek mekânına kavuşup ülke sathına yayılamadı. II. Meşrutiyet Dönemi’nde gümrük koşullarının iyileştirilmesi, ruhsat alma ve sinema salonu açma şartlarının makul bir düzeye çekilmesiyle birlikte daha yaygın ve etkin bir hale geldi. I. Dünya Savaşı yıllarında İttihat ve Terakki hükümetince propaganda, çeşitli yardım cemiyetlerince de gelir getirici bir araç olarak kullanıldı. Bu durum kurumsal düzeyde yerli film yapımının başlamasında başat bir rol oynadı. Mütareke ve işgal yıllarında ise İtilaf kuvvetlerinin kontrolüne girdi. Ancak işgalin tüm olumsuzluklarına rağmen halkın teveccühüyle varlığını güçlendirdi. Türk sinemasının öncü ve yaratıcı müteşebbisleri sayesinde de yeni bir kimlik kazanarak yoluna devam etti. SESSİZ DÖNEM TÜRK SİNEMA TARİHİ/ALİ ÖZUYAR/YKY
Başka Dillerin Şarkısı Mektubunu okumak, kent ışıklarının peşimiz sıra sularda döne döne ışıldadığı dönüş vapuruna kısmet oldu. Yine korkularımı boşa; inancımı, umudumu haklı çıkararak geldin. İçim ısındı, ayazım dindi, çiçek kokularımı saçtım beni içine çeken burna. Ferah bir koku vardı senin üzerinde de. Sanki çimenler vardı, usul usul bir dere. Akşam ay vardı sanki, cırcırböcekleri, ahşap kokusu, kulübe, döşek, sen, ben. Denizkızı olsam saçlarımın ağına seni takar, derinlikler boyu peşim sıra sürüklerdim. Hiçbir ada seni bırakabileceğim bir yer gibi görünmezdi gözüme. Sen de taşını toprağını, yuvanı ben bellerdin. Denizkızı değildim. Vapurdan yine yalnız indim. BAŞKA DİLLERİN ŞARKISI/KARİN KARAKAŞLI/CAN YAYINLARI
Caz Halleri Salt umut etmenin acizliğine düşüyor artık insan. İçimizdeki yaraya dokunuyor yaşam. Kendi kendimizin ve başkalarının değerlerini yok eden bireylere dönüştük. Yalnızlığımızda yabancılaşıyoruz. Böyle bir çağda, benim en büyük dayanma ve değiştirme gücüm yazmak oldu…” Yasemin Eğinlioğlu, “Derinlik Deliliği” ve “Hangi Melek Dinlemez Şeytanını” adlı kitaplarının yankıları sürerken, bu defa bir anlatıyla çıkıyor okurunun karşısına. Gözlerden, rutin ve ritüelden, yalnızlıktan, anlardan ve anılardan, yazmak ve yaşamaktan yol alarak kurguladığı kitabında, zihnin ve hayatın caz hallerine bakıyor. “Varlığımın tümü yalnız kalmama sebeptir,” diyen yazar, coşkulu ve özgün bir dille, kendisi olabilmenin ve hayatı her şeye rağmen aşkla yaşayabilmenin sırlarını cesur bir dürüstlükle açıyor okura… CAZ HALLERİ/ YASEMİN EĞİNLİOĞLU/CİNİUS YAYINLARI/2017
Bir Başka Dünyadan Eugene Schoulgin Türkiye’yi, Türkiye’deki yaşam koşullarını, siyasal, sosyal, ekonomik yapıyı yakından bilen Norveçli bir yazar ve düşünür. Bu bilgi, gözlem ve deneyimlerinden yola çıkarak ülkenin 20. yüzyıldan 21. yüzyıla uzanan panoramasındaki köşe taşlarını çarpıcı bir romanda edebiyat dünyasına armağan ediyor. Bir Başka Dünyadan’da Schoulgin, Batılı gözüyle o başka dünyaya bakmakla kalmıyor, yer yer Batılı gözlemcileri de ironik bir biçimde eleştiriyor. Dahası, romanda çeşitli ülkelerden gelen yazarların öyküleri okunurken, Batı ülkelerinin neredeyse hepsinde şu ya da bu biçimde benzer durumlar yaşandığı gözler önüne seriliyor. Kitaptaki, “Bizim için sarsıcı, evet, ürkütücü, korkunç görünen olaylar bu insanların günlük yaşamıydı. Çok yakında sizden ayrılacağız, ama yeni bir bilgi götürüyoruz yanımızda. Yalnız değilsiniz,” sözleri ise evrensel bir duygudaşlığın umut kıvılcımını tutuşturuyor. BİR BAŞKA DÜNYADAN/ EUGENE SCHOULGIN/ CAN YAYINLARI/ 2017
Son Kanıt Kız kardeşinin katilinin yeniden yargılanmasının yarattığı büyük yankılar bittikten sonra, Tracy Crosswhite cinayet masasındaki görevine yeniden döner. Fakat yaşadığı acı olayların yaraları kapanmadan, bu kez hem mesleğini hem de yaşamını tehlikeye atacak bir soruşturmanın içinde bulur kendini. Bir seri katil, Kuzey Seattle’ın ucuz motellerinde dansçı genç kızları öldürmekte ve geride hiçbir ipucu bırakmamaktadır. Tracy, onu katile ulaştıracak anahtarın eski bir soruşturma dosyasında olduğunu fark ettiğinde işi kolaylaşmak yerine daha da zorlaşacaktır; çünkü bu soruşturmayı yürütüp sonuçlandıranlar aslında birçok kanıtı da hasıraltı etmişlerdir. Cinayetler sürerken Tracy de tehdit altındadır. Katili yakalayabilecek kanıtın peşinde, şüpheler, çelişkiler, çıkmazlarla dolu bir av sahasında her şey pamuk ipliğine bağlıdır.
Dönüş Dönüş, uçsuz bucaksız kumsallarıyla, balina istasyonlarıyla, çulsuz mahalleleriyle ve karavan parklarıyla bir liman kasabasının, Angelus’un, panoramasını çiziyor. Zamanların ve kahramanların iç içe girip durmadan yer değiştirdiği öykülerde çocukluğun, kardeşliğin, arkadaşlığın, aşkın, anneliğin, babalığın, emekçiliğin, berduşluğun çeşitli portreleri en ince detaylarına kadar resmediliyor. Okyanus tuzu ve insan terinden mürekkep bu öyküler yüzünde doğum lekesi olan bir kıza âşık bir delikanlıyı, kumsaldaki tehlikeli oyunları, anlamı yiten başarıları, kıskanılan bir kardeşi, evi terk eden babasını arayan bir oğlu ve beklenmedik kazaları anlatıyor. Çok hızlı değişen bir dünyada doğup büyüdüğü yere, zamana ve insanlara tutulup kalmış okurlar için. DÖNÜŞ/TIM WINTON/YÜZ KİTAP
Kara Kule III: Çorak Topraklar Büyüleyici bir dünyanın kapılarını aralayan Kara Kule Serisi’nin buüçüncü kitabında, son silahşorun Kule’yi arayışı sürmektedir. Bukez yanına iki yol arkadaşı da katılır: Bağımlısı olduğu uyuşturu-cudan kurtulan Eddie Dean ile kopan bacakları gövdesiylebirleşen ve Susannah Dean’ın güçlü ve dengeli kişiliğine bürünenOdetta.Roland Deschain, yeni dostlarına silahşorluk eğitimi vermeyebaşlar. Fakat Silahşor eski dünyasında ölmüş olan Jake Cham-bers’ın hayatını kurtararak ka’nın yönünü değiştirir. ŞimdilerdeRoland ve Jake, farklı dünyalarda varlıklarını sürdürdükleri halde,aynı çılgınlıklarına devam etmektedirler. Kara Kule: Çorak Topraklar/ Stephen King/ Altın Kitaplar
Kuyruk Uzak, çok uzak bir Doğu coğrafyasında Paryalar'ın başlattığı Utanç Verici Olaylar'dan sonra tüm yetkiler Kapı'da toplanmıştı. Her şeyin izne tabi olduğu bu ülkede, gündelik hayat artık Kapı'nın önünde oluşan Kuyruk'ta geçiyordu. Kapı'nın ne zaman açılacağına ve Kuyruk'un nerede başlayıp nerede bittiğine dair söylentiler, hayatı cinlerin perilerin cirit attığı bir Doğu masalına çeviriyor, yalnızca Paryalar, Kuyruk'un devasa gövdesiyle kapladığı ufkun ötesini görebiliyorlardı. Yehya, hiç yaşanmadığı iddia edilen çatışmalardan miras kalan kurşunun vücudundan çıkarılması için Kapı'dan izin almaya çalışırken, ona yardım edecek tek kişi kurşunun orada olduğunu bilen Dr. Tarek'tir. Tarek ya Hakikat gazetesinden yayılan yalanlara ya da vicdanına inanacaktır.Kapı'nın her şeyi gören gözü, her şeyi duyan kulağı, Hakikat gazetesi, yalnızca Kapı'nın bildirilerini yayımlayan gazeteler ve TV kanalları, Fetva ve Aklileştirme Komitesi, Yüce Şeyh… Mısırlı yazar Basma Abdel Aziz'den Arap Baharı sonrası Orwell'in ve Kafka'nın kehanetlerinin doğrulandığı, gelecek kâbuslarının şimdi'ye taşındığı distopik bir roman. KUYRUK/BASMA ABDEL AZİZ/ DOĞAN KİTAP
Unutmalar Şehri Ask ve zafer uğruna neleri feda edebilirsiniz? Zafer, Devrim, Ask, Gurur... Vatan, Millet ve İnanç... Ask kendini ötekinin suretinde sevmekse, ona giden yolda engel koyan kimdendir? CIA Ajanı Peter, söyle diyor bu romanda: “Bu verimli Anadolu toprakları Türklere bırakılmayacak kadar çok değerli. Bu hatayı Iran’da bir kez yaptık, aynı şeyi burada tekrarlamayacağız.” Bu roman, bir yakın Türkiye tarihi gerçeğidir. Cevat Turan, daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını aralayarak okurlarını şaşırtıcı gerçeklerle yüzleştiriyor. Gazeteci Alper ile Esma’nın umarsız askını, Kızıl Ömer ile Kara Bebek’in ölümcül mücadelesini, CIA ajanı Peter’le siyaset, bürokrasi, örgütsel bağlantıları, ihanetleri ve birçok masum insanın kaderini felaketle birleştiren kesişmeleri okumak için gerçeği aralamaya ne kadar hazırsınız? Unutmalar Şehri, Cevat Turan’ın yakın dönemin toplumsal çalkantıları ve gündelik yasamını müthiş bir edebi ustalıkla anlattığı, sürükleyici ve her an soluksuz okuyacağınız yeni bir roman. UNUTMALAR ŞEHRİ/CEVAT TURAN/PUSLU YAYINLARI
Korku Yokuş Aşağıydı İçime, tam da göğsümün ortasına bir efkâr geldi çöktü. Çünkü insan delirmeye yalnız kaldığı anlarda başlıyor. Eline tütün sarısı çöktüğünde maziye tutunmak istiyor. Yalnızlıktan ciğeri solduğunda hatırlıyor ilk aşkını, seviştiği ilk kadını. Annesine babasına yakışmayan bir adam olduğunu hatırlatıyor kendine. Bir de türkü tutturuyor, yarı fısıldar yarı bağırır söylüyor. Balkondan değil, camdan, damdan değil, tüm metaforları ve çağrıştırdıklarıyla “kendinden” atlamak isteyen karakterleri konu alıyor Korku Yokuş Aşağıydı… KORKU YOKUŞ AŞAĞIYDI/ANIL MERT ÖZSOY/DOĞAN KİTAP
İyi ki Varsın Tilki Toni 3 - Bir Dilek Tut! Deniz ile onun olağandışı, olağanüstü, harika, inanılmaz sevimli ve dünyada bir eşi benzeri olmayan arkadaşı Tilki Toni için sürprizlerle dolu bir yaz tatili başlıyor! Okulların tatile girmesiyle canı sıkılan Deniz’in yardımına muhteşem fikirleriyle Tilki Toni yetişiyor. Büyük Kanyon’u görmeyi kafasına koyan Deniz, bunun için pastaneden kedi pansiyonuna kadar çeşitli yerlerde çalışmayı deniyor. Ama bir dileği olan sadece Deniz değil.. İYİ Kİ VARSIN TİLKİ TONİ 3 - BİR DİLEK TUT/HAFİZE ÇINAR GÜNER/KELİME YAYINLARI
Mutluluğun Kitabı Nobel Barış Ödüllü iki ruhani lider bir araya geliyor. 14. Dalay Lama Hazretleri ve Başpiskopos Desmond Tutu altıncı kez buluşuyor. Dalay Lama’nın yaşadığı Dharamsala’da onun sekseninci doğum gününü kutluyorlar. Bundan önceki beş gün boyunca ise mutluluk ve sevinç üzerine sohbet edip fikirlerini paylaşıyorlar. Dalay Lama ile Desmond Tutu, Mutluluğun Kitabı’nda durmadan değişen dünyada mutluluğu sabit kılmanın yollarını anlatıyor. MUTLULUĞUN KİTABI/DALAY LAMA-DESMOND TUTU/ HEP KİTAP