Yerimde olmak istemezdim!
SABO, Versus Art Project’te devam eden Time Machine sergisinde pek de bize ait olmayan, hem geçmesi için hem de her anına tutunmak için çaba sarf ettiğimiz zaman kavramını inceliyor. Viral enfeksiyonun kontrol altına aldığı dünyamızla dalga geçen SABO, sergide konumlandırdığı hapşıran insanlar serisine It Sucks To Be You adını veriyor. Galeri duvarında karşımıza dizilmiş altı adet hapşıran insan resmine bakarken, olur da biri üzerimize hapşırır diye mekanda ağzımızda maskelerle geziyoruz.
“Kara korsanlar, kollarında papağanlar. Hayalleri dalgalı, denizlerin kralları. Gün gece gece gündüz, yelkenleri bağlı. Köpekler gibi havaya saldılar, birer balon gibi…”
Lara Di Lara’nın Hazineler İçindesin albümünden sevdiğim bir parçadır Denizin Kralları. Ömürlerini denizlerde geçiren korsanları anlatır. Korsanlar, denizciler için zaman yoktur. Rüzgar nereden eserse, oraya göre yön verirsin gemine, hayatına. Bazen deli gibi eser, tam yol gidersin, bazen hiç esmez, çakılır kalırsın. Zaman senin zamanın değil, denizin, rüzgarın zamanıdır.
İşte bu aslında pek de bize ait olmayan, içinde süzülüp gittiğimiz, hem geçmesi için hem de her anına tutunmak için çaba sarf ettiğimiz zaman kavramını inceliyor SABO, Versus Art Project’te devam eden “Time Machine” (Zaman Makinesi) sergisinde. Alışılageldiği üzere, sanatçı yine bir çatı sunmakla beraber, tek bir konuya odaklanmak yerine farklı seriler sunuyor sergisinde. Sergi boyunca kafamda Lara Di Lara’nın şarkısı dönüyor çünkü serilerden biri denizcilerle ilgili. Zamanı, yaşamlarını dövmelerle bedenlerine kazıyanlar... SABO, denizcilerinin yarı kavrulmuş, yarı bembeyaz kalmış bedenlerine, denizcilerin hayatlarının özeti olarak dövmeler yapıyor. Sanatçı ayrıca, denizcilerine çizdiği hayali anıları bu sergisinde ilk kez seramiğe de kazımış. Zaman geçiyor ve SABO üçüncü solo sergisinde yeni bir medyum sunmayı deniyor. Kişisel zamanına, hikâyesine bir ek daha…
Aslına bakarsanız SABO’nun tüm sergileri, dönemsel aktarımların yanı sıra kişisel hikâyeler barındırıyor. Takip ederseniz, hep SABO’nun kendi hayatından izler, semboller, hikâyeler görüyorsunuz sergilerinde. Bu sergisine de girer girmez, SABO’nun kopyalanarak çoğaltılmış ve büyütülmüş defterleriyle karşılaşıyorsunuz. Defterin sonunda sizi bir pusula bekliyor. Çıkarıp bakıyorsunuz, bir zaman makinesi planı… Tam karşınızda resmedilmiş zaman makinesinin SABO’nun kafasında nasıl oluştuğunu hayal edebiliyorsunuz. Sanatçının etkilendiği olayları, zamanları, mekanları, anıları yansıttığı bir defter, bunun yarattığı düşünsel süreç ve bu süreçten ortaya çıkan, sizi ister geçmişe ister geleceğe götürecek bir makine… Geçmiş, şimdi ve gelecek. Sanatçı, bu sergi için böyle 3 kenarlı bir logo çizmiş. Sanatçı tarafından galeriye taşınan, dedesinin eski bir televizyonunda karıncalı bir ekranda size "Geleceğe Dönüş" filmindeymişsiniz gibi sırıtan logo, aynı zamanda, sergideki farklı malzemelere gidip yerleşiyor. "Zaman Makinesi"nin karşısında, duvara asılmış, bir define avı yapıyormuş gibi inceleyebileceğiniz, serginin sembolik bir haritası olan kumaşta da geçmişi, bugünü ve geleceği görüyorsunuz.
SABO, sembollerle haritalandırdığı sergide, hem kendi kişisel yolculuğunu hem de bugünü kayıt altına alıyor. Dünyanın gidişatı, savaşlar, iklim krizi, ekonomik sorunlar, pandemi, bugün yaşadığımız tüm dertler bir şekilde sergiden gelip geçiyor farklı seriler halinde. En sevdiğim serilerden biri, beni bugün ve bu mekandan alıp paralel dünyalara götüren suluboya serisi oldu. Paralel dünyalara giderken, yıldız isimlerinin Doğu’dan Arapça’dan geldiğini de öğrenmiş oldum. Hikâyelerini, bugünkü kültürel konjonktürde pek de önemsenmediği için unuttuğum doğunun gökbilimcilerine bir iade-i itibar yaptım kendimce. SABO, galerinin koridorunda kurguladığı evrende, Doğu’da isim verilenen gezegenler ile batıda Latince isim verilen bakterileri yan yana koyuyor suluboyayla. Eski ve kadim dünyadan bir iz, belalı ve yeni dünyadan başka bir izle birleşiyor. Sonra bu sergi için isimleri tekrar icat edilmiş gezegen ve bakteriler, bir videoda rastgele eşleşiyor. Dünya dönüyor, bakteriler çoğalıyor, gezegenlere yayılıyor.
Bugün (şimdilik) bakteri değil ama viral enfeksiyonun kontrol altına aldığı dünyamızla dalga geçen SABO, sergide konumlandırdığı hapşıran insanlar serisine It Sucks To Be You, Senin Yerinde Olmak Berbat (ya da Yerinde Olmak İstemezdim) adını veriyor. Galeri duvarında karşımıza dizilmiş altı adet hapşıran insan resmine bakarken, olur da biri üzerimize hapşırır diye mekanda ağzımızda maskelerle geziyoruz. Sergiyi anlatan galeri asistanına “Hikayeleri çok beğendim, şu an size gülümsüyorum” diyorum. Yüz ifadesini karşısındakine anlatmak zorunda kalan insanlara döndük, evet. Kendi yerimizde olmak istemezdik!
SABO’nun "Time Machine" sergisi Versus Art Project’te 10 Temmuz’a kadar görülebilir.