Yüksel Taşkın'dan Meclis'e 'özel gündemle toplanma' çağrısı
CHP Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yüksel Taşkın, "İstanbul Sözleşmesi etkin olarak uygulanmalıdır" dedi.
DUVAR - CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Taşkın, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla yayımladığı yazılı basın açıklamasında, “Kadınlar derin yoksulluk, yoksunluk, şiddet ve çoklu ayrımcılık kıskacında” dedi.
2020 yılında 300 kadın cinayeti işlendiğine dikkati çeken Prof. Taşkın, “Kadın cinayetlerinin önlenmesi ve durdurulması için TBMM’nin acilen özel gündem ile toplanması gerekmektedir. Kadına karşı şiddetle mücadelede için 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi etkin olarak uygulanmalıdır” çağrısı yaptı.
CHP’nin iş gücüne kadın katılımını destekleyen bir anlayışa sahip olduğunu belirten CHP’li Taşkın, partisinin hedeflerini şöyle aktardı:
SALGINDAN EN ÇOK KADINLAR ETKİLENDİ: 2020 yılında bütün dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi ile neoliberal politikaların insanlığa bir gelecek sunmadığı, ayrımcılığı ve eşitsizliği büyüttüğü bir kez anlaşılmıştır. Ülkemizde ise 19 yıldır iktidarda bulunan AKP’nin otoriter ve neoliberal politikaları sonucunda yaşanan sosyal ve ekonomik kriz, pandemi ile daha da derinleşmiştir. Bu durumdan en çok etkilenenler ise kadınlar olmuştur. Kadınların karşı karşıya kaldığı temel sorunların başında erkek şiddeti gelmektedir. Ülkemizde 2020 yılında 300 kadın cinayeti işlenmiş, 171 kadın, şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Kadınların çoğu evli olduğu, boşandığı, birlikte olduğu erkekler ya da torunu, abisi ve oğlu gibi aile üyesi erkekler tarafından öldürülmüştür. Bugün Türkiye’de her gün ortalama üç kadın katledilmektedir. (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2020 Raporu 2021) Kadın cinayetlerinin önlenmesi ve durdurulması için TBMM’nin acilen özel gündem ile toplanması gerekmektedir. Kadına karşı şiddetle mücadelede için 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi etkin olarak uygulanmalıdır.
KADINLAR EKONOMİK ŞİDDETE DİRENİYOR: Kadınların yaşadığı şiddet sadece erkek şiddeti değildir. Kadınlar, devletin uygulamalarındaki eksikliklerden kaynaklanan ekonomik şiddete de maruz kalmaktadır. Gelir adaletsizliği, yoksulluk ya da işsizlik bu ekonomik şiddetin göstergelerinden bazılarıdır. Yine insanın barınma, beslenme gibi en temel ihtiyaçlarını karşılama gücüne sahip olamaması ekonomik şiddet yaşadığının bir belirtisi olarak değerlendirilmektedir. [Emel Memiş, “Şiddet ve Ekonomi”, Şiddetin Cinsiyetçi Yüzleri, Der. Betül Yarar, (İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005), s.176.] 19 yıldır iktidarda olan AKP’nin uyguladığı ekonomik şiddete direnen kadınlar aynı zamanda karar mekanizmalarında yer almaya, siyasal haklarını korumaya ve cinsiyetçi politikalara karşı mücadele etmeye de devam etmektedir.
ÇOKLU AYRIMCILIK KISKACI VAR: Kadınlar bu süreçte sadece yoksulluk değil, derin yoksulluk, yoksunluk, şiddet ve çoklu ayrımcılık kıskacında yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na göre, yoksunluk bireyin sosyal dışlanması ve ekonomik, politik ve sosyal haklardan mahrum kalmasıdır. Derin yoksulluk ise açlık sınırının altında yaşama, temel gıda, bakım, barınma, sağlık, psiko-sosyal destek giderlerini karşılayamama durumu olarak tanımlamaktadır. Çoklu ayrımcılık ise kadın olmaktan kaynaklanan ve farklı alanlarda ortaya çıkan ayrımcılık biçimleriyle ilgilidir. Pandemi öncesinde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle düşük olan kadın istihdamı pandemi ile birlikte daha da azalmış, kadınlar işgücü piyasasından erkeklere oranla hızlı şekilde çekilmek zorunda kalmıştır. DİSK- AR’ın yaptığı araştırmaya göre, kadın işgücü son bir yılda yüzde 8.2 düşmüştür. Covid-19 salgının etkisiyle geniş tanımlı kadın işsizliği de yüzde 40’ın üzerine çıkmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, her dört kadından sadece biri çalışmaktadır. Erkek istihdam oranı son bir yılda yüzde 60.2 olurken, kadın istihdam oranı yüzde 26’ya kadar gerilemiştir. Yapılan araştırmada kayıt dışı istihdamın erkeklere oranla kadınlarda çok daha yüksek olduğu da görülmektedir. Veriler, istihdama ilişkin her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması gerekirken, uygulanan yanlış politikalar sonucunda işgücü piyasasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hızla arttığını ortaya koymaktadır. (DİSK-AR “Covıd-19 Döneminde Kadın İşgücünün Görünümü Raporu” Mart 2021)
EV EKSENLİ ÇALIŞMA İLE İŞ YÜKÜ ARTTI: Bununla birlikte Covid-19 pandemisi kapsamından alınan önlemlerle çalışma şekillerinde değişikliğe gidilmesi, işgücünün giderek ev eksenli çalışmaya geçişi, kadınların var olan iş yükünü daha da ağırlaştırmıştır. Ülkemizde “görünmeyen emek” ya da “karşılıksız emek” faaliyetleri diye ifade edilen ev işleri ve bakım hizmetleri ne yazık ki eşitsizliğin çok net bir şekilde görüldüğü bir başka alandır. Pandemi sürecinde eğitime ara verilmesi ve uzaktan online eğitime geçilmesi, eğitimin takip edilmesi, yanı sıra çocuk bakımı, eş/partner, yaşlı, engelli, hasta bakımı ve daha fazla temizlik, beslenme ihtiyacı ve pandeminin yarattığı psikolojik yük kadınların yaşamlarını gittikçe zorlaştırmıştır. Yine işgücü rakamlarına dahil edilmeyen, başkasına bağımlı olarak yaşamını sürdürmek zorunda kalan ve ‘ev kadını’ olarak kabul edilen milyonlarca kadının artan ekonomik krizle birlikte yoksulluğu derinden yaşadığı görülmektedir. Engelli kadınlar, işgücüne katılma konusunda hem engelli hem de kadın olmaktan kaynaklı olarak çoklu ayrımcılığa maruz kalmaktadır.
MÜLTECİ KADINLAR: Türkiye’de geçici koruma altında yaşayan Suriyelilerin yüzde 54’ünü erkekler, yüzde 46’sını kadınlar oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar, göç durumunda kadınların erkeklerden daha farklı ve olumsuz etkilendiklerini ortaya koymaktadır. Kadınlar, eğitim, sağlık, istihdama erişim, ayrımcılık gibi pek çok alanda erkeklere oranla daha ağır sonuçlarla karşılaşırken, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan sorunlar ile de baş etmek zorunda kalmaktadır. Pandemiden önce yapılan ILO 2020 araştırmasında Türkiye’de istihdam piyasasında yer alan erkek mültecilerin %98’i asgari ücretle çalışırken, mülteci kadınların sadece %77’si asgari ücret alabilmektedir. Göçmenlerin toplumsal yaşama uyum sağlamalarını kolaylaştıran temel unsur dildir. Dil olanaklarından erkekler ve çocuklar kadar yararlanamayan kadınlar, bir dizi alanda sorunlar yaşamakla birlikte ayrımcılıklara da maruz kalmaktadır. Ev içi yaşamla sınırlı kalmak zorunda kalan kadınlar, gittikçe yalnızlaşmaktadır. Ayrıca dil problemiyle birlikte bakım emeği ya da ev içi görünmez emek kullanımı kadınların çalışma yaşamına girmesini engellemektedir. [Songül Sallangül, “Röportaj”, Mektepli Gazete, Mart 2021, s. 28.]
CİDDİ PROJELER GELİŞTİRECEĞİZ: Sosyal demokrat bir parti olarak CHP, istihdam odaklı bir üretimi savunduğu kadar, işgücüne kadın katılımını da ayrıca destekleyen politikalar izlemektedir. Yerel yönetimlerimizde bu konuda atılan somut ve pozitif adımlar, iktidarımızda yapacaklarımıza dair göstergelerdir. Kadın istihdamının artmasında güçlü ve hak temelli bir sosyal devletin öneminin elbette farkındayız. Kreş veya gündüz engelli bakımevleri gibi sosyal politika örneklerinin kadınların işgücüne katılımlarını ne denli kolaylaştırdığının bilincindeyiz. Sorunlar kadınların istihdam alanına katılımlarıyla da bütünüyle çözülemiyor. Eşit işe eşit ücret koşullarından oldukça uzağız. Yine kadın istihdamının önemli bir gövdesinin güvencesiz, kayıt dışı alanlarda olduğunu görmekteyiz. 6 milyonluk sokak ekonomisinin paçası olan veya evlere temizlik hizmetine giden kadınların sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmaları için ciddi proje ve yaptırımlar geliştireceğiz. Bu bağlamda Aile Destekleri Sigortasıyla (ADS) yoksulluk sınırının altında kalan aileleri destekleyeceğiz. Desteklerde kadın odaklı bir yaklaşımı esas alacağız. ADS ile asıl amacımız haneleri ve bireyleri yoksulluk içerisinde tutmak değil, yoksulluktan kurtarmak olacaktır. Kısacası yoksulluğu idare eden değil aşan bir yaklaşımı merkeze alacağız. (HABER MERKEZİ)