YAZARLAR

Yerel seçim(ler) nasıl kazanılır?

Bu yazı, CHP’den bir beklentiyle ya da yeni bir sosyal-demokrat parti kurulmasının gerekliliği ile bitmeyecek. Asıl beklenti bu ülkedeki bütün sosyalistlerdendir. Yerel seçim stratejiniz, politikanız, taktiğiniz, ezber bozan önerileriniz nedir?

Yanıtı zaten belli olan bir soruyu sormanın ne alemi var, değil mi? Elbette Millet İttifakı ile kazanılır! Özellikle İstanbul’da. Üstelik “işimiz” bu kez daha kolay, hiçbirinin Masa’dan kalkmasına gerek bırakmayacak bir “adayımız” var; Ekrem İmamoğlu. (1) Kazanacakları zaten kesin olduğundan, daha önce bakanlıklarda yaptıklarını şimdi İstanbul’un ilçelerinin paylaşımında yaparlar. Kadıköy Meral’e, Ataşehir Babacan’a, Şişli Sarıgül’ün oğluna. Şehirler daha kolay Konya Saadet’te, Kocaeli İYİP’te, Ege’den iki şehri Gelecek ile Deva’ya ayırdın mı, seçim zaferi kesin! Hatay’ı da Ümit Özdağ ister mutlaka. HDP’nin zaten seçeneği yok, Batı’da AKP’ye mi verecek oylarını? TİP zaten en baştan açıklar desteğini!

Sonuç; seçim gününe kadar “kazanmak garanti”, moraller 1500. (2) Ya seçim akşamı? Biz bu filmi daha önce görmemiş miydik? (3) Üstelik Erdoğan demişti; “Bir daha hiçbir güç, CHP’yi o sandığın dibinden çıkaramayacak”.

***

Anlaşılan, her yazıda Einstein’ı anmak zorunlu olacak; "aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek aptallık”tır. Ama bizdeki siyasetçiler; siyaseten kısır, tekdüze, ezbere dayalı ve korkak oldukları için hem toplumsal nesnelliği kavramaktan hem de bu nesnelliğin yarattığı değişim fırsatlarını değerlendirmekten uzaklar.

Oysa her seçim ve özellikle de son seçim, sol toplumsal muhalefetin “potansiyel” gücünü göstermekte. Ne yazık ki seçim sonuçlarını gücüyle orantılı bir biçimde belirleyemiyor olsa da toplumun yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. Kimlerden mi söz ediyoruz? CHP yönetimine rağmen hâlâ bu partiye oy veren sosyal-demokrat seçmenlerden, HDP yönetiminin işaretine uyarak oy veren Kürt seçmenlerden ve sadece miting meydanlarında yan yana gelebilen sosyalist “seçmen”den.

Ve söz konusu olan yerel yönetim seçimleri olduğuna göre, yani yüzde 50+1’i değil de çoğunluğu almak yeterli olduğuna göre bu toplamın, İç Anadolu’yu (!) bir kenara bırakırsak, her belediye başkanlığını rahatlıkla kazanabileceği açıktır.

BİZ ANADOLU’YUZ

Bunun için sadece üç “hazırlık”ın yapılması yeterli olacaktır.

1- Sağ’ın, Erdoğan arkasında saf tutmasının önüne geçilmelidir. Eğer Millet İttifakı bir işe yarayacaksa buna yarasın, yani birlikte değil, seçimlerde ayrı ayrı aday çıkarsın. (4) Aynı zamanda her bileşenin, toplumda ne kadar cirminin olduğu da açık seçik görülsün.

2- Öyle çok ileri hedefler, devrim programı falan da gerekmez. Hani, bir yürüyüş kolu en yavaş yürüyene göre belirlenirmiş ya en yavaş yürüyenin hızı ortak sahiplenme olsun. Dinin, siyasal ve toplumsal yaşama müdahalesinin engellenmesi, neo-liberalizmin kamusal hakların gaspına yönelik saldırısının durdurulması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması… Ve elbette liyakatin, şeffaflığın ve denetimin hukuka, kurala bağlanması.(5)

3- Bakın “burası çok önemli”. Sıradan siyasetçilerde olmayan bir özellik gerektiriyor: Cesaret. Öyle kişisel gözü karalık değil söz ettiğim, lafla düzen değiştireceğini sananlar hiç değil, siyaseten cesur olmak, ihtiyaç duyulan. Toplumun gericisi, faşisti “ne der”, siyasi rakipler (özellikle Erdoğan) hangi montaj videoyu piyasaya sürer diye “hesap” yapmayan hesapsızlık!

“Bizler; Türkü, Kürdü, Arabı Ermenisi ile, işçisi çiftçisiyle, emekçisi emeklisiyle ve kadınlarıyla bütün ilericiler, solcular olarak bir araya geldik ve belediyeleri yönetmeye talibiz. Halkla birlikte, halktan yana yeni yerel yönetimler inşa edeceğiz. Belediyelerin patronlar için, eş-dost-akraba için, siyasi nüfuz sağlamak için kullanılmasına asla izin vermeyeceğiz. Temel yaşamsal ihtiyaçların bir hak olduğunun bilinciyle kamusal hizmetlerin eşit ve ücretsiz kullanılmasını sağlayacağız. Kadın hakları, çocuk hakları, engelli hakları önceliğimiz olacak. Denetlenebilir olmak, halkın kararlarda söz ve yetki sahibi olmasını sağlamak keyfiyet değil, zorunluluk olacak. Birlikte kazanıp, birlikte çalışacak, birlikte yöneteceğiz.”

“Bizler için; terörist diyecekler, dinsiz/ahlaksız diyecekler, kökü dışarıda diyecekler. Oysa bizler; bu topraklarda on yıllardır birlikte var olmuş, birlikte büyümüş, komşu olmuş, iş arkadaşı olmuş, evli olmuş, birlikte çocuk büyütmüş ve bu topraklara birlikte yan yana gömülecek olanlarız. Bizler; bu ülkenin sahip olduğu bütün yeraltı ve yerüstü varlıklarını bir avuç yağmacının değil, halkın ve doğanın ortak çıkarları gözeterek savunanlarız. Bizler; bu topraklarda yaşanmış tarihin, üretilmiş kültürün sadece bir kısmına değil, tamamına sahip çıkanlarız. Bizler; bu topraklarda yaşayan bütün halkların eşit, adil ve gelişmiş bir ülkeyi birlikte kuracağına inananlarız. Bizler; sadece Karadeniz, Trakya, Ege, Akdeniz, Mezopotamya değiliz. Bizler Anadolu’yuz!”

BİRAZCIK SİYASİ CESARET

Yerel yönetimlerin kazanılması yetmez elbette, elde tutulması, geliştirilmesi ve başka bir “tercih”in gösterilmesi de gerekir, değil mi? Şöyle bir tercih denense ne olur, mesela? Dersim Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu’nu İstanbul’da bir ilçede aday göstersek, Rize Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Çervatoğlu’nu da Kürt illerinden birinde? Hatta Türkiye’nin ilk kadın büyükşehir belediye başkanlarından Gülten Kışanak’ı, İstanbul’un ilk kadın belediye başkanı yapsak. Bütün ezberler bozulur, değil mi? Yaratacağı enerjiyi, sinerjiyi (ya da adına ne derseniz) hayal edebilecek cesaretiniz var mı?

Her belediye başkanı, düzenli aralıklarla başkan olduğu şehrin en büyük meydanında ya da stadyumunda neden halk toplantıları örgütlemez? Gelen eleştirileri yanıtlayıp, önerileri değerlendirmeye sunmaz? Her yanıt, her öneri doğrudan katılanlar tarafından da rahatlıkla onaylanır ya da onaylanmaz! Hani “demokrasinin tabandan, yerelden güçlenmesini ve böylece merkezi yönetimin sıkıştırılmasını” sağlayacağız ya…

Ve kadınlar! Toplumun yarısını oluşturan ama diğer yarısının sahip olduğu haklara, olanaklara ulaşması engellenen kadınlar. Bir belediyenin onlar için yapabileceği o kadar çok “iş” var ki.

Ve halkın her kesimi ve yaşam alanların her karışı için çok iş…

Yani kısacası; ezber bozan bir tarz ve sosyalist yani sadece halkın yararına bir çözüm üretme mantığı ile Tayyip Erdoğan ve türevlerinin tüm tezgahı altüst edilebilir. Birazcık siyasi cesaret!

Evet, biliyorum, diyeceksiniz ki “bu CHP ile imkansız”! Aynen ve kesinlikle imkansız. O zaman böyle düşünen ve bu CHP’ye oy vermiş olanlar, bu CHP’yi bölüp parçalamalıdırlar. Mesela, İlhan Cihaner gibi yüzlercesi, binlercesi sesini yükseltmelidir. Hiç öyle eziklenmeye izin vermeden, bölücü yaftalamasını takmadan. Çünkü ne yaşatacaklarını ezberledik! Eleştiri furyasını bir atlatsınlar yine aynı tas aynı hamam! Seçimler yaklaşınca, “bize verilmeyen her oy AKP’ye gider” laflarına başlarlar ve seçimden sonra da Faik Öztrak kürsüye çıkar ve “Hedefimiz önümüzdeki seçimlerde hükümeti tarihi bir yenilgiye uğratmaktır” der.

Bu yazı, CHP’den bir beklentiyle ya da yeni bir sosyal-demokrat parti kurulmasının gerekliliği ile bitmeyecek. Asıl beklenti bu ülkedeki bütün sosyalistlerdendir. (6) Yerel seçim stratejiniz, politikanız, taktiğiniz, ezber bozan önerileriniz nedir? 

1- Siyasi yasak gelirse mi? Her durumda İmamoğlu’nun “garantörü” olduğu bir adayla seçime girilir. “Güçlendirilmiş başkan yardımcılığı” formülü bir kere keşfedildi, her derde deva!
2- CHP Sözcüsü Öztrak şimdiden vermeye başladı gazı; “Önümüzdeki yerel seçimleri kazanmak için parti üyesinden Genel Başkanımıza kadar partimizin her bir ferdi var gücüyle çalışacaktır. Hedefimiz bu seçimlerde hükümeti tarihi bir yenilgiye uğratmaktır.”
3- 14 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu, İstanbul’da yüzde 48 oy aldı. Yani bütün Millet İttifakı desteğiyle ve 4 yıldır İstanbul’u yöneten İmamoğlu’nun önderliğinde!!
4- Bu konuda bir hatırlatma! 1994’te Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda oy oranları şöyle idi; Sosyaldemokrat Halkçı Parti (Zülfü Livaneli) yüzde 20.3, Demokratik Sol Parti (Necdet Özkan) yüzde 12.3, Cumhuriyet Halk Partisi (Ertuğrul Günay) yüzde 1.4 ve Tayyip Erdoğan yüzde 25.1.
5- Eğer Kılıçdaroğlu seçilse idi, 6’lı Masa Saray’a koltukları atıp birlikte yöneteceklerdi ülkeyi. Bu “ittifak”ta böyle bir güvensizliğe gerek yok. Yeter ki seçilmişin yeterliliği, şeffaflığı, denetleniyor olması ve hesap verecek olması yeterli.
6- Bu arada Tuvalu’daki “emek ve özgürlük ittifakı”, ülkedeki seçimlerden bir ay sonra seçim yenilgisini değerlendirmiş ve “bundan gerekli sonuçları çıkarmak için ittifakı oluşturan her bileşenin bir seçim muhasebesi yapması gerektiği tespitinde bulunduk” demiştir. Bu haberi okuyan Türkiye’deki sosyalistler Tuvalu’daki sosyalistler için ne düşünür acaba? (Bu arada, eğer küresel ısınma nedeniyle sıcaklık 1 derece daha artarsa Tuvalu sulara gömülecektir.)


Yavuz Halat Kimdir?

Erzurum İspir’li. İstanbul Samatya’da büyüdü. İlkokuldan sonra iki yıl Darüşşafaka’da yatılı idi. “Ne Yapmalı”yı orada okudu. Maçka Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nden 1984’te mezun oldu. Aynı yıl Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ne girdi. Yıldız Rektörlük İşgali'nde 'işgalciler'den biriydi, bir süre cezaevinde yattı. Eğer bir başlangıç tarihi gerekir ise 14 Nisan 1987’den beri “solculuk” yapıyor.