YAZARLAR

Yeni normal

2023 seçimlerinde AKP’nin iktidarını korumasının nedenlerden biri de istihdam artışlarıydı. Böylelikle yeni büyüme koalisyonunun kitle tabanı oluştu. Bu dönemde büyükşehirlerde yaşayan orta gelirli kesimler yeni büyüme koalisyonundan dışlandı ve bu 2023 seçimlerinde AKP’nin büyükşehirlerde eriyen oyları olarak karşımıza çıktı. 

Geçtiğimiz haftanın ekonomik gündemi açıklanan yeni vergilerle şekillendi. Maliye politikası adımları, özellikle orta ve alt gelir gruplarının harcanabilir gelirini azaltacak şekilde formüle edilmiş oldu. Diğer yandan geçtiğimiz haftada TL’deki değersizleşmeye kısa bir mola verildi, ta ki 18’indeki kademeli değersizleşmeye kadar. Yazının yayınlanacağı gün TCMB’nin faiz kararı enine boyuna tartışılacak. Hem bu tartışmanın hangi zeminde yapıldığını hatırlatmak, hem geçen hafta kaldığım yerden devam etmek için bu yazıda ‘yeni normal’ konusunu ele alacağım.

Bildiğiniz gibi, geçen hafta, Altılı Masa’nın dönmeyi vaat ettiği ‘eskinin normalin’ bugünkü rejimi ürettiğini ileri sürmüştüm. Bu hafta ise şu görüşü tartışacağım: Yeni normal ortodoksiye dönüşle değil, melez modellerle tanımlanıyor.

ESKİ BÜYÜME KOALİSYONU

Melez modellere gelmeden, geçen haftanın eksik kalan hikayesini tamamlayalım. 2002-2013 arası dönemde güçlü TL (ve dönemin sonralarına doğru göreli olarak düşen faiz), AKP’nin kurduğu büyüme koalisyonunun merkezinde yer alıyordu. Ekonomik büyüme, sermaye girişlerine dayalı ve iç talep çekişliydi.

Değerli TL sayesinde ithalat kolaylaşıyor, reel ücretler anlamlı bir şekilde artmasa da borçlanma olanakları sayesinde alım gücü korunabiliyordu. Yine geçen hafta değindiğim gibi bu model, fiyat istikrarını ve ekonomik büyümeyi sermaye girişlerine bağımlı hale getirmiş ve yerli tarımsal ve sanayi üretiminin altını oymuştu. Kronik yüksek cari açık ve kronik yüksek işsizlik, bu modelin oluşturduğu en önemli sorunlardandı.

2013’TEKİ DÖNÜM NOKTASI

2013’te ABD merkez bankası Fed’in para politikası tercihlerini değiştirmesi, Türkiye gibi ülkeler için kritik bir dönüm noktası oluşturdu. Küresel finansal çevrimin genişleme döneminden daralma dönemine geçmesi, ‘bol para’ döneminin sonunu simgeliyordu. Fed, kademeli olarak önce miktarsal genişlemeyi yavaşlatacağını, sonra da bilançosunu yeniden daraltmaya başlayacağını ve ek olarak da faiz artışlarına başlayacağını ilan etti. Bu gelişme zamanla Türkiye gibi ülkelere yüksek getiri için giden yatırım fonlarının yeniden ABD’ye dönmesine neden oldu. Fed’in faiz artış döngüsünün zirvesinin görüldüğü 2018’de Türkiye ve Arjantin’de döviz krizi yaşandı.

Kısacası 2013, Türkiye için bir dönüm noktasıydı. Bu ekonomik dönüm noktası, aynı zamanda Gezi Parkı protestoları ve devlet içindeki iktidar mücadelesinin yoğunlaştığı 17-25 Aralık operasyonları ile de birleşti ve 2013 iktidar için aynı zamanda bir siyasi dönüm noktası haline de geldi. Bu dönemden sonra ekonomik büyüme yavaşladı. Büyüme yavaşlayınca, sermayenin farklı fraksiyonlarından ve değerli TL sayesinde belirli tüketim seviyesine ulaşmış orta sınıfların bazı kesimlerden oluşan büyüme koalisyonunu bir arada tutmak AKP açısından giderek daha zorlaştı.

YENİ BÜYÜME KOALİSYONU

Bunun nedenlerinden biri, özellikle sermaye grupları içinde çıkarları farklılaşan kesimlerin varlığıydı (sermayenin farklı fraksiyonlarının sektörel çıkarının incelenmesi için ODTÜ Gelişme Dergisi’nin son sayısında çıkan makaleme, özellikle s. 204’deki tabloya bakılabilir). Kısacası, 2018 sonrasında AKP’nin iktidarını koruma stratejileriyle Türkiye’nin yerleşik büyük sermaye kesimlerinin (kolaylaştırmak için TÜSİAD olarak düşünebiliriz ancak farklı boyutları var) çıkarları dönemsel olarak ayrıştı.

TL’deki istikrarı korumak için faizi artırma zorunluluğu, işsizliği artırdığı ve AKP’nin seçmen desteğini aşındırdığı ölçüde, giderek siyasi olarak uygulanabilir olmaktan çıktı. Bu andan sonra, TL’nin değersizleşmesinden daha fazla faydalanan sermaye kesimlerinin iktidar bloğundaki güçlerinin artması ile yeni bir büyüme koalisyonu oluştu.

Yeni büyüme koalisyonu, pandemi döneminde tedarik zincirlerinin kısalmasından yararlanmak için, iktidarın sanayideki ‘kontak kapatmama’ stratejisini destekledi. Bunun ardından ise 2021’deki Eylül-Aralık arasındaki faiz indirimlerinden oluşan para politikası deneyi geldi.

Bu süreçte enflasyon patladı ancak daha çok kişinin daha ucuza çalıştığı bir dönemin kapısı aralandı. 2023 seçimlerinde AKP’nin iktidarını korumasının nedenlerden biri de bu istihdam artışlarıydı. Böylelikle yeni büyüme koalisyonunun kitle tabanı oluştu. Bu dönemde büyükşehirlerde yaşayan orta gelirli kesimler (yaygın olarak beyaz yakalılar olarak adlandırılıyor) yeni büyüme koalisyonundan dışlandı ve bu 2023 seçimlerinde AKP’nin büyükşehirlerde eriyen oyları olarak karşımıza çıktı. 

YENİ NORMAL 

Oluşan bu yeni zeminde ‘rasyonellere dönüş’ ya da ‘ortodoksiye dönüş’ söylemleri, esasında büyüme koalisyonunda bir değişimi ima etmektedir. Ancak, AKP’yi ‘ortodoksiden uzaklaştıran’ dinamik yerinde kaldığı sürece, dönüş girişimleri ekonomideki kriz risklerini azalma amaçlı olmaktan öteye gidemiyor. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde yeni u-dönüşleri ve bunların bileşiminden oluşan zikzaklar görmek şaşırtıcı olmayacaktır.

Dahası, bu yeni normal sadece Türkiye içindeki sınıfsal ve siyasal güç dengelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış, kendine özgü bir sonuç değildir. Dünyadaki çoklu kriz ortamı, ortodoks neoliberal reçeteyi giderek daha fazla aşındırırken, ekonomik milliyetçiliğin (ya da bizdeki deyimiyle milli iktisadın) yükselişini getirmektedir. Bu son söylediklerim epey netameli konular, farkındayım. İleriki yazılarda açmayı deneyeceğim.


Ümit Akçay Kimdir?

Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Akçay lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kalkınma İktisadı ve İktisadi Büyüme programında almıştır. Güncel olarak, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma, yeni otoriterliğin ekonomi politiği konularıyla ilgilenmektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl: Türkiye'de Kriz, Devlet ve Siyaset (İstanbul, Doğan Yayınları, 2024), Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV Yayınları, 2007) kitaplarının yazarı; Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene Yayınları, 2016) kitabının ortak yazarıdır. Akçay’ın Cambridge Journal of Economics, Contemporary Politics, Globalizations, Internaltional Journal of Political Economy, European Journal of Economics and Economic Policies ve Journal of Balkan and Near Eastern Studies gibi dergilerde uluslararası yayınları bulunmaktadır.