Yerin altını üstüne yansıtanlar: Eşcinsellik algısı üzerinden bir değerlendirme

Buluntular üzerinden değerlendirmelerle tarihe bakış açıları sunma sorumluluğu, arkeoloji bilimi yapanların önyargısız olmasını şart koşuyor. Tabii toplumdan soyutlanarak bunu yorumlamak oldukça güç.

“İsimsiz (Erkekler)”, 2010, Matt Lipps, Marc Selwyn Fine Art, Los Angeles; Jessica Silverman Gallery, San Francisco; and Josh Lilley Galleri, Londra.
Google Haberlere Abone ol

Özge Arslan

Öğrencisi olduğum arkeoloji bölümüne, feminist ve queer bakış açısıyla arkeolojiyi harmanlayarak devam etme isteğim, benimle aynı yolda olup bu konular üzerine yazan çizenlerin varlığı ile daha bir güçleniyor. Bu, söyleyecek sözleri olanlara yeni alanlar açılması noktasında pek kıymetli ve cesaretlendirici.

Mesleğe başladığımız andan itibaren tüm insanlığın mirası olan eserleri ortaya çıkarmak ve bunları yansız bir şekilde yorumlayarak yazıya geçirme sorumluluğu omuzlarımıza yükleniyor. Kazılarla ortaya çıkan buluntular üzerinden yapılan değerlendirmelerle tarihe yeni bakış açıları ve farklı açılımlar sunma sorumluluğu, arkeoloji bilimi yapanların ön yargısız olmasını şart koşuyor. Tabii içine doğduğumuz, içinde büyüdüğümüz ve bizi biz yapan her şeyin oluşmasında payı olan aileden, okuldan, toplumdan tamamen soyutlanarak bunu düşünüyor/yorumluyor olmak oldukça güç.

2010 yılında Matt Lipps tarafından “Bulunan: Queer Arkeoloji; Queer Soyutlama” sergisinde sanatseverlerle paylaşılan “İsimsiz (Erkekler)” eseri. Bu eserde, yıllar boyunca gay kültürünü tanımlarken erkek bedenlerinin temelde çıplak ve beyaz tenli sergilenmesi eleştirilmiştir. Geoffrey Chadsey’in büyük ölçekli suluboyasında ise gay kültürünün artık değiştiğini vurgularcasına erkekler erotizmi kesintiye uğramış, fiziksel olarak parçalanmış, ırksal ve cinsel melezlenmiş olarak yansıtılmıştır. 

KİM OLDUĞUMUZ ÇOK ÖNEMLİ

Ortaya çıkarılan buluntunun tek başına bize yeterli veriyi sağlamadığı durumlarda arkeoloğun yorumu devreye girer. Tabii buluntuyu döneminin koşulları içinde toplumsal cinsiyet normlarıyla değerlendirmek de önemli. Şimdinin toplumsal cinsiyet normları, tarihin her döneminde geçerliliğini koruyan bir işleve sahip değil. İşte bu noktada bilginin yansız bir şekilde aktarılması için kim olduğumuz çok önemli bir yerde duruyor. Eril bakış açısının hâkimiyetinde oluşturulmuş dünya düzeninde bunun dışına çıkarak düşünmek bu konularla meşgul olan insanların bile her halükarda başarabildiği bir şey değil. Ama bu konuyu her zaman aklımızın bir köşesinde tutarak, ayrımcı bir bakış açısından uzak olarak buluntuları yorumlamak ve bunun öneminin farkında olmak, bu farkındalığı kazanmak/kazandırmak gerekiyor.

İşte buradan hareketle öğrencisi olduğum arkeoloji bölümünde, öğrencilere bir ölçek uyguladık. Hemen belirteyim, uyguladığımız bu ölçek, daha önce akademik olarak güvenilirlik testi yapılmış ve cinsel işlev bozuklukları, cinsel kimlik ve yönelim konusunda çalışan deneyimli psikiyatri uzmanları tarafından hazırlanmıştır. Arkeoloji öğrencilerinden; ölçekte, toplumda eşcinselliğe dair olumsuz tutum ve önyargılardan oluşturulmuş elli yedi cümleye tamamen katılıyorum/katılıyorum/fikrim yok/katılmıyorum/tamamen katılmıyorum şıklarından kendileri için en uygun olanı seçmelerini istedik. Cümleler arasından kendisine en yakın gelen şıkkı seçerek yanıt veren elli altı öğrencinin eşcinselliğe dair tutumlarını incelediğimizde şu sonuçlara ulaştık: Ölçeği cevaplayanların yirmi sekizinin kadın, yirmi beşinin erkek, ikisinin interseks ve bir kişinin diğer seçeneğini seçtiği görüldü.

Arkeolojide queer olan her şey için.

ÖĞRENCİNİN ÇABASINA BIRAKILMAMALI

Ölçek genel olarak değerlendirildiğinde; katılım sağlayan öğrencilerin homofobik tutumlardan uzak olduğu ancak bu konuya dair yeterli bilgi sahibi olmadıkları sonucuna varıldı. Ayrıca ölçeğin uygulanma aşamasında bu konunun arkeoloji ile olan ilgisinin sorgulandığı ve yapılan açıklamaların öğrenciler tarafından yetersiz olarak algılandığı anlaşıldı. Bu sebeple yazımın girişinde de belirttiğim gibi bir arkeoloji öğrencisinin toplumsal cinsiyete duyarlı, homofobik tutumlardan uzak olmasının gerekliliğinin yanı sıra, bunları mesleğinde kullanabilme becerisine sahip olması da önemli. Bu noktada devreye eğitimin verildiği arkeoloji bölümleri ve eğitimciler giriyor. Bu konulara dair kazanılacak bilgi ve beceriler öğrencinin kendi çabasına bırakılamayacağı gibi, bu çabanın eksiklikler barındıracağı da barizdir. Bu nedenle yerin altını üstüne yansıtan arkeoloji biliminin eğitim ayağından, arazi ayağına kadar her alanında toplumsal cinsiyete duyarlı bir eğitim içeriği üretmek, bunu uygulama ayağı ile pekiştirmek; buluntuların doğru yorumlanması ve kayıtlara geçirilmesi noktasında büyük önem taşıyor.

Ayrıca konunun bir diğer önemli tarafı ise bugün bu dergiyi okuyan siz okurlarsınız. Bir bütünün birbirini etkileyen ve besleyen parçalarından biri olarak sizlerin de toplumsal cinsiyet konusunda daha duyarlı olma sorumluluğunuzun yanı sıra bu konuyla ilgili arkeolojik eserlerin tarafsız yorumlarına erişim hakkınız da bulunmakta. Ancak haklarının ve sorumluluklarının bilincinde olan bir topluluk, birlikte, ayakları yere basan işler yapabilir. Hep birlikte talep edildiğinde ancak daha eşit, adil, ayrımcılık barındırmayan, toplumsal cinsiyete duyarlı bir arkeoloji bilimi mümkün…