Yoksulluk duygulara yansır mı?
Türkiye’nin mutluluk seviyesi de her yıl giderek azalıyor. Toplumun büyük bir çoğunluğu gün içinde daha fazla olumsuz duygu hissediyor.
Hatime Kamilçelebi*
Tüketici Hakları Derneği’nin TÜİK ve Türk-İş'in verilerini kullanarak Türkiye'deki aç ve yoksul sayısını ortaya çıkarmak için yapmış olduğu çalışma sonucuna göre, Türkiye’de 25 buçuk milyondan fazla kişi açlık sınırının, 51 milyondan fazla kişi ise yoksulluk sınırının altında. Toplamda 76 buçuk milyondan fazla kişi açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamını sürdürüyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yazılı basında açıkladığı verilerde 2021 yılında 11 milyon 369 bin 761 kişinin gıda yardımı aldığı, 5 milyon 903 bin 515 haneye sosyal yardım yapıldığı, 2 milyon 476 bin 457 hanenin de düzenli olarak bu yardımlardan faydalanmakta olduğu bildirildi. 131 bin 707 öğrenci, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kırtasiye yardımları ile eğitimine devam etti. Son açıklanan enflasyon rakamıyla birlikte işçilerin maaşlarına yapılan zamların da eridiği açık. Yoksullar temel gereksinimlerini karşılayamıyor ve geçim sıkıntısı çekiyorlar.
Yukarıdaki sonuçları sosyal psikoloji ve ekonomi yönüyle açıklayalım. Zenginler ve yoksullar neler hissediyorlar? Bir yoksulun hissettiği acıyı veya mutluluğu zenginler de aynı şekilde deneyimliyorlar mı? Yüksek ve düşük sosyoekonomik statüye** sahip insanlar hayatlarını şekillendiren ve birbirine benzemeyen yerlerde yaşıyorlar. Kimi dünyadaki en iyi üniversitede okuma imkânı bulduğu için çocuğuyla gurur duyarken, diğer tarafta çocuğunun gıda ve kırtasiye ihtiyacını karşılayamayanlar yer alıyor. Yoksulluk derinleşiyor. Hissedilen duygular değişmemekle birlikte gün içinde yoksullar daha fazla olumsuz duygu zenginler ise daha fazla olumlu duygu yaşıyorlar. Bu konudaki bilimsel araştırmalar bize düşük sosyoekonomik statünün daha fazla şefkat, sevgi duyguları ve saygı duyma ile ilişkili olduğunu gösteriyor.
Yüksek sosyoekonomik statüdeki insanlar gün içinde daha fazla memnuniyet ve gurur yaşıyorlar. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi çocuğuna iyi bir eğitim alma imkânı sağlayan aile, çok iyi bir üniversiteden kabul alan çocuğuyla gurur duyduğu gibi bu durumdan memnuniyet de duyduğunu düşünebiliriz. Başka bir örnek ise işiyle ilgili olabilir. Fikirlerini hayata geçirebileceği ve kendisine bunun için destek olacak yeterince personel çalıştırabilir, yaptığı işte daha başarılı olup bununla da gurur duyabilir. Dolayısıyla yüksek sosyoekonomik statüdeki insanların gurur ve memnuniyet gibi olumlu duyguları deneyimlemelerinin düşük sosyoekonomik statüdekilere göre daha muhtemel olduğunu söyleyebiliriz. Yüksek sosyal sınıftakiler daha fazla kendi odaklı ve benmerkezcidirler. Bu da bağımsızlık ve yeterlilik arzularını tatmin etmeye çalışmalarından kaynaklanıyor olabilir. Fakat gelir arttıkça başkalarının duygularını anlamada güçlük çekiliyor. Örneğin, daha lüks marka arabaları kullananların yayalara yol vermediği, hasta insanların duygularını daha az anladıkları ve çocukların yemesi için onlara özel ayrılan şekerlerden bile aldıkları ortaya çıkarılmış.
Düşük sosyoekonomik statüdeki bireylerin empati duyguları ve sıkıntı içindekilere yardım etme olasılıkları da daha yüksek olduğu gibi depresif belirtileri de daha çok düşük sosyoekonomik statüdeki bireyler deneyimliyor. Mutluluk ekonomisindeki hâkim görüş de gelir bir seviyeye kadar arttıkça mutluluğun da arttığı yönünde. Dolayısıyla yüksek gelirli bireylerin daha mutlu olduğunu söylememiz mümkün.
Peki neden yoksullar kendi odaklı değil de başkaları odaklı ve onlara bağımlı halde yaşıyor? Çünkü çevrelerinde güvenebilecekleri insanların az olduğunu düşünüyorlar. Zorlu zamanlarının zenginlere kıyasla daha fazla olduğunu düşünüyorlar ve karşılaşabilecekleri ekonomik zorluk, işten çıkarılma, borçlarını ödeyememe, çocuğuna iyi bir eğitim sağlayamama gibi tehlike olarak algıladıkları durumlarda bu güçlükleri aşmak için destekleyici birilerini arıyorlar. Dolayısıyla birbirine bağımlı bağların gelişimini kolaylaştırmak için sevgi, şefkat ve empati gibi duygular davranışlarına yansıyabiliyor. Yukarıdaki örneğin tam aksi şekilde kısa vadede iş bulamayan çocukları da ebeveynlerinin imkânlarına bağımlı hale geliyor ve bir süre bireysel kararlar almakta zorlanıyorlar.
Sosyal yardım rakamları da açıklandıkça birbirine bağımlı insanların gün geçtikçe arttığına şahit oluyoruz. Çalışmalardan anlaşılıyor ki yoksul insanlar mutsuz ve depresif belirtiler gösteriyor. Türkiye’nin mutluluk seviyesi de her yıl giderek azalıyor. Toplumun büyük bir çoğunluğu gün içinde daha fazla olumsuz duygu hissediyor. Oysa bu başkalarına muhtaç durum ortadan kalktığında daha olumlu duygular yaşayan insanların oluşturduğu bir toplumda işgücü de daha verimli çalışacaktır. O zaman insanlar bireysel kararlar alabilecek gücü kendinde bulacak, özgüveni yerine gelecek ve birbirine bağımlı bağlılıklar kurmayacak, geleceği tehdit olarak algılamayacaktır. Enflasyonun hızla artması insanların alım gücünü düşürüyor, gülmelerini unutturuyor, yaptığı işle gurur duymak akıllarına bile gelmiyor. En nihayetinde bu sorun sosyal yardımlarla çözülebilecek gibi durmuyor ve yaşanan olumsuz duygular deneyimlenmeye devam ediyor.
*Doç. Dr.
**Sosyoekonomik Statü: Gelir seviyesi, bireyin toplumun gelirine kıyasla kendi gelir durumunu değerlendirmesi ve eğitim seviyesiyle belirlenir.