Yumruk havada yürüyen yazılar
Fadıl Öztürk’ün, 'Saatli Muhalif Takvimi’ndeki denemeleri şiirden ve hikâyeden destek alarak kalıcılaşıyor. Kitaptaki denemeler okuyucuyu yüreğinden kavrıyor, çoğu zaman güncel olandan yola çıkarak, bir hatıraya, bir şehre, bir dilin inceliklerine götürüyor. Faşizme karşı bireysel ve örgütsel mücadelenin tarihine tanıklık etmiş Öztürk, bu tanıklığa okuyucuyu da davet ediyor.
Saatli Maarif Takvimleri eskiden her evi süslerdi. Şimdi pek kimse bilmez bu takvimleri. Bilgi ve kültür anlamına gelen maarif kelimesi gibi bu takvimin de iyice eskidiğini ve unutulmaya yüz tuttuğunu söylemek mümkün galiba. Hâlâ basılıyordur bu takvimden, birileri alıp evinin duvarına asıyor, her gün kopardığı sayfadaki bilgileri büyük dikkatle okuyordur. Tarihte bugün ne olmuş, bugün doğan çocuklara isim önerileri, hava durumu, fıkralar, yemek tarifleri, kıssalar bu takvim sayfalarında yer alır. Küçük bir sayfaya bu kadar bilgi sığdırdığı için, Saatli Maarif Takvimi’ne bir çeşit ansiklopedi demek de mümkün. Ancak bu ansiklopedideki bilgiler bir muhalefet içermez. Bu nedenle Saatli Maarif Takvimi düzen içidir. Günlerin yaprak yaprak eksildiğini hatırlatmakla, göstermekle yetinir.
Saatli Maarif Takvimi’ni hatırlatan, şair ve yazar Fadıl Öztürk’ün 'Saatli Muhalif Takvimi' adlı kitabı oldu. Fadıl Öztürk bu kitapta, gazete ve dergilerde yayımlanan yazılarını bir araya getirdi. Bu yazılar, ‘muhalif’teki A’yı ters çevirecek kadar muhaliftir çünkü yazar, “Geçmişle yetinmez, geleceği hayalin ipiyle çekerdik” şeklinde de tarif ettiği 1970 kuşağındandır.
Fadıl Öztürk, 12 Eylül faşist darbesinden bir yıl sonra tutuklanıp 10 yıl hapis yattı. Hapishanede şiirler yazdı. Enver Gökçe Şiir Ödülü’ne değer görülen 'Suyu Uyandırın Sesim Olsun' adlı ilk kitabı da bu koşullarda yayımlandı. Cezaevinden çıktıktan sonra Piya Kolektifi içinde yer aldı. Gazete ve dergilerde şiirler, yazılar yayımladı. 'Esmer Bir Acı', 'Hep Kuzeydi Gözlerin', 'Benden Adam Olmaz' şiir kitaplarının yanı sıra yine denemelerini bir araya getirdiği 'Ateşe Konuş Küle Ağla' adlı kitaplara imza attı. Öztürk, halen Artı Gerçek gazetesinin yazarları arasında yer alıyor.
MUHALEFET ETMEK BÜYÜK BELA
Fadıl Öztürk, elbette gelecek tasarısının sırf hayalle yetinmediğini de hatırlatıyor 'Saatli Muhalif Takvimi'nde yer verdiği denemelerinde. Düşünü kurdukları dünya için mücadele etmek de gerekiyor. Öztürk, 70’li yıllarda kendisini anti faşist mücadelenin içinde bulmuş, bu günleri, “Babalarımızın verdiği vergiyle evlerini idare eden, çocuklarına gelecek hazırlayan devletin güvenlik güçleri değil bizi faşist saldırılardan korumak, onlarla iş birliği yapıyorlardı. Bu nedenle oturduğumuz mahallelerde evlerimizi, okudukları okullarda kardeşlerimizi, çalıştığı iş yerlerinde babamızı korumak durumunda bırakılmıştık. Devlete güvenmemeyi, yakalanmamak için illegal yaşamayı kimse öğretmemiş, öldürülmeden yaşamayı el yordamıyla bulmuştuk. Başımıza bir bela sardığımız o günden belliydi. Başımıza sardığımız belalar, yaşımızdan da büyüktü” şeklinde tarif ediyor
Muhalefet etmenin başa sardığı bu “büyük belalar”, Fadıl Öztürk ve kuşağı için kaçak yaşamak, gözaltında işkence görmek, hapis yatmak anlamına geliyordu. Ama bir kez muhalif olmayı tercih etmiş kuşağın, cezaevinde örneğin tek tip elbiseye karşı, açlık grevine girerek, mahkeme salonuna don atlet çıkmışlığı da vardır.
Öztürk, bir başka yazısından şunları söylüyor: “Hatırlamakla hayal etme hakkım için gözlerimi kapayarak bir zaman öncesine, bir zaman sonrasına gidebilirim belki. Ama yaşadığım günlere gözlerimi kapayamam.” Yaşadığı günlere gözlerini kapamamayı, muhalefet etmekte ısrar olarak okumak da mümkün. Öztürk’ün yazılarından anladığımız da budur esasen. Ne yazık ki Türkiye, demokrasi ve insan hakları konusunda 70’li yılların çok gerisinde. Kürt meselesi, 2015’ten bu yana inkar ve imhanın yoğunlaşmış politikalarına teslim edildi. Hukuk yerine, Ali Duran Topuz’un dikkat çektiği anti hukuk ikame edilmiş durumda. Basın, iktidarın kıskacında.
Fadıl Öztürk, yazılarında bunlara muhalefet ediyor, yeri geldiğinde içinden geldiği siyasi geleneğe de itirazlarını yüksek sesle dile getirmeyi ihmal etmeden. Birçok yazısında geçmişe dair hatıralara yer vermesi de bu nedenle olmalı.
ANTİFAŞİST MÜCADELENİN YAKIN TARİHİ
Fadıl Öztürk’ün yazıları alışageldiğimiz gazete yazılarından farklı. Güncel bir meseleyi ele alsa da örneğin bir hatırayla başlayabilir yazı. Bu nedenle 'Saatli Muhalif Takvimi'nde yer alan yazılar için, hikaye ile şiirin kol kola girdiği lirik metinler denilebilir. Kimi yazılarda dengbêj sesini hatırlatacak kadar iyi bir anlatıcıdır Fadıl Öztürk. Anlattıklarına şiir birikimi destek olur. Şiir ve hikâye birbirine el vererek ilerler. Hikâyesi anlatılan kişi ya da olayın kimi yazıda bir şiir gibi hafızaya ya da yüreğe yerleşmesi de bu nedenledir. Yine bu nedenledir ki Fadıl Öztürk’ün yazıları unutulup giden yazılardan değildir, tekrar tekrar okunacak türdendir.
İyi ki bu yazılar gazete ve dergi sayfalarında kalmadı dedirten, Türkiye sol hareketi ve edebiyatı içinde yoğrulmuş Fadıl Öztürk’ün bu yazıları, kişisel hayatından damıtmasıdır. Bu anlamda yazdıkları antifaşist mücadelenin de tarihidir. Kitabın adına yeniden dönersek: Kitapta yer alan yazılar, Saatli Maarif Takvimi gibi düzen içi değildir, kitabın kapağındaki resmin gösterdiği kurşuna dizilecek militanın yumruğu gibi muhaliftir. Geçmişten bugüne mücadele edenlerin 'Saatli Muhalif Takvimi'dir. Bireysel ve toplumsal bütün badirelere rağmen mücadeleden ve umut etmekten yılmayanların şiirsel sesidir.
Dersim’de, Pêrî suyunun kıyısında doğmuştur Fadıl Öztürk. Elimizden tutar, oraya götürür, “Munzur’dan bir tas su” ikram etmeyi ihmal etmeden. Elazığ’da büyümüştür, faşizme karşı burada dövüşmüştür ve kaval kemiğine inen tekmenin acısına ortak eder bizi. İçine doğduğu dil Kürtçedir. Bütün dillerin kardeş olduğunu bilir de dilinin asimile edilmesine muhalefet eder. Sonra cezaevi, şiir, açlık grevi, İstanbul, siyaset, demirci dükkanı, Piya Kolektifi, Bodrum, devrimci olarak ayrıldığı Elazığ’a demirci olarak dönmek, ayrılıklar, buluşmalar, hasretler, festivaller… Yani okuyucunun elinden tutup şehirler, insanlar, hatıralar, duygular arasında gezdiriyor. O muhalif yumruk ise havadadır.
Fadıl Öztürk, “Bizi Hayata Değil Ölüme Alıştırdılar” başlıklı yazısını şöyle bitiriyor: “Hatırlıyoruz; bir kere daha itilmiştik karanlıkların insafına… Hatırlıyoruz; teslim olmamıştık ve bu uğurda düşenlere söz vermiştik… Hatırlıyoruz; her şeye rağmen o günlerimizdir kalbimizi hâlâ besleyen…
Hep beraber karşı duracağız. Birkaç kişi, birkaç bin kişi, ya da yurda serpilmiş milyonlar olarak. Karanlık dehlizlerden çıkacağız ışığın insaflı yurduna. Ayakta, diz çökmeden ve sessiz kalmadan, belki de sadece ömrümüze iyilik olsun diye.”
Bu yazı da bu inadın coşkusuyla bitsin.