Yeşil Sol Parti adayı İbrahim Akın: 'AKP ve küçük ortaklarını bekleyen sürprizler var'

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, Ege'de 9-10 vekil ile parlamentoya gitmenin sürpriz olmayacağını belirterek, "Bizim açımızdan sürpriz yok, AKP ve ortaklarını bekleyen sürprizler var” dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine sayılı günler kaldı. Birçok partinin milletvekili adayları saha çalışmalarını sürdürürken, bu isimlerden birisi de Yeşil Sol Parti Genel Eş Sözcüsü ve milletvekili adayı İbrahim Akın. Politik mücadelesine 1970’li yıllarda Uşak'ta Devrimci Yol hareketi ile başlayan Akın, kurucularından olduğu Yeşil Sol Parti'de 2021 yılından bu yana Genel Eş Sözcülük görevini yürütüyor. 40 yılı aşkın süredir aktif politik mücadelenin içerisinde yer alan İbrahim Akın ile seçime yönelik gelişmeleri ve adaylık sürecini konuştuk.

Yeşil Sol Parti’nin çok seslilik ve çok renkliliğin bir güç olduğunun bilinciyle hareket ettiğini belirten Akın, toplumsal barışı sağlamak adına kutuplaşmaya karşı neler yapmayı düşündüklerine ilişkin de, “Türkiye’nin bütün dillerinin, kültürlerinin, etnik farklılıklarının bir arada olduğu, kararlarını ortak bir şekilde aldığı, sözünü ortak kurduğu bir yapımız var. Esasen Türkiye’nin çok renkli ve çok sesli yapısının siyasi karşılığı bizleriz. HDP’dir. Yeşil Sol Parti’dir. Tekçi kimlik siyasetinin karşısına çok kimlikliliği, tek dil siyaseti karşısına çok dilliliği, tekçi mezhep anlayışının karşısına bütün inanç ve mezheplerin eşitliğini savunuyoruz. Sözünü verdiğimiz Demokratik Cumhuriyet, kutuplaşma ve ayrışmanın panzehridir” dedi.

‘TEKÇİ ANLAYIŞA SON VERMEK İÇİN, ÖNÜMÜZDE TARİHİ BİR SEÇİM VAR’

Herkesin üzerinde farklı nedenlerle uzlaştığı konu bu seçimlerin Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimleri olduğu yönünde. Kuşkusuz bunun önemini her siyasi anlayış ve toplumsal kesim farklı pencerelerden bakarak dillendiriyor. Sizce bu seçimlerde Türkiye halkları ve toplumu neyi oylayacak?

Şüphesiz her seçim kendi özgün durumu içerisinde önemli ve kritiktir. Türkiye halklarının hafızası bu anlamda diridir. 1950 seçimlerinin Türkiye’yi götürdüğü istibdat rejiminden, 1980 askeri darbesinden sonra neo-liberal politikaların Türkiye sathını ele geçirdiği seçime, 1999 seçimlerinde ortaya çıkan koalisyon hükümetinden 2002 yılında AKP’nin iktidara geldiği seçime kadar 'tarihi' bir önem atfedemeyeceğimiz neredeyse hiçbir seçim yoktur.

Ancak tüm bu önemli ve tarihi seçimlerin yanında Türkiye 14 Mayıs’ta bu önemli toplamdan çok daha mühim bir seçime gidiyor. Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimi olarak nitelendirmemizin sebebi Türkiye’nin bugün içerisinde olduğu çöküş hali ve geride bıraktığımız yüz yılın biriktirdiği adaletsiz, eşitsiz, kutuplaştırıcı, savaşa davet veren, demokrasiyi ve demokratik hak ve özgürlükleri devlet lehine askıya alan yönetim anlayışlarının sürekli bir şekilde sürdürülmesidir. Bu seçimde Türkiye halklarının önünde birike birike dağ halini almış bir kötülükten kurtulmanın imkânı vardır. Yüz yılı aşkın Cumhuriyet tarihi Türkiye’nin ezilenleri ve ötekileştirilenleri adına yapıcı hiçbir adım atmadı. Kürtler başta olmak üzere Ermeniler, Çerkesler, Lazlar, Rumlar, Araplar, Süryaniler, Romanlar ve adını sayamadığımız bütün azınlıklar eşit yurttaşlık taleplerinin karşılığını alamamış aksine asimilasyon ve tekçi politika anlayışları karşısında ciddi bir zulme uğradılar. Keza Aleviler, Hıristiyanlar, Yahudiler de inanç özgürlükleri talepleri reddedilerek büyük bir haksızlığa uğratıldı.

Diğer yandan toplumsal bir felaketler zincirinin müsebbibi durumunda olan bir iktidar anlayışı ile karşı karşıyayız. Deprem felaketi başta olmak üzere bütün doğal afetlere yönelik hiçbir şekilde hazır olunmadığı, acil eylem planlarının olmadığını, aksine ölümlere davetiye çıkaran politikalarda ısrar edildiğini görüyoruz. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Türkiye afetlerin siyaset gölgesinde ölüm ve yıkım yaratan etkinliğinden kurtarılmalıdır.

Dolayısıyla bu tekçi anlayışa son vermek için, Türkiye’nin bütün renklerini, dillerini, kültürlerini bir arada yaşatmak için önümüzde bir tarihi seçim bulunmaktadır. Türkiye halkları bu seçimde tekçiliğe karşı çoğulculuğu oylayacak. Savaş politikalarına karşı barışı oylayacak. İktidarın seçim büroları haline gelmiş adliyelere karşı adaleti ve eşitliği oylayacak. Kadın düşmanlarına karşı İstanbul Sözleşmesi'ni ve kadına yönelik şiddetin karşısında durmayı oylayacak. Hülasa; büyük bir karanlığa karşı her biri bir ışık huzmesi olan ve birleşerek büyük bir aydınlık halini alan demokrasi, emek ve özgürlük mücadelesini oylayacak.

‘YURTTAŞLARIMIZI YEŞİL SOL PARTİ MÜŞAHİDİ OLMAYA DAVET EDİYORUM’

21 yıldır ülkeyi yöneten AK Parti ve Erdoğan’ın her ne pahasına olursa olsun gerekirse seçim sonuçlarını da manipüle ederek iktidarı terk etmeyeceği konusunda yaygın bir kuşku ve kaygı hakim. Sizce Emek ve Özgürlük İttifakı toplumdaki ve bürokrasideki bu kaygıyı ekarte edecek politikaları yeterince hayata geçiriyor mu?

Öncelikle demokrasiye inanan ve bizlerle beraber mücadele eden Türkiye halklarına seçim güvenliğine dönük hiçbir kaygı duymamalarını, kuşkulanacak, korkulacak hiçbir durumun olmadığını belirtmek istiyorum. Kaybetmez denilen bu iktidara bizler 7 Haziran 2015’te kaybettirdik. Bütün demokratik teamülleri askıya alarak derhal erken seçim kararı aldılar. Türkiye’yi karanlık bir sürece sokarak, demokrasiyi öldürerek tekrar iktidar oldular. Ancak sonuç ne olursa olsun kaybettikleri bakidir. Sonrasında 2018 seçimlerinde mühürsüz oyların geçerliliğine karar veren ve bütün hükmünü kaybeden bir YSK ile karşı karşıya kaldık. Vazgeçmedik. 2019 yılında bu iktidara yine bizler kaybettirdik. Bizimle mücadele edemeyenleri 'hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu' sığlığında bir ifadeye hapsettik. İçinde birazcık bir şüphe ve kaygı olan yurttaşlarımıza tavsiyem her seferinde dönüp bu ifadeye bakıp nasıl aciz bir iktidara karşı kazandığımızı, nasıl çaresiz bıraktığımızı hatırlasınlar. Akıllarını başlarından alacak bir mücadele ve direniş kararlılığımız var. O sebeple Emek ve Özgürlük İttifakı olarak Türkiye’nin demokrasi güçleri ve toplumsal muhalefetle birlikte sandıklardan başlayarak her türlü hileye ve provokasyona karşı hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum. Her seçim öncesinde yaptıkları gibi mücadelemizle baş edemediklerini görüp HDP’ye, gazetecilere, avukatlara, sanatçılara yönelik siyasi kumpas davaları ile operasyon gerçekleştiriyorlar. Şunu açıkça ifade etmem gerekiyor. Bizim rutinimiz kazanmaktır. AKP-MHP ittifakının rutini ise her seçim arifesinde gözaltı operasyonları ile bizleri korkutma ve sindirmeye yönelik müdahalelerdir. Bu siyasi kumpasın bizlere geri adım attıracağını düşünenler dönüp mücadele tarihimize baksınlar.

Ayrıca kuşkuya ve kaygıya mahal vermemek için bütün yurttaşlarımızı Yeşil Sol Parti müşahidi olmaya davet ediyorum. Her yurttaş sandık görevlisi ve müşahit olmak için sorumluluk alarak oylarımıza ve sandıklarımıza sahip çıkma iradesini göstermelidir. Eksikliğimiz yok ancak fazla olmanın bizlere yararı daha çok.

‘HALKIMIZI SEÇENEKSİZ BIRAKMA ÇABALARINI BOŞA ÇIKARDIK’

Böylesine riskli, gerilimin ve ayrışmanın yüksek olduğu bir siyasal ortamda HDP’nin ve Yeşil Sol Parti’nin siyasal sorumluluk alma anlamında tavrına dair neler söylemek istersiniz?

Karşımızda her seçim öncesi kuralları kendi lehine değiştirme planları yapan ve hukuksuz bir şekilde bunu hayata geçiren bir ittifak var. Elbette bizler de bu ittifakın tüm planlarını, hilelerini boşa çıkaracak şekilde hareket ediyoruz. HDP’ye yönelik kapatma davası ve büyük bir kumpas olan Kobani Davası esasen sabırla ve direnişle döşemiş olduğumuz 3’üncü yol siyasetine yönelik bir engelleme ve yok etme girişimleridir. Bu girişimlerin ilki olan hukuksuz kapatma davasına karşı Yeşil Sol Parti ile cevap verdik. 'Buradayız' dedik. 'Disa Em' dedik. Halkımızı seçeneksiz bırakma çabalarını boşa çıkardık. Kobane Kumpas Davası’nda da bu kumpası yaratanları yargıladık. Asılsız, hiçbir hukuki dayanağı olmayan, bütünüyle siyasi olan bu dava da bizler için yok hükmündedir. İşte HDP ve Yeşil Sol Parti tüm bu baskı ve zorbalığa karşı Türkiye halklarını seçeneksiz bırakmama gibi bir misyon üstlenmek zorundaydı. Her şeye rağmen barışı isteyen, demokrasi mücadelesi veren, demokratik bir cumhuriyeti kurma iradesi gösteren milyonlarca yurttaşımıza karşı bizlerin sorumluluğu AKP-MHP ittifakını büyük bir yenilgiye uğratarak Türkiye’nin önünü açmaktır. Gerilim ve ayrıştırma yaratan bu zihniyete yeni yüzyılda yer yoktur.

‘İZMİR HALKI, YEŞİL SOL PARTİ’Yİ BAĞRINA BASIYOR’

İzmir özeline gelirsek HDP bir önceki seçimlerde iki milletvekili çıkardı. Bu seçimlerde TİP de ikinci bölgeden İrfan Değirmenci gibi popüler bir adayla seçime giriyor. Bu durumu da göz önünde bulundurduğunuzda bir İzmirli olarak bu seçimlerde nasıl bir sonuç öngörüyorsunuz? Oy beklentiniz nedir?

Öncelikle şöyle bir düzeltme yapmak gerekiyor. Uşaklıyım, ancak 35 yılı aşkın bir süredir İzmir’de yaşıyorum. Bir anlamda İzmirliyim demek de yanlış olmaz. TİP’le dostane bir rekabetimiz olacak. Ancak Yeşil Sol Parti olarak bizlerin İzmir’de beklentisi oldukça yüksek. En az 6 vekil çıkarma gibi bir hedefimiz var. İzmir halkı da Yeşil Sol Parti’yi bağrına basıyor. Yeşil Sol Parti’ye dönük ciddi bir destek ve coşku var. Biz de ev ev, kapı kapı dolaşarak, İzmir’de elini sıkmadığımız, halini hatırını sormadığımız hiçbir yurttaşımızı bırakmadan çalışıyoruz.

İzmir’de 500 binin üzerinde oy almayı hedefliyoruz. Bunun emarelerini de İzmir halkının bizlere gösterdiği teveccühte görüyoruz. Bu nedenle 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde Yeşil Sol Parti’nin sandıklardan en güçlü şekilde çıkacağına inanıyoruz.

‘DOĞAYI RANT ALANI OLMAKTAN ÇIKARACAĞIZ’

İktidarın çevre tahribatına dair politikalarını nasıl yorumluyorsunuz? Yeşil Sol Parti olarak sizin bu tahribatla mücadeledeki stratejiniz ne olacak? Nasıl bir değişim dönüşüm yaratmayı hedefliyorsunuz?

AKP-MHP ittifakının doğa ile ilişkisi bütünüyle rant ve talan üzerine kurulu. Bu rant ve talan anlayışı doğayı sömürülecek, kâr elde edilecek ve sonuç olarak yok edilecek bir meta olarak görüyor. Bu anlayış 21 yılı aşkın AKP iktidarında bugün karşımıza ciddi felaketler olarak çıktı. İnsan-doğa ilişkisindeki dengeyi ve uyumu hiçe sayan AKP iktidarının karşımıza bir felaket iktidarı olarak çıkması, yarattıkları doğa tahribatlarından bağımsız olarak düşünülemez. Karadeniz’de yaşanan sel felaketlerini hatırlayalım. Karadeniz’in bütün dereleri kurutuldu. İmara açıldı. Dere yataklarına imar izni veren iktidar sel felaketini adeta müjdeleyen bir konumda oldu. Benzer şekilde Marmara’da yaşanan müsilaj meselesi plansız ve ranta dayalı kentleşmenin bir sonucudur. Marmara’daki bütün ekosistemi öldüren bu anlayıştır. Ergene Havzası plansız sanayileşme ve alınmayan önlemler sebebiyle bugün zehir saçıyor.

Orman yangınlarındaki artış da küresel iklim krizine yönelik alınmayan önlemlerin bir sonucu olarak ciddi sorunlardan biri konumunda. Cizre’deki ağaç kesimleri, Ege’de zeytinliklerin imara açılması, Kaz Dağları’nın talanı, Avrupa’nın nükleer enerjiden vazgeçtiği, sırayla santrallerini kapattığı bir dönemde Türkiye’de nükleer santral açılması gibi sayısız çevre tahribatı temelli politikalar hayata geçiriliyor. Türkiye’yi giderek çölleştiren ve büyük afetlere davetiye çıkaran bir jeolojik yapısallığa müsaade ediliyor. Ancak bizler Yeşil Sol Parti olarak ekolojik temelli bir politikayı hayata geçireceğiz. İklim krizine karşı uluslararası standartlara bağlı kalacak mutabakatlar yapacağız. En önemlisi de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile karar mekanizmasının merkezine yurttaşlarımızı koyacağız. Her yurttaş yaşadığı çevrenin kararlarını kendisinin izni ve müzakere sürecine katılımı ile politikaların merkezinde yer alacak. Ekolojik temelli politikalarımız ile doğayı rant alanı olmaktan çıkaracağız. Talan siyasetine karşı ağacı, suyu, toprağı ve havayı koruyacağız. Doğaya düşman bir iktidara karşı doğa ile uyumlu, bütün canlılarla ortak bir yaşamı kuracağız.

‘DEMOKRATİK CUMHURİYET, KUTUPLAŞMA VE AYRIŞMANIN PANZEHİRİDİR’

Türkiye’de mevcut siyasi iklimin de etkisiyle etnik farklılıklar giderek derinleşiyor. Peki, toplumsal barışı sağlamak adına kutuplaşmaya karşı neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Yeşil Sol Parti kutuplaşmaya karşı çok seslilik ve çok renkliliğin bir güç olduğunun bilinciyle hareket ediyor. Türkiye’nin bütün dillerinin, kültürlerinin, etnik farklılıklarının bir arada olduğu, kararlarını ortak bir şekilde aldığı, sözünü ortak kurduğu bir yapımız var. Esasen Türkiye’nin çok renkli ve çok sesli yapısının siyasi karşılığı bizleriz. HDP’dir. Yeşil Sol Parti’dir. Tekçi kimlik siyasetinin karşısına çok kimlikliliği, tek dil siyaseti karşısına çok dilliliği, tekçi mezhep anlayışının karşısına bütün inanç ve mezheplerin eşitliğini savunuyoruz.

Yıllardır yürütülen kutuplaştırma siyaseti Türkiye’de bir nefret iklimi oluşturdu. Bu nefret iklimi insanların birbirlerinin farklılıklarına yönelik tahammülünü ortadan kaldırarak aslında tartışma kültürünü yok etmektedir. İhtiyacımız olan şey demokrasinin özü olan tartışma ve müzakere anlayışının genişletilmesi ve büyütülmesidir. Bunun temelinde de eşit yurttaşlık ve adil bir Türkiye düzeninin kurulması gerekliliği yatmaktadır. Sözünü verdiğimiz Demokratik Cumhuriyet, kutuplaşma ve ayrışmanın panzehridir. Birlikte yaşamanın mümkün olduğunun kanıtı durumunda olarak Yeşil Sol Parti “Birlikte Değiştireceğiz” diyerek bütün farklılıkların bir arada olacağının müjdesini vermektedir.

Sadece İzmir’de değil Ege Bölgesi’nin tamamında uzun yıllardır emek harcayan, tabanı örgütleyen ve yereli iyi bilen bir siyasetçisiniz. Ege Bölgesi’nde Emek ve Özgürlük İttifakı olarak sürprizler ön görüyor musunuz?

Ege Bölgesi, örgütlenmenin ve ciddi bir mücadele geleneğinin olduğu bir bölge. Ben de bu mücadele geleneğinin içerisinden gelen dolayısıyla Ege’nin hemen her yerine bir şekilde temas etmiş birisiyim. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ciddi bir karşılığının olduğunu ifade etmem gerekiyor. İzmir başta olmak üzere; Aydın, Manisa, Denizli, Muğla gibi illerde milletvekili çıkaracağımızdan eminiz. Hem tabandan bizlere yönelik ciddi bir yönelim var hem de yıllardan beri süre gelen emek, özgürlük ve ekoloji mücadelesinin bir sonucu olarak Ege Bölgesi, Emek ve Özgürlük İttifakı tarafından parlamentoda çok daha güçlü bir şekilde temsil edilmeyi hak ediyor.

Bizler de bu hakkın teslim edilmesi için önemli çalışmalar yürütüyoruz. Ege bölgesinde en az 9-10 milletvekili ile parlamentoya gitmek bizim açımızdan bir sürpriz olarak nitelenemez. Aksi durumu başarısızlık olarak addederiz. Bu sebeple Aydın, Muğla, Denizli, Manisa gibi illerden mutlaka milletvekili çıkaracağımızı söyleyebilirim. Bizim açımızdan bir sürpriz yok, AKP ve küçük ortaklarını bekleyen sürprizler var.