Yenilgiyi yönetemeyenler değişimi mi yönetecekler
CHP, gerek parti içindeki değişimi gerekse de iktidarı ele geçirme stratejisini Erdoğan’a benzeyen bir aday ile halletme derdinde. Sahi Türkiye olarak ihtiyacımız olan “seküler Erdoğan” mıdır? Erdoğan gibi Karadenizli, popülist, iş dünyasından gelen, Belediyeden gelen bir “neo-Erdoğan” bulmak mıdır?
CHP’nin “değişim” hikayesi temcit pilavına döndü: CHP’de herkes değişimden bahsediyor ama dışarıdan bakıldığında görünen sadece şu: “Parti kendi ağırlığı altıda ezilmekte” değil değişmek, seçim yenilgisini bile yönetmekten aciz.
YENİLGİYİ YÖNETEMEMEK
İster CHP’yi kullandılar deyin, ister hak ettiler. Gelecek, Saadet, Deva ve Demokrat partileri seçim sürecini en az zararla atlattılar; hatta Saadet ve Gelecek partileri TBMM’de grup bile kurdular. Biraz gergin geçse de İYİ Parti de kongresinden sonra kendi yaralarını sarma yoluna girdi. Ya CHP? Altılı Masa’nın diğer 5 ortağından farklı olarak değişimi en fazla dillendiren parti CHP, değişimi “değişememe” “çürüme”, “bozulma”ya doğru çevirmeyi başarmak üzere.
CHP seçim yenilgisiyle bile hesaplaşma konusunda başarısız oldu. Kılıçdaroğlu seçimlerin ardından katıldığı her programda pot üstüne pot kırdı. Önce kırsalda yaşayanların ekonomik krizden çok da etkilenmediklerini, üç kuruş parayla rahat rahat geçinebildiklerini ima etti, sonra tek sandık kurulan yerlerde başarısız olduklarını söyleyip yenilgiye saçma sapan bir kılıf bulmaya çalıştı. TBMM çoğunluğunu elde edememesinin ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanamamasının bir “yenilgi” olmadığına bizi ikna etmeye çalıştı. Değişim istediğine ama değişimin yine ve ancak kendisi tarafından gerçekleştirilebileceğine bizi inandırmaya çalıştı. En son Habertürk’teki programda da Ümit Özdağ ile arasında sadece iki kişinin bildiği, parti kurmaylarının bile haberdar olmadıkları bir anlaşma yaparak İçişleri Bakanlığı ve MİT Müsteşarlığı’nın Zafer Partisi’ne verilmesine karar verdiklerini ifade etti. Kılıçdaroğlu’nun ekibindeki Eren Erdem, Halk TV ile parasal ilişki içinde olduklarını kabul ederek, aralarındaki anlaşmayı tek taraflı olarak fesh ettiklerini davul zurna ile ilan etti. E o zaman A Haber’in nesini eleştiriyorsunuz?
Muhtemelen, Kılıçdaroğlu önümüzdeki günlerde katılacağı bir programda “Ben yanlışlıkla kendime değil Erdoğan’a oy vermişim” dese hiçbirimiz şaşırmayacağız. Şaka bir yana 100 yıllık geçmişi olan CHP, seçim yenilgisini yönetme konusunda bile ciddi bir acz içerisinde. Fatih Altaylı Kılıçdaroğlu ve ekibini Milli Mücadele dönemi Yunan Ordusuna benzetmiş; Mevcut yönetim partiden çekilirken partiyi ateşe vere vere çekilecek diyor Altaylı; tamam biraz abartılı bir ifade ama haksız da sayılmaz sanırım.
KENDİSİ MUHTAC-I HİMMET BİR DEDE, NERDE KALDI GERİYE HİMMET EDE
CHP’nin durumu tam da başlıktaki gibi. Parti, seçim yenilgisini idare etme konusunda bir yardıma, desteğe bir himmete muhtaç; kaldı ki bir değişime önderlik edecek, kendini değiştirecek, topluma yeniden bir umut olacak, iktidarı eline alacak ve Türkiye’yi de baştan aşağı değiştirecek. Tam bir “borcunu ödemek için tarlaya çalı eken, çalılar yetiştikten sonra oradan geçen koyuların çalılara takılan tüylerini toplayıp, eğirip, iplik yapıp, o ipliklerden kumaş dokuyup, o kumaşları satarak borcunu ödemeyi vaat eden müflis tüccar" hesabı. “Ölme eşeğim ölme!” tam bu durumlar için söylenecek bir durum olsa gerek.
KILIÇDAROĞLU TEK BAŞINA MI YENİLDİ, PARTİYİ KİM DEĞİŞTİRECEK?
Kılıçdaroğlu ve ekibinin seçim yenilgisini bile yönetmekten aciz oldukları aşikar. Gerek parti üyeleri gerek CHP seçmeni içinde Kılıçdaroğlu’nun görevi bırakması gerektiğini düşünenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Peki değişimi kim gerçekleştirecek? Seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’nun yanından ayrılmayan, İYİ Parti’nin kanırtmasıyla Cumhurbaşkanı Yardımcısı göreviyle sahaya sürülen Ekrem İmamoğlu mu? Neden, Nasıl?
Ekrem İmamoğlu’nda bir “şeytan tüyü” olduğu, kitle ile, seçmenle ortak bir “dil” yakalama konusuna başarılı olduğu su götürmez. Beylikdüzü Belediye Başkanlığı sürecinden bu yana girdiği seçimleri kazandığı da ortada. Son yerel seçimlerdeki başarısı, seçimlerin yenilenmesine karar verilmesinden sonra oylarını artırması da takdire şayan; sorum bu değil. Değişim neden İmamoğlu ile olsun ve iyi tamam onunla olacaksa bu nasıl olacak? Kılıçdaroğlu seçim başarısızlığını yönetemedi ama İmamoğlu değişim taleplerini doğru düzgün yönetebiliyor mu?
CHP önce kendini örgütsel ve düşünsel olarak yenileyecek, sonra bu değişim talebini topluma anlatarak onların desteğini arkasına alarak Türkiye’yi değiştirecekse bunu İmamoğlu ile başarabileceğine dair kanaatimizin kaynağı nedir? Ben, bunun, sadece İmamoğlu ve Erdoğan arasında kurduğumuz benzerliklerden kaynaklanan bir aldatmaca olduğunu düşünüyorum. İkisi de Karadenizli, ikisinde de şeytan tüyü var, ikisi de tüccar, ikisi de popülist bir dile sahip, ikisi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış… İmamoğlu ismini öne çıkaran bu benzerliklerden fazlası değil.
CHP, gerek parti içindeki değişimi gerekse de iktidarı ele geçirme stratejisini Erdoğan’a benzeyen bir aday ile halletme derdinde: İşte tam bir acz derken demek istediğim de bu!
CHP’de şu anda durum şu: Mevcut yönetim seçim yenilgisini bile izah etmekte, bu yenilgiyi bile yönetmekte acz içinde. Parti, değişimi gerçekleştirecek alternatif arayışlarına girdiğinde ise yeni bir Erdoğan bulmaya çabalıyor: Sahi Türkiye olarak ihtiyacımız olan “seküler Erdoğan” mıdır? Erdoğan gibi Karadenizli, popülist, iş dünyasından gelen, belediyeden gelen bir “neo-Erdoğan” bulmak mıdır?
Sahi, aslı varken surete itibar olur mu? Erdoğan varken sureti ile değişimi gerçekleştirmeye uğraşmak değişmeyi gerçekten istemek midir?