Yerel seçimleri 'beklemek'
Ben bu yerel seçimlerin sadece “yerel” yöneticileri belirleyecek seçimler olduğunu düşünmüyorum. Eni sonu bu seçimlerde yerel yöneticiler belirlenecektir ama bu seçimler öncesi muhaliflerin anlatacakları “hikaye” nedir? Ne için oy isteyecekler?
Yerel seçimleri bekliyoruz. Tam anlamıyla beklemek bizimkisi, Vladimir ve Estragon’unki gibi, gülünçlük ve tekrar batağında bir beklemek. Bu bekleyişte efendi körleşir, köle de dilsizleşir. Beklemek de bir “eylemdir”; biz de bekliyoruz mart ayının sonunun gelmesini: Bakalım kazma kürek yaktıracak, çarşı pazar karışacak mı?
Özdemir Asaf’ın da dediği gibi “Gelecekse beklenen, beklemek güzeldir” ama bizim “beklemek”imiz tevekkülvârî bir “beklemek” aslında; kadere razı olmak kabilinden. Bu tevekkülün temel parametreleri üzerine kısa kısa bir şeyler yazmak niyetindeyim. Çünkü bu sefer gerçekten “Geliyor gelmekte olan”
BİRİNCİ PARAMETRE: SEÇİM YENİLGİSİ & UMUTLARIN TÜKENİŞİ
Hep söylenegelir ve doğrudur da: Genel seçimlerle yerel seçimlerin dinamikleri farklıdır. Genel seçim sonuçlarına bakarak yerel seçimler üzerine konuşmak çoğu zaman yanıltıcı olabilir: Eyvallah, amenna ve saddakna!
Sorun Millet İttifakı’nın genel seçimlerde nal toplaması değil, seçim başarısızlığını yönetememeleri; toplumdaki hayal kırıklığını görmezden gelmeleri, suçu birbirlerinin üzerlerine atmalarıdır. Yerel seçimler adı, evsafı her ne olursa olsun muhalif bloğun seçim sonrasını doğru değerlendirebilmesine ve umutsuzluğu, hayal kırıklığını tedavi edebilmesine bağlı. Aksi takdirde başta CHP seçmeni olmak üzere, muhalif seçmeni sandığa götürebilmek bile zor görünüyor.
CHP Genel Merkezi, genel seçimlerdeki mağlubiyeti basit bir “seçim talihsizliği” olarak değerlendiriyor; hatta sonuçların bir başarısızlık olarak adlandırılmasına bile karşı. CHP’de herkes değişim istiyor; ancak değişimden ne kastedildiği konusunda at izi ile it izi birbirine girmiş durumda; Kılıçdaroğlu’nun istifa edeceği de yok. Genel Merkez, il kongrelerinin 16 Eylül-15 Ekim tarihleri arasında yapılmasını kararlaştırdı. İl kongrelerinin ardından “İbibikler öter ötmez, sütler kaymak tutar tutmaz” yani Parti Meclisi’nin belirleyeceği tarihte, olağan kurultay yapılacak. Parti enerjisini yerel seçimlere değil, “değişim” tartışmalarına ve “ince kurultay ayarlarına” hasretmiş durumda. Genel seçimlerin olası dört farklı sonucu vardı ve bu ihtimallerden CHP -ve Altılı Masa için- olabilecek en kötü olanı gerçekleşti. Toplumda ciddi bir hayal kırıklığı yaşanmakta. CHP’nin ise teşkilatını, toplumu yeni bir seçime ikna etmek için; seçmeni sandığa, üyelerini sokağa götürebilmek için (Kurultay ekim sonunda yapılacak desek) sadece 5 ayı var: Hayal kırıklıklarını tamir etmek için oldukça kritik bir süre.
Genel seçimin diğer mağlubu İYİ Parti “Ben demiştim, uyarmıştım, sözümü dinletemedim” havalarında Tarihçi Meral Akşener, seçimlerde “Almanya yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık” mavalını okuyor. Belagat tonu yüksek Kurultay ve Afyonkarahisar konuşmalarından Meral Akşener’in sadece top çevirdiğini, hesap vermek yerine suçlamayı tercih ettiğini, pazarlık payını yükseltme hedefiyle konuştuğunu söyleyebiliriz. Akşener’in “Ben demiştim!”ci ve suçlayıcı tavrı önümüzdeki aylarda da devam ederse umutsuzluğu umuda çevirme imkanı yakalamak mümkün olamayacaktır.
Altılı Masa’nın gerisi, eshab-ı kehf misali, bu sefer Efes’te değil Ankara’da istirahate çekildiler; keyifleri yerlerinde; bir Kıtmir’leri eksik. Deva, Gelecek, Saadet ve DP; Ankara’nın dört uyurları için “ört ki ölem!”den gayrısı laf-ı güzaf.
İKİNCİ PARAMETRE: İTTİFAK?
İYİ Parti ile CHP’nin yerel odaklı ittifakları bazı illerde başarı sağlayabilecek olsa da (artık) Yeşil Sol Parti desteği olmadan 2019’daki başarıyı tekrarlamaları imkansız görünüyor. Buna İstanbul seçimleri de dahil.
Yeşil Sol Parti, seçim sürecini masaya yatıran nadir partilerden. Mithat Hoca da Pervin Buldan Hanımefendi de demokratik bir siyasi partide yapılması gerekeni yaptılar ve gemi, liman, mırın kırın edebiyatı yapmadan görevlerini yeni arkadaşlarına devrettiler. Seçim yenilgisi, takip edebildiğim kadarıyla, parti teşkilatlarında da enine boyuna masaya yatırıldı.
Yeşil Sol Parti’nin iki önceliği var. 1) Hiçbir parti ile arka kapıdan görüşmemek; tüm partilere ön kapıyı açmak. 2) Kayyum atamalarına son verilmesi. Çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki parti için, kendi destekleri ile Ankara’da Yavaş’ın, İstanbul’da İmamoğlu’nun seçilmesinden daha önemlisi Van, Mardin, Diyarbakır gibi büyükşehirlere ve birçok ilçe belediyesine atanan kayyumların yerlerine kendi belediye başkanlarını oturtabilmektir.
Zafer Partisi Genel Başkanı gibi CHP ile at pazarlığına girmeden, Altılı Masa’nın küçük enişteleri gibi milletvekilliği kontenjanı kapatmadan, cumhurbaşkanı yardımcılığı vb. istemeden, velhasıl hiçbir önkoşul koşmadan CHP ile gayri resmi ittifak kuran HDP seçmeni için bu türden bir “arka kapı ittifakı”nın da artık geçer akçe olmadığı açık.
ÜÇÜNCÜ PARAMETRE: 'BEN SANA MECBURUM BİLEMEZSİN'
Attila İlhan’dan özür dileyerek bunu “sen bana mecbursun bilemezsin, adayımı mıh gibi aklında tutacaksın” parametresi olarak da değiştirebiliriz.
CHP genel merkezi sadece genel seçimleri doğru okuyabilme, analiz edebilme hususunda değil, muhalefeti analiz edebilme huşusunda da sorunlara sahip. “Muhalifler nasıl olsa AKP’nin adayına oy vermezler” düşüncesi bu parametrenin temel eksenini oluşturuyor. AKP’nin dayatacağı hayat tarzından korkan, hele hele Melih Gökçek gibi bir felaket dönemini Ankara’da yaşamış bir seçmen Mansur Yavaş’a oy vermeyecek de İstanbul’da İmamoğlu’na hele hele İzmir’de Soyer’e oy vermeyecek de kime oy verecek? Haksız da değil hani! Ama bu dayatma ile seçmenlerin ne kadarının sandığa götürülebileceğini de düşünmek gerekiyor. “Ceketimi aday göstersem ona da mecburen oy verecekler” tavrı yukarıdaki iki parametre ile -umutsuzluk ve ittifak(sızlık)- birleştiklerinde muhalif seçmeni iyiden iyiye sandıktan uzaklaştırmaya yetecektir.
Yukarıda ismini zikrettiklerimin içinde durumu en rahat olanın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer olduğunu söyleyebiliriz. Bu, İzmir seçimlerinin “çantada keklik” olmasından değil, İstanbul ve Ankara’daki durumun vahametinden kaynaklanan bir görece rahatlık. İstanbul ve Ankara’da adı ne konulursa konulsun bir “ittifak” olmadıkça mevcut başkanların kazanma ihtimalleri çok düşük. Bu da İmamoğlu ve Yavaş’ı tepeden yapılmış bir ittifakı yerelden sürdürmek yerine, doğrudan doğruya muhalif seçmeni hedef alacak bir toplumsal ittifak arayışına itiyor. Hem İmamoğlu’nun İstanbul İttifakı söylemi hem de Ankara’da Yavaş’ın partisiz, rozetsiz başkan söylemi, parti genel merkezlerini pas geçerek toplumsalı merkeze alan birer ittifak arayışları olarak değerlendirilebilirler. Bunun Adana, Antalya, Aydın, Mersin, Muğla, Tekirdağ, Hatay gibi diğer büyükşehir belediyeleri için de rol model olacağını düşünebiliriz. Listede neden Eskişehir ve Yılmaz Büyükerşen yok diyenlere: Hoca zaten 1999’dan bu yana (2004, 2009, 2014, 2019) bir toplumsal ittifakın müstesna temsilcisi gibi. Yukarıda bahsedilen parametrelerin Yılmaz Hoca’nın umurunda olduğunu bile düşünmüyorum. Tanrı ömrünü uzun etsin, 2023’de de 2028 seçimlerinde de yine yüzde 50 civarı oyla seçimleri kazanacaktır.
DÖRDÜNCÜ PARAMETRE: SEÇMENE NE ANLATILACAK
Ben bu yerel seçimlerin sadece “yerel” yöneticileri belirleyecek seçimler olduğunu düşünmüyorum. Eni sonu bu seçimlerde yerel yöneticiler belirlenecektir ama bu seçimler öncesi muhaliflerin anlatacakları “hikaye” nedir? Ne için oy isteyecekler? Sadece belediyelerde son beş yılda yaptıkları “muazzam!” hizmetlerin karşılığı olarak mı yoksa muhalif cepheyi berkitmek, genel seçimlerde yitirilen toplumsal mevzileri yeniden kazanabilmek, Cumhuriyet tarihinin en gerici, en sağcı iktidarına karşı bir direniş hattı oluşturabilmek için mi? Eğer bu yerel seçimlerin tek hikayesi yerel başarılar ve hizmetler olacaksa, insanları sandığa çekmek, muhalifleri belirli bir noktaya doğru toplamak da o kadar zor olacaktır. Tüm muhaliflerin etrafında bir “hikaye” yoksa umutlar yine başka bahara kalacaklar.