Yoldaşlığın üstünde...
Gerçek özgürlük arayışında iki adamın hikayesini izlemek isterseniz film sizi biraz 'yarı yolda' bırakabilir. Ancak kendi halinde, usulca akan ve zaman zaman duygusal açıdan dokunan bir 'yol filmi' size yetiyorsa "Bulutların Üstünde" kötü bir tercih gibi durmuyor!
Yönetmen ve senarist Deniz Çınar’ın sinema salonlarımızı ziyaret eden ilk filmi "Bulutların Üstünde", (dünya sinemasının aksine) sinemamızda özellikle komedi tarzında yapımlarda kullanılmış bir 'yol filmi' şekli taşıyor. Doğa kadrajlarına da bolca yer veren bu tarz filmlerin başarılı örnekleri genelde bu 'yolculuğun' başkarakterin psikolojik dünyasındaki etkilerine ve bu 'seyahatin' temel nedenlerine eğilmeyi tercih ederler. Sıradan hayatlarına ara veren hatta bazen o yaşamı tamamen terk eden bu karakterler çok uzun sürecek, yayan bir yolculuğu bazen geçmiş travmalarından sıyrılmak için bir 'arınma', bazen doğayla baş başa kalarak gerçek bir özgürlüğü deneyimleme, bazen ise sadece gündelik hayatına bir macera katma amacıyla kullanırlar. Bu tür filmlerin göreceli olarak yakın örnekleri olarak "Into The Wild/Özgürlüğün Peşinde) (2007) ve "Wild/Yaban"( 2014) gibi filmleri sayabiliriz. (Bu arada bu iki filmin de gerçek hayat hikayelerinden esinlenmiş olduğunu da hatırlatalım).
"Bulutların Üstünde", bahsettiğimiz 'arayışta' olan birinin yanına tamamen ayrı bir ruh halinde olan başka birini alarak, hikayesine bir dinamizm ve derinlik katmaya çalışıyor ve bunu belli ölçülerde de başarıyor. Ancak hikayenin zaman zaman bariz olan şeyleri fazla göze sokma gayreti, çok gerekli olmayan mizahi olayları senaryoya yedirme çabası ve yaşanan durumları hissettirmekten ziyade açıklamayı tercih etmesi çıkan sonucun tamamen tatmin edici olmasının önünü tıkıyor.
Konudan bahsedecek olursak: Gökhan, bir haber yapmak üzere patronu tarafından Anadolu’nun ücra bir köşesine yollanmış bir gazetecidir. Arabası çok ıssız bir yerde arıza yapar ve çaresiz bir şekilde yardım beklemeye başlar. Tesadüfen oradan geçen, gezgin görünümlü Barış ile karşılaşır ve önce zorunluluktan, sonrasında ise yeni bir haber yakalama amacıyla ona eşlik etmeye başlar. Bu yolculuk ikisinin de hayatını derinden etkileyecektir.
İKİ ‘UYUMSUZUN’ YOLCULUĞU
"Bulutların Üstünde", birbiriyle uyumsuz hatta alakasız iki karakteri, şartlardan dolayı aynı 'yolda' ilerleterek ilginç bir çıkış noktası yakalıyor. Bu çıkış noktası kuşkusuz çok yeni değil hatta hikaye ilerledikçe karakterlerin nasıl değişeceğini, nasıl kazanımlar veya kayıplar yaşayacağını ve bu yolculuğun nasıl bir sonuca bağlanacağını az çok tahmin bile ediyoruz. Ancak filmin genel hatlarıyla 'önceden kestirebilir' olmaması hikayenin asıl önceliği gibi durmuyor. Yönetmen belki de böylece filmin özgün yanını başka yerlerde aramamızı istiyor.
Filmde bu iki ayrı karakterin 'dönüşümü', hikayenin ilerleyişiyle, usulca, 'kendiliğinden' ve belki de konuşmalardan ziyade sessizliklerle yaşanacakken adeta filmin tek amacı ve ilgi çekici noktası gibi her karede kendini ön plana çıkarıyor.
Diyelim ki, yönetmenin tek ilgilendiği konu bu ve hikayesinin çok özgün olmamasına aldırmayıp sadece bu 'dönüşüme' eğilmek istiyor: O zaman niye bu iki kişi arasındaki farklılıklar bolca konuşmayla, zaman zaman bağrışmalarla ve çoğu zaman 'açıklayıcı' bir şekilde önümüze koyuluyor? Karakterler niçin sık sık hissettiklerini dile getirmeye, eylemlerini doğrulamaya gereksinim duyuyorlar?
HER ŞEYİ BIRAKMAK DEĞİL, BİR ŞEYLERİ BIRAKMAK
Filmdeki 'gezgin' karakter Barış, aslında en başlarda da tahmin ettiğimiz ve hikaye ilerledikçe doğrulanan özellikler taşıyor: Zamanında büyük şehirde yaşamış ve burada ciddi bir maddi güç (hatta burada zamanında ünlü olduğunu da anlıyoruz) kazanmış ama sonrasında bu hayata tamamen sırtını çevirmiş, hiçbir parasal çıkar düşünmeden, kendini yollara vurmuş, dünyayı gezen orta yaşlı bir adam. Az ve öz konuşmayı tercih ediyor ve teknolojik aygıtlardan mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışıyor. İnsanlarla değil doğayla konuşmayı, daha doğrusu doğayı 'dinlemeyi' tercih ediyor. Ancak bütün bu özelliklere rağmen Barış karakteri benzerleriyle karşılaştırınca biraz 'hafif' ve yüzeysel kalıyor.
Örneğin değindiğimiz "Into The Wild" filminde Chris, burjuva ailesi ve hayatından bıkmış, ailesi dahil herkese izini kaybettirerek Alaska’ya gitmeye çalışıyordu. Ama bu ne heyecan aramak için çıkılan bir macera ne de uzak bir eyaleti keşfetmek için çıkılan bir yolculuktu. Başkarakter o zamana kadarki modern yaşamına 'sırt çevirerek', adeta kendisini çevreleyen doğa içinde 'erimeyi', 'asimle olmayı' kabul ederek gerçek bir özgürlük duygusu yakalamaya çalışıyordu.
Aynı şekilde "Wild" filmindeki Cheryl karakteri ağır uyuşturucu problemleri yaşayan, başarısız bir evlilik geçirmiş adeta 'hayatını harcayan' genç bir kadındı. Sonrasında başladığı bu çok uzun yürüyüş onun için ruhsal bir 'arınma' anlamına geliyordu. Oysa dediğimiz gibi Barış’ın yanında taşıdığı kamp ekipmanıyla doğada huzuru bulma çabaları, bazen bir derviş gibi bazense bezmiş bir insan gibi konuşması ve özgürlük olarak yaptığı ufak çılgınlıklar bizce verdiğimiz örneklerle karşılaştırılmayacak derece masumane!
Başkarakterleri canlandıran oyunculardan ise bizce biri vasat bir diğeri başarılı performanslar izliyoruz. Gazeteci Gökhan rolünde Cemal Hünal’ın bu yaşama ayak uydurmakta zorlanan bir adamı elinden geldiğince inanılır kılmaya çalışsa da zaman zaman biraz 'mekanik', sanki 'otomatik pilota' bağlanmış gibi oynadığını söyleyebiliriz. Barış rolünde Ruhi Sarı ise bizce çok daha başarılı. Her ne kadar bahsettiğimiz nedenlerden rolü biraz 'dar tanımlanmış' olsa da bu 'şehirden kaçan', göçebe karaktere gerekli ağırbaşlılığı, saygınlığı ve duygusallığı vermeyi başarıyor.
Aklımıza takılan son bir nokta ile bitirelim: Bizce bir insanın hayatına 'katılan' bir karakterin hayali olması kabul edilebilir. Ama burada filmin tutarsızlığı bizi hikayeye birinin kendisinden değil ona ait olan hayalden başlayarak hikayeye sokması oluyor. Filmin bu açıdan bir mantık hatası taşıdığını söyleyebiliriz.
Sonuç olarak; gerçek özgürlük arayışında iki adamın hikayesini izlemek isterseniz film sizi biraz 'yarı yolda' bırakabilir. Ancak kendi halinde, usulca akan ve zaman zaman duygusal açıdan dokunan bir 'yol filmi' size yetiyorsa "Bulutların Üstünde" kötü bir tercih gibi durmuyor!