YT: Zamanımızın bir kahramanı
Sahip olduğu her şeye rağmen dinmeyen bir aşağılık kompleksinin yarattığı kinle, sadece paranın satın alabileceği şeylerden bahsetmeyi seviyor müzik eserlerinde. Sevgisi de, sevgilisi de parayla ölçülebilecek değerde. O paranın nasıl kazanıldığı önemli değil, nihayetinde en çok da o parayı nasıl kazanmış olduklarını soramayacağınız insanları eğlendiriyor.
Hayatın her alanında yaşanan derin kültürel dönüşümün ahlaki bir karşılığı olacaktı elbet. Kötü ve çirkin olanın, cehaletin ve nobranlığın, yıllarca aşağılanmış, hor görülmüş olanın bu müthiş geri dönüşünün, bu sonradan görme kibir patlamasının kendisini meşru kılabilmesinin tek yolu neyin “iyi”, neyin “kötü” olduğuna dair kalıpların alt üst edildiği bir küresel yeni zamana sırtını yaslamaktı. Bu tencere kapak ittifak, “direnme” sözcüğüne ne kadar yabancı olursa olsun kötülüğü de kendinden menkul medeniyet adına hasbelkader hayat bulmuş olan her güzelliğe adeta bir direniş, bir mücadele alanı olarak yaklaştı. Sanatın, edebiyatın iyisi olur. İnsanın ve kültürünün “ince” yanları vardır. Dünyayı daha güzel ve çekilir kılan, anlayışa ve zarafete dayanan bir üretme, var etme ve var olma biçimi gerçektir, insanın tarihi boyunca da bulduğu kanallarda yine insana rağmen deneyimlenmiştir.
Oysa bize bir süredir bunların gerçek olmadığını açık ve kapalı biçimlerde anlatan bir kültürel ve politik tahakkümün zamanını yaşıyoruz. İnsanlığın en kıymetli üyelerinin, hayatta başkalarına en az zararı vermeye ve herkesin böyle bir sistemin parçası olabileceğine bizi inandırmaya çalışan bir insanlık geleneğinin söylediği her şeye itiraz ederek müstehzi ve bencil bir oyun oynuyor “yeni tip” (YT) ve kitleleri peşinden sürüklüyor.
“Bu yanlış” dendiğinde “Hayır, değil” demek zahmetinde bile bulunmayan bu YT, “Aman, yanlışsa yanlış ama böyle istiyorum ve bu sizi ilgilendirmez” diye yanıtlıyor her eleştiriyi. Çirkin olanın içgüdüsel hazzının temsilcisi. Bir halt ettiğinde duyduğu “cık cık”ları “Bunlarla uğraşamam, bana ne” diye geçiştiren, buna rağmen en rahat uykuyu uyuyan o.
Kitleleri kendi kurallarına göre oynamaya zorlayan sözde ahlaki yapılardan kaçarken kendimizi “ne ahlakı?” diyenlerin arasında bulunca bizler de durup izliyoruz, ne yapalım? “Yahu hırsızlık bu” diyene “Hırsızlıksa hırsızlık, kime ne?” diyen yurttaşın ülkesi burası sonuçta.
YT’nin en rahat hüküm sürdüğü sanat dalı müzik, çünkü bu yeni anlayışın yeni eğlence biçiminin her yerinde “müzik” var. İyi bir şey anlatmak zorunda değil hiçbir şarkıcı, dünyaya hep umut vermeye çalışmak zorunda da değil, amenna. Ancak YT sadece iç açacak güzel bir şey söylememekle kalmıyor, bunun tersini görev edinmiş kendine. Sahip olduğu her şeye rağmen dinmeyen bir aşağılık kompleksinin yarattığı kinle, sadece paranın satın alabileceği şeylerden bahsetmeyi seviyor müzik eserlerinde. Sevgisi de, sevgilisi de parayla ölçülebilecek değerde. O paranın nasıl kazanıldığı önemli değil, nihayetinde en çok da o parayı nasıl kazanmış olduklarını soramayacağınız insanları eğlendiriyor. Bir arada, gösteriş budalalarının açtırdığı şampanyaların su gibi aktığı, her biri birkaç milyon değerindeki arabaların kapısında sıraya dizildiği, müzikal nidaların yerini gırtlaktan gelen anlamsız ayin seslerine bıraktığı eğlence tapınaklarında, kendilerine yıllarca güzel ve iyi diye anlatılan her şeye karşı isyankâr şeytanlarını besliyorlar.
Bu ayinlerden geriye kalanları ise dinleyicisi her ay zar zor arttırabildiği 15-20 lirayla abone olduğu dijital müzik mecralarında topluyor.
YT, sınıf kinini tersinden okuyor. “Okuyor” derken… Biliyorsunuz, okumaz YT, okumanın anlamsız olduğunu düşünür, zaman kaybıdır okumak, bunu anlatır herkese. Kendi başarısı tam olarak okumamakla ilgilidir çünkü. Onu zamanında “cahil” olmakla suçlayan aptallar şimdi üç kuruş maaşla geçinmeye çalışırken o bilmem neredeki bilmem kaçıncı villasında hayatın her gün yenisini tanıdığı zevklerini tadıyor çünkü. Neyse, sınıf kinini diyorduk, tersten okuyor. İçinden geldiği, içine doğduğu her şeye düşman olmuş. Her alandaki iktidarların önünde el pençe divan duruyor ancak kendi dünyasının kast sisteminde kendisinden aşağıda gördüğü ve ona bu büyük başarısına giden zorlu yolları hatırlatan herkese her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Dedik ya, “Bunu bir insana yapamazsın” gibi sıkıcı ve geleneksel eleştirilerle uğraşamaz o.
Irkçılık, ayrımcılık, cinsiyetçilik… Aklınıza gelebilecek her “siyaseten yanlış” ondan sorulur. Çünkü o çok farklı. Çünkü o cehaletinin verdiği “şirinlik”le ne düşünüyorsa onu söylüyor.
Ne kadar çabalarsa çabalasın hayata kendisinden sonra bir şey bırakamayacağını bilen insanların ayrı bir kibri ve tuhaf, gizli bir öfkesi var.
Dobralıktan ekmek yiyor, mahallenin bıçkın delikanlısı, genç kızı havalarıyla bir samimiyet illüzyonu yaratıyor YT. Ancak niyeyse hep bu tipolojilere ve onların dünyasına atfedilen “insan onuru”na, söz konusu “aşağıdakiler” olunca pek kıymet vermiyor.
Neyse, bu kadar ironi yeter aslında. YT bir insan değil, bir anlayış ve YT’ler bizi yaptıkları şeyleri sevdiğimiz sanatlarla ilişkilendirmeye çalıştıkları için ilgilendiriyor. Başarılarında bizim de payımız var ayrıca. Kötü bir müziğin kötü bir müzik olmayabileceğini söyleyerek kendimizi “bad taste”in tuhaf ikliminde bu nobranlığa biz teslim ettik. “Post-modern” etiketli her kültürel önermeye görgüsüzce atladık. Çirkinin içinde bize aykırı, ayrıksı, çekici geleni aradık, bulduk, başımıza çıkardık. Çünkü güzel ve kıymetli olanın bizim olduğunu, ona her zaman ulaşabileceğimizi sandık. Şimdi sokakta korkunç şeyler duymadan yürüyebileceğimiz bir metrekare, sosyal medyada bundan kaçabileceğimi bir iki tık mesafesi yok.
YT’lere karşı sanata, samimiyete, inceliğe sarılmalıyız. İnsanlığın bin yıllarda var ettiği, içinde cevheri olan şiire, müziğe kıymet vermeliyiz. Bu hoyrat iklim sokağımızı, hayatımızı, çocukların zihinlerini işgal ettiği hızla yok olacak, buna inanmaktan vazgeçmemeliyiz.
Mahmut Çınar Kimdir?
Felsefe eğitimini son sınıfta bırakıp gazetecilik okudu. 2007-2016 yılları arasında İstanbul'da özel bir üniversitede Gazetecilik ve Yeni Medya bölümlerinde tam zamanlı öğretim elemanı olarak birçok alanda dersler verdi. 2009'dan başlayarak hem Türkiye'de hem de farklı uluslararası projelerde ayrımcılık ve nefret söylemi ile mücadele çalışmalarında yoğun olarak görev aldı. Hazırladığı 'Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar, Mecralar, Tartışmalar' isimli kitap 2013 yılında Hrant Dink Vakfı tarafından; proje koordinatörü olduğu 'Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu' ise 2016'da P24 tarafından yayımlandı. 2016'da akademik kariyeri sona erdi. 2018’de, usta sanatçı Bülent Ortaçgil ile yaptığı nehir söyleşi ‘Bu Su Hiç Durmaz’ adıyla kitap olarak raflardaki yerini aldı. Uluslararası edebiyat ve sanat festivallerinde danışman ve editör olarak görevler üstlendi. 2017'de profesyonel müzik çalışmalarına başladı, ilk albümü 'Bul Beni' 2019'da Garaj Müzik etiketiyle yayınlandı. 2019'dan 2021 sonuna kadar Ezginin Günlüğü grubunun solistliğini üstlenen Çınar, müzik çalışmalarına solo olarak devam ediyor ve özellikle sanatsal ifade özgürlüğü üzerine çeşitli kültür-sanat projeleri yürütüyor.
Angara’da Anayasso 25 Mart 2023
Depremin yaralarını müzikle sarmak için… 15 Mart 2023
Müzik susarsa öykümüzü kim anlatacak? 24 Şubat 2023
Bursa Bülbülü: Unutulmuş zamanlara popüler bir ayna tutunca... 02 Şubat 2023 YAZARIN TÜM YAZILARI