Yeniden Refahlı Ali Yüksel: Tek eşlilik erkeklerin kadınlara tuzağıdır

Çok eşli olmasıyla gündeme gelen YRP'li Ali Yüksel: Kadın hürriyeti denen şey temelinde erkeklerin oyunu. Ne kadar büyük bir kurnazlık. Ama bu işi öyle yapıyorlar ki sanki kadınlara hizmet ediyorlar.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Milli Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın kurduğu Yeniden Refah Partisi (YRP), 14 Mayıs’ta yapılan milletvekili seçimlerinin sürprizlerinden biriydi. İstanbul, Kocaeli ve Konya’dan toplamda 5 milletvekili çıkaran YRP’de, Ali Yüksel ismi seçimden sonra ön plana çıktı.

Yüksel’in ismi, siyaset yapış tarzıyla değil, özel hayatıyla gündeme geldi. Aynı anda üç kadınla evli olduğu ileri sürülen Yüksel, başta kadın örgütleri olarak toplumun büyük bir kesiminin tepkisini çekti. Gösterilen tepkilerin ardından bir açıklama yapan Yüksel, “İlk eşim 2005’te vefat etti. İkinci eşimle 2006’da evlenip 2018’de boşandık” dedi. Ancak Yüksel’in yaptığı açıklamada net bir yanıt yoktu.

Söyleşi talebinde bulunmak için telefonla ulaştığımız Yüksel’le Sakarya’da buluşmak üzere sözleştikten sonra, kendisiyle ilgili bilgi toplamam için Google’da hangi anahtar kelimeleri yazacağım konusunda bana şu tavsiyede bulundu:

"Beni merak ediyorsanız internete Şeyhülislam Ali Yüksel yazın."

80’li yılların sonu ve 90’lı yıllarda Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın başkanlığını yapan Yüksel, 80’li yıllara kadar Antalya’da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmenliği yapıyordu. Yüksel’in hayatı, doktora yapmak için Almanya’ya gitmesiyle değişti. İhtisas için gittiği Almanya’da ilk yıllarda imam-hatiplik yaptı. 1985 yılında Avrupa Milli Görüş Teşkilatı Genel Sekreteri, 1995 yılında da teşkilatın Genel Başkanı oldu.

 1990 yılında Almanya İslam Konseyi tarafından ‘Avrupa Şeyhülislamı’ ilan edilen Yüksel, Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nda geri planda kaldıktan sonra Türkiye’ye döndü. 2009 yılında yurtdışındaki Türk işçilerin örgütlenme sorunlarıyla ilgili görüş almak amacıyla dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in danışmanlık kadrosuna atanan Yüksel, 2010-2011 yıllarında ise Başbakanlık Danışmanlığı yaptı.

2011 yılında emekli olan Yüksel, bir dönem AK Parti’den de milletvekili aday adayı oldu ancak aday gösterilmedi. 1949 doğumlu Yüksel’i, 74 yaşında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşıyan ise YRP oldu.

Yeniden Refah Partili Ali Yüksel ve Gazete Duvar muhabiri Can Bursalı. 

Özel hayatıyla ilgi ve tepki çeken Yüksel'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: 

Seçim sürecinde AK Parti ile birlikte hareket ettiniz. Seçim öncesinde AK Parti’yi eleştiren açıklamalar vardı Yeniden Refah Partisi (YRP) cephesinde. Fatih Erbakan da Cumhurbaşkanı adayı oldu. Ancak sonradan ortaya bir ittifak çıktı. Bu durum YRP’nin oy potansiyeline nasıl yansıdı sizce? Çünkü AK Parti’den kopanlar için önemli bir adres olduğu söyleniyordu YRP’nin.

AK Parti ile biz sadece bir seçim ortaklığı yaptık. Bu ittifaka girerken milletvekilliği, bakanlık ve cumhurbaşkanlığı yardımcılığı pazarlığı yapmadık. Biz ilkelerimizin pazarlığını yaptık ve ‘30 maddelik metnin altına imza attığınız takdirde seçim ittifakı yaparız ve iktidarda iken de bu maddelerin gerçekleştirilmesi yönünde samimi gayretlerinizi gördüğümüz müddetçe de sizi destekleriz. Ama bundan sapma olduğu takdirde önce ikaz ederiz. İkazımız neticesinde de eğer sapma devam ederse o zaman olumlu muhalefet, müspet muhalefet tavrına geçeriz’ dedik. Onlar başlangıçta ilk görüşmelerde 30 maddelik metnin altına imza atmak istemediler. İmza atılmayınca Genel Başkanımız bütün istişare yapılacak kurulları topladı. Görüşmeler sonunda 30 maddelik metne imza atıldı.

‘HAKİM GÜÇLER AK PARTİ’Yİ KENDİLERİNE HİZMET EDER HALE GETİRDİ’

 30 maddelik listede herhangi bir revizyon yapıldı mı?

Revizyon yapılmadı ancak yanlış anlamalar düzeltildi. Mesela 6284 ile ilgili tamamen kaldırılmasını istiyoruz gibi bir görüntü ortaya çıkarıldı. Hâlbuki biz 6284’teki aileyi bozan unsurların temizlenmesi gerekir diyorduk. Ama basında bizim tamamının kaldırılmasını istediğimize yönelik bir şey ortaya çıkarıldı.

AK Parti de zaten Milli Görüş kökenine dayanan bir temel üzerine kuruldu. Daha sonra öbürleri oraya dâhil oldu. Başarı ve menfaati görünce geldiler. Ben de AK Parti’de bulundum. Üyeliğim de vardı.

Siz Fazilet Partisi’nde yaşanan ayrışmada Gelenekçi tarafta mı Yenilikçi tarafta mı durdunuz?

Ben o dönem bizzat Tayyip Bey ile İstanbul’da oturdum. Siz bir bölen olmayın diye ona nasihat ettim. Ama olaylar öyle gelişti. O bir bölen oldu. Fakat sosyolojik olarak şu gerçeği gördük; dış güçler. Türkiye’nin iyiliğini istemeyen güçler Erbakan Hoca’ya, Erbakan Hoca ne kadar güzel idare ederse etsin, ne kadar başarılı olursa olsun izin vermiyorlar. 28 Şubat bunun en açık örneğidir. O zaman biz şöyle düşündük; mademki hocamıza yollar açılmıyor, onun yetiştirmesi talebesi olan Tayyip Bey’e bari yol verisin dedik. Bu hâkim güçler bu işi de iyi değerlendirerek kendilerine doğru yonttular diyelim. Ve AK Parti’yi kendilerine hizmet eder duruma getirdiler.

Erbakan Hoca 11 ay iktidar oldu. Havuz sistemini getirdi, denk bütçeyi getirdi, emekli maaşlarını ve memur maaşlarını, asker-polis maaşlarını artırdı ve her şey düzgün giderken ne oldu da 11 ay sonra bir düğmeye basıldı ve iktidardan indirildi? Ülkemizin, memleketimizin ve insanlarımızın lehine bir sürü iş becerilebildiği için indirildi. Peki, şimdi bu iktidar döneminde ülkemizin, milletimizin memleketimizin ve insanlığın lehine çok güzel işler yapılıyor ise o hâkim güçler niye acaba 20 yıl bunlara müsaade ediyor? Bunun içerisinde cevabı var.

Siz Yeniden Refah Partisi olarak önümüzdeki 5 yıllık süreçte müstakil bir yapı olarak devam edeceksiniz yolunuza. Bu süreçte kırmızı çizgileriniz neler? Hangi konularda diyaloga ve temasa kapalısınız?

Şimdi bir kere ben Yeniden Refah Partisi’nin sözcüsü değilim. Genel Başkanı da değilim. MYK üyesiyim. Söylediğim sözler Yeniden Refah Partisi'ni ve genel başkanımızı bağlamaz. Söylediklerim ve söyleyeceklerim benim kanaatimdir, yalnızca beni bağlar. Biz Yeniden Refah Partisi olarak elbette ki iktidara talibiz. Bunu ne için yapıyoruz? Memleketimiz, milletimiz ve bütün insanlığın huzur saadet ve kurtuluşu için yapmaya mecburuz. Bizim inancımız bize böyle bir şey yüklüyor. Çünkü peygamberimiz ‘İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır’ diyor. Müslümanlara faydalı olandır demiyor. Öyle ise bizim davamız sadece bir Türkiye davası, sadece Müslümanlar davası değil. Bütün insanlığın davasıdır. Biz bütün insanlığın kurtuluşu için çırpınan bir hareketiz. Biz yaptığımızdan sorumluyuz. Biz böyle gayret ettiğimiz takdirde Allah indinde verilecek bir hesabımız vardır ve yüzümüz ak çıkar. Neden? Çalışmışız.

‘HAYATIMIN BİR DÖNEMİNDE ÜÇ EŞİM OLDU, NİYETİM DÖRDE GİTMEKTİ’

Özel hayatınızı kişisel olarak hiç merak etmiyorum. Ancak seçimden sonra isminiz, “Üç eşli milletvekili” şeklinde gündeme geldi. Bir açıklama yaptınız ama o açıklamada net bir ifade kullanmadınız. Üç eşiniz var mı ya da hayatınızın bir döneminde üç eşiniz oldu mu?

Hayatımın bir döneminde üç tane eşim oldu. Allah rahmet eylesin ilk eşim vefat etti. Daha sonra iki eş ile kaldım. Ama benim niyetim dörde kadar gitmekti. Allah müsaade etmiş. Kanunları kim yapıyor, insanlar yapıyor. Ama ben Allah’a hesap vereceğim. Öldüğüm zaman beni Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri yargılamayacak, hesabı onlara vermeyeceğim. Ben Allah’a hesap vereceğim. Allah’ın müsaadesine göre hayatımı tanzim ederim. Daha sonra iki eşim oldu. Bunlardan benim çocuklarım oldu. Elhamdülillah üç eşten sekiz tane yavrum var. Hepsi birbirinden kıymetli. Ayrıca şunu ifade edeyim, Allah bana üç eş nasip etti. Hepsi birbirinden kıymetli hepsi birbirinden değerli idi.

‘BİR EŞİM VEFAT ETTİ, BİRİYLE AYRILDIM, ŞİMDİKİ EVLİLİĞİM PAMUK İPLİĞİNE BAĞLI’

Şu anda iki eşiniz mi var?

Onlardan birisi ile de bazı birikimler sebebi ile ayrıldım. Şimdi öbürü ile de olan evliliğimiz pamuk ipliğine bağlı. Ondan da ayrılabilirim. Allah nikâhlanmayı nasıl meşru kılmış ise ayrılmaya da müsaade etmiş. Öyle diyelim. Yani bu ayrıca bu özel bir şeydir, herkese açmak mecburiyetinde değilim

Şunu da söyleyeyim, benim üç evliliğimi dile getirip bunu kınayanlar, yadırgayanların kaç tanesi acaba sadece kendi eşi ile yetiniyor? O nikâhlı oldukları eşlerinin dışında hiçbir kadın ile yatıp kalkmadılar mı? Kadın ise erkek ile yatıp kalkmadılar mı? Herkes biliyor ki Türkiye’de nikâhlısının dışında gayrı meşru olarak yatıp kalkan ve sınır tanımayan bir sürü insan var. İmkânı olanlar bunu yaşıyorlar. Onlarla uğraşmıyorlar da niye benim Allah’ın emrine uygun olarak yaptığım evlilik ile uğraşıyorlar? Burada bunun temelinde kesinlikle İslam düşmanlığı var, din düşmanlığı var. Bunu kesinlikle söylüyorum. Ben buna isyan ediyorum.

Ayrıca bir de tek evliliğe kadınları mecbur etme oyunu var. Kadın hürriyeti denen şey, temelinde erkeklerin oyunu. Ne kadar büyük bir kurnazlık. Ama bu işi öyle yapıyorlar, öyle perdeliyorlar ki sanki kadınlara hizmet ediyorlar. Kadınlar çok büyük bir oyun içinde.

‘TEK EŞLİLİK VE KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ ERKEKLERİN OYUNUDUR’

Nasıl yani, biraz açar mısınız? Tek eşlilik erkeklerin kadınlara bir oyunu mu?

Tabii ki. Tek eşlilik ve kadın özgürlüğü erkeklerin bir oyunudur. Müslümanların hayatına bakarak ‘Yahu kadını kocasına mahkûm ediyor, dört duvar arasına hapsediyor, kadın çalışabilmeli, kocasına hizmetçilikten kurtulmalı’ diyorlar. Peki, kocasına hizmet etmeyi yadırgayan, doğru görmeyen kişiler kadına özgürlük vererek kadına çalışma hayatı açıyorlar değil mi? Kadın ya hostes oluyor ya bir lokantada garson oluyor ya bir pavyonda efendim vücudunu sergileyerek parasını kazanıyor veyahut bir fabrikada, işyerinde çalışıyor. Peki, bunlar kocasının dışındaki insanlara hizmet etmiyor mu? Sevdiği hayat arkadaşına bir çay yapmak, yemek yapmak yadırganırken gidip pavyonda gözünden şehvet akan insanlara hizmet ediyor. Bir restoranda çalışan bir kadın müşteriye surat asmak veya tavır koymak hakkına sahip mi? Yaparsa kapı dışarı değil mi?

Buraya indirgemek yanlış değil mi?

Siz yanlış görebilirsiniz.

‘KADIN VE ERKEK CİNSEL İHTİYACINI NASIL GİDERECEK; PİYASAYI PİÇLERLE Mİ DOLDURALIM?’

Ben sizin söylediklerinize karşı kendi fikrimi beyan etmiyorum. Ancak bahsettiğiniz yaşam biçiminde illa ki kadınla erkeğin evlenmesi ve erkeğin kadına bakması gerekiyor. Belki hayat evlilik imkanı vermemiş olabilir. Ayrıca evlenmek zorunda da değil. Bu durumda nasıl hayata tutunacak kadın?

Peki evlenmek mecburiyetinde değil dediniz. Peki, erkek ve kadın evlenmediği takdirde cinsel ihtiyacını nasıl giderecek? Gayrı meşru giderecek değil mi?

Elhamdülillah ben Müslümanım. Benim dinim var, kitabım var, önderim peygamberim var, onun uygulaması var. Ben bunları esas alırım. Neden esas alırım? O Allahtan gelmiş bir dindir. Beni de yaratan Allah'tır. Benim yapımı en iyi bilen Allah'tır. Hem fiziki yapımı hem de psikolojik yapımı ruh halimi en iyi bilen odur. Benim için neyin faydalı neyin zararlı olduğunu ben değil o bilir. İnsanlar değil o bilir. Peygamberimiz ‘Evleniniz, çoğalınız’ diyor. Evlenmek sadece cinsel zevk için değildir. Aynı zamanda çocukların anası babası belli meşru bir şekilde çoğalmasını sağlamak içindir. Adam da kadın da evlenmedi. Birincisi cinsel ihtiyacını nasıl giderecek? İkincisi; piyasayı piçler ile mi dolduralım? Batı bizi cephede yenemeyince aile yapımızı bozmak için çabaladı. Biz, ekonomik zaruretler içerisinde kıvranırken her istediklerini yapar hale getirdiler. Onun için buna isyan ediyoruz. Ve buna dur diyeceğiz. Bütün gücümüzle dur diyeceğiz. Zannediyorlar ki köpeksiz köy buldular değneksiz geziyorlar. Yok, öyle yok. Bu işlerin bir hâkimi var, Allah var. Bu bir imtihandır. Elbette zorluklarımız olacaktır. Zayiatsız savaş kazanılmaz. Şehitler vereceğiz. Zayiat olacak ama neticede kazanacağız Allahın izni ile.

‘ORTADA BİR TEZAT VAR AMA KABAHAT BENİM DEĞİL’

Kanunda birden fazla kişiyle evli olmak yasak. Siz üç kadınla evlenerek kanuna aykırı davranmış oluyorsunuz. Kanununa aykırı davrandığınız devletin uzun yıllar bürokrasisinde görev yaptınız. Şimdi de milletvekili olarak görev yapıyorsunuz. Burada tezat bir durum yok mu?

Şimdi burada bir tezat var. Ama bu tezatta kabahat benim değil bu kanunu koyanlarındır. Lafa gelince yüzde 99’u Müslüman diyorlar. Ama kanunları yaparken o Müslümanların inancına aykırı kanun yapıyorlar. Avrupa’da böyle bir şey yok. Ben 45 yılımı Avrupa'da geçirdim. Bütün Avrupa ülkelerini biliyorum. Amerika’yı Kanada'yı biliyorum. Gitmediğim bir yer Avustralya kaldı. Orada kanunları yaparlarken papazların görüşünü alıyorlar. Ama burada Müslümanların haramlarına, müsaadelerine dikkat edilmiyor. Dinin söylediği yasaklanıyor. Dinin haram kıldığı serbest bırakılıyor. İşte bu tezatlarda kabahat bizim değil. Bu kanunları koyanların. Anlatabildim mi? Bu durum apaçık İslam düşmanlığıdır.

Bak biz iktidar olsak, tarihte bir örneği de var, Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiği zaman Ermenileri, Rumları, Yahudileri çağırıp ‘Bizim adil mahkemelerimizde mi mahkûm olmak istersiniz yoksa kendi inancınıza göre kuracağınız mahkemelerde mi mahkûm olmak istersiniz?’ demiş. Bizim inancımızda bu var. Şimdi biz Türkiye'de iktidar olsak adalet sistemimizde tutup da illa İslam hükümlerini dayatacak değiliz. Müslüman olanlar ona uyacak. Ama Hıristiyanlar, Yahudiler kendi şeriatına uyacak.

İktidar olduğunuzda Şer-i hukuk uygulamayı mı vaat ediyorsunuz?

Ben yapabilsem onu canla başla yapmak isterim.

‘KADINLA ERKEK HİÇ EŞİT OLABİLİR Mİ?’

Müslüman da Hristiyan da Yahudi de eşit olarak aynı kanunlar önünde aynı şekilde sorumlu olsa daha eşitlikçi bir uygulama olmaz mı?

Yanlış bir şey. Eşitlik olur mu hiç? Şimdi bir de eşitlik deyince kadın erkek eşitliği diyorlar. Hiç eşit olabilir mi? Kadınla erkek eşit olabilir mi?

Sizce hangi durumlarda eşit değil?

Birisi artı birisi eksi. Birisi doğurmak ve çocuğu terbiye etmek üzere doğmuş. Öbürü ise doğurttuklarına bakmak beslemek ile görevli. Buradaki eşitlik kavramı adalete uygun değildir. Bizce önemli olan adalettir. Şimdi şöyle düşünün. Şurada basit bir iş yapan kişi var. Bir de tüm işçileri idare eden bir idareci var. Eşitlik namına sen ikisine de aynı maaşı mı verirsin?

Eşitlikten anladığımız şey yalnızca aynı maaşın alınması mıdır?

Eşitlik herkese aynı şeyi yapmak. Adalet ise, herkese hak ettiğini vermek. Bunun için adalet başka şey eşitlik başka şey. Siz kadın ve erkeği eşit tutmaya kalkıştığınız vakit en büyük adaletsizliği yaparsınız.

Kadınla erkek eşit değil aralarındaki ilişki adil olmalı mı diyorsunuz?

Adalet olması lazım. Yani herkese hakkını, hak ettiğini vermek gerekiyor. Şimdi en son ve en mükemmel hukuk İslam hukukudur. Şeriat gericiliktir falan diyenler var. Hatta seçimden sonra oluşan meclis, cumhuriyet tarihinin en gerici meclisi oldu diyenler var. Ya ben o kadar güçlüyüm ki tek başıma bütün meclisi en gerici yaptım. Düşünebiliyor musun? Mecliste de bir tane talihsiz kadın çıktı zavallı cumhuriyetin en gerici meclisi dedi.

Tarihte ilk gericilik olayı Hz. Muhammed’in vefatından sonra Arapların İslam'dan dönüp putperestliğe geçmelerine denildi. Şimdi yüzde 99’u Müslüman diye nitelendirilen Türkiye’de İslam'dan dönüp putperest olanlar çoğaldı ve bu çoğalmış putperestlerin arasında çokça putperest milletvekili mi girdi meclise? Bu nasıl bir düşüncedir? İnsan konuştuğunu biraz düşünüp de söylemeli. Gerçek gericiler, İslam’dan sapanlardır. İslam en ilerici esaslara dayalıdır. Sabahtan akşama okey oynayan, kafa çeken, tavla atan, onun bunun dedikodusunu gıybetini yapan, zina yapanlar mı ilerici? Gericilerin ta kendisi onlar.

 ‘YALAN SÖYLEMEDİM, DOĞRUYU DA SÖYLEMEDİM, BENİ SIKIŞTIRMA’

Üç eş konusunda yaptığınız açıklamada şu ifadeleri kullanıyorsunuz. “Öncelikle bilinmelidir ki hususi hayatımda bilhassa aile hayatımı ilgilendiren ayrıntılar özel hayatın mahremiyeti kapsamındadır. Yine bilinmelidir ki 1971’de evlendiğim eşim 2005’te vefat etmiştir. 2006’da evlendiğim eşimle de 2018 yılında boşanmış durumdayım.” Yaptığınız açıklamada üç eşim vardı ya da üç eşim yoktu ifadeleri yer almıyor. Açıklamanızdan ilk eşiniz 2005’te vefat ettikten sonra ikinci kez evlendiğiniz gibi bir anlam çıkıyor. Ben soru sorduğumda “Üç eşim vardı, birlikte yaşadım” dediniz. Kamuoyuna neden bu şekilde bir açıklama yapmayı tercih ettiniz?

Ben orada yalan söylemedim. Ama doğruyu da söylemedim. Bana saldıranların saldırısına cevap olacak bir şey söyledim.

Bunu neden tercih ettiğinizi anlamadım. Açıklamanızı neden o şekilde yaptınız?

Bunu bir hafta düşünmem lazım doğrusunu söyleyebilmek için. Ben hayatımda üç şeyi prensip edindim. Birincisi Hakk’ın hatrı alidir. Hiçbir hatıra feda edilmez. İkincisi, en iyi hile hilesizliktir. Hile kazanmak için yapılır. Hâlbuki mutlaka hile, yapanın ayağına dolaşır. Üçüncüsü ise 1 yalan 40 doğurur. 40 yalan 40 mahcubiyet getirir. Hiçbir yalan gizli kalmaz. Sen yalanın belli olmasın diye bir yalan daha söylersin. O yalan belli olmasın diye bir yalan daha söylersin. İşin tuhafı hepsi de meydana çıkar. Onun için ben yalan söylemek istemem. Beni de o noktada sıkıştırma.

‘TARİKATLAR İHYA VE ISLAH EDİLMEDİĞİ İÇİN SAHTELERİ ÇIKMIŞTIR’

Yakın zamanda Menzil şeyhi vefat etti. Binlerce insan cenaze törenindeydi. İnsanlar sevdiği, kıymet verdiği, önder olarak gördüğü birinin cenazesine elbette gider. Ancak Türkiye’de geçmişte Fethullah Gülen Cemaati örneğinde de gördüğümüz gibi bu tip yapılar kariyer hedefleri için de bir araç haline geldi. Bugün Gülen Cemaati’nin yerini Menzil’in doldurduğuna yönelik tespitler de var. Sizin mevcut tarikat yapılarına yönelik düşünceniz nedir?

Ben belirli bir cemaat üzerine indirgemeden genel bir şey söyleyeceğim. İslam’da kişilerin ahlaken ve nefis olarak terbiye edilmesi yönünde bir usul, gelenek oluşmuş. Buna tarikat diyorlar, tasavvuf diyorlar. Bunları yürütülen yerlere de tekkeler, zaviyeler diyorlar. Osmanlı döneminde bu tekkeler, zaviyeler ve tarikatlar insanların nefis terbiyesini ve ahlaki terbiyesini üstlenmişti ve devletten bağımsızdı. Çok büyük bir görev görüyorlardı. Cumhuriyet döneminde tuttular, yanlış örnekleri göz önüne alarak hepsini kapattılar. Çok büyük bir hata oldu. Çünkü su-i emsal, emsal teşkil etmez. Siz o müesseselerin yaptığı görevi yapacak yeni müesseseler kurup aynı işlevi görebilecek duruma getirmezseniz bir boşluk doğar. Bu boşluk neticesinde her şey altüst olur. Bak Türkiye’de insanlar cinnet geçiriyor. Bir park yeri kavgasından cinayet işleniyor. Bunlar neden oluyor? Toplumda çoğunlukla bozulma var. Neden? O müesseselerin yerini dolduracak bir şey yapılmadı. Aslında bu, çok kıymetli bir hizmet idi.

Tarikatlar insanların rehabilite olduğu yerler mi?

Tabii ki. İnsanlar kahvehanelere gidiyor. Orada ne terbiyesi alacaklar? Ancak birbirine küfretmeyi, birbirine laubali laflar söylemeyi, argo şeyler konuşmayı öğreniyor. Bir de egoları artıyor. İnsanlarda egolar ne kadar fazlaysa kavga ve gürültü o kadar fazla olur. Doyumsuzluk ve mutsuzluk o kadar fazla olur. Çünkü nefis azgın bir boğa gibidir. Verdikçe azar. Ben burada bir tarikatla ilgili konuşmuyorum. Tarikatların İslam tarihinde, toplum üzerindeki işlevi çok kıymetlidir, değerlidir. Bir şey ne kadar kıymetli olursa, onun taklitler o kadar çok olur. Hiçbir kalpazan 1 TL’yi 5 TL’yi basmaz. En azından 100 TL olacak, 500 TL olacak değil mi? Demek ki kıymetli olan şeylerin taklitleri fazla olur. Bu zamanda da siz o müesseseleri ihya etmediğiniz için, ıslah etmediğiniz için o boşluğu dolduracak sahteleri çıkmıştır.

Mevcut tarikat yapısı sahte mi yani geçmişle kıyaslayınca?

Beni birilerini suçlayan duruma düşürmek istiyorsun. Biraz önce söylediğim gibi benim söylediklerimin arasından sen ve okuyanlar düşünerek bunu çıkaracak. Lafın tamamı deliye söylenir. Ben her şeyi söylemem. Anlatabildim mi? Biraz kafayı çalıştırsınlar. Bu sözlerimin arasında var o.