Yurt dışı yasağı olan Boğaziçililer: Eğitim hakkımız bizzat devlet tarafından engelleniyor
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Melih Bulu protestolarında gözaltına alınan öğrenciler adli kontrol tedbirleri nedeniyle yurt dışında lisans üstü eğitimlerine devam edememe riski ile karşı karşıya.
DUVAR - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın atadığı Melih Bulu’nun göreve getirilmesiyle başlayan Boğaziçi Üniversitesi direnişi 190 günü geride bıraktı. Kayyım Rektör olarak anılan Melih Bulu’ya karşı yapılan protestolarda birçok öğrenci gözaltına alındı ve yargılandı. Akademisyenlerin de destek verdiği protestolarda tutuklanan ve haklarında soruşturma açılan bazı öğrenciler yurt dışında başvurdukları okullardan kabul almalarına rağmen, yurt dışı yasağı ve adli kontrol şartı nedeniyle kabul edildikleri okullara gidemeyebilirler.
Son sınıf Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olan S.B, 4 Ocak'ta başlayan direniş sürecinde birçok öğrenci gibi gözaltına alındı. Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs'te 1 Şubat tarihinde gözaltına alınan S.B, hakkında çeşitli suç şüpheleriyle adli kontrol tedbiri uygulanıyor ve yurt dışına çıkış yasağı var.
'EĞİTİM HAKKIMIZ BİZZAT DEVLET TARAFINDAN ENGELLENİYOR'
Yüksek lisans için yaptığı başvurular sonucunda Avusturya'da bir okuldan kabul aldığını söyleyen S.B, "Fransa ve Almanya'da eğitim ve yaşam giderlerimi karşılayacak burslar kazandım, Almanya'da birkaç okuldan cevap bekliyorum. Ancak, okul ve burs kabullerimi belgeleyerek yaptığımız adli kontrol kararına itiraz reddediliyor. Savcının 5 ayı aşkın bir süredir iddianameyi hazırlamaması da son derece usulsüz. Bütün bunlar, eğitim hakkımın bizzat devlet tarafından engellenmesi anlamına geliyor’’ diye konuştu.
Kendisi ile aynı durumda olan birkaç arkadaşı daha olduğunu belirten S.B, ‘’Bizim durumumuz, eğitim hakkımızın daha yargılanma sürecimiz başlamadan tedbir kararlarıyla engellenmesi, basının da ilgisiyle görünürlük kazandı. Ancak bu yeni bir şey değil. Devlet, adli kontrol kararları, burs kesintileri gibi uygulamalarla aslında yıllardır birçok okuldan birçok öğrencinin eğitim hakkına saldırıyor. Kürt ve LGBTİ+ öğrencileri, muhalif pratiklerde bulunan birçok öğrenciyi sindirmek, eylemsizliğe hapsetmek için bu uygulamaları kamçı gibi kullanmaya çalışıyor. Devlet bu kamçıyı öğrencilerin politik kimliklere sahip olmasını, politik özneler olmalarını engellemek için kullanıyor, 'itaatkar özne' olmak eğitim hakkı için bir koşul haline getiriliyor’’ dedi ve ekledi:
‘’Boğaziçi eylemlerine bakacak olursak, 6 ayı geride bıraktı, sindirme politikalarının işe yaramadığını söyleyebiliriz. Boğaziçi eylemlerine cevaben devletin bu derecede agresif olmayı seçmesinin nedeninin, bu eylemlerin toplumun diğer muhalif unsurlarıyla da birleşerek iktidara güçlü bir tehdit oluşturmasında yattığını düşünüyorum.’’
'KAYYIM, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ İHLAL EDİYOR''
Paris’ten kabul alan ve burs kazanan E.E’de 1 Şubat'tan beri yurt dışı yasağı ve imza şartıyla yargılanıyor. E.E Gazete Duvar’a, ‘’Kayyum Melih Bulu’nun o gece kampüs kapısını kilitlemesi ve kampüse çevik kuvvet çağırması üzerine gözaltına alındık. 1 Eylül’de yüksek lisansa başlamak üzere Paris’te olmam gerekiyor. Yasaktan dolayı pasaport çıkartamıyorum, vizeye başvuramıyorum. 5 aydır iddianame hazırlanmadığı için keyfi uygulamalarla eğitim alma hakkımdan mahrum ediliyorum. Bu keyfi ve süresiz cezalandırma kabul edilemez. Kayyım Bülgbti+ ve Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu'nu kapatarak, sanat eserlerinin kampüs içinde sergilenmesini engelleyerek insanların temel hak ve özgürlüklerini ihlal ediyor. Bize okulda soruşturma açıyorlar. Burslarımızı kesiyorlar. Burada da başka yerde de okumamıza izin vermiyorlar’’ açıklamasında bulundu.
'VİZEYE BAŞVURAMIYORUM'
B.D de arkadaşları gibi 1 Şubat günü gözaltına alınan 51 kişiden biri ve tutuklama talebiyle 30 kişiyle birlikte mahkemeye sevk edildi. Kendisine ulaştığımız B.D de konuya ilişkin, ‘’ Mahkemeden tutuksuz olarak adli kontrollerle yargılanmamıza karar verildi, bu adli kontroller bazılarımız için haftalık imzalardan bazılarımız içinse yurt dışı yasaklarından oluşuyor. Avukatım iddianamenin hazırlanmasının 1-3 ay süreceğini tahmin ediyordu ama şu an temmuz ayındayken hala şubattan beri bir gelişme yok. Ortada hala iddianame olmadığı gibi yüksek lisans kabullerimizi göstererek yurt dışı yasaklarımıza ettiğimiz itirazlar ne zaman sonuçlanacak o da belirsiz’’ dedi.
Bu süre zarfında İtalya'da bir üniversiteden yüksek lisans kabulü alan B.D, ‘’ Yasağım olduğu için vize başvurusu yapamıyorum. Program eylül ayında başlayacak ama vize için hala başvuru yapamadım yasaktan dolayı, vakit daraldıkça bu da ayrı bir stres yaratıyor. Benimle aynı durumda olan başka arkadaşlarım da var. İmzalar ve yurt dışı yasaklarından dolayı ortada bir iddianame yokken ve bu yüzden bir yargı sürecinden bahsedemezken özgürlüğümüz kısıtlanıyor ve eğitim hakkımız gasp ediliyor. Demokratik ve barışçıl protesto hakkımızı kullanmak bir suç değilken bize böylesine yaptırımlar uygulanmaya çalışılması ve de iddianamenin hazırlanmasının geciktirilmesi sadece hak ihlali değil aynı zamanda bir korkutma ve sindirme politikası diye düşünüyorum. Aynı zamanda burs/kredi kesintisi gibi yaptırımlarla yüzleşen arkadaşlarımız da oldu. Bu yüzden bu süreç başladığından beri herkes çeşitli yollarla mağdur ediliyor, çeşitli haklarından alıkonuluyor ve korkutulmaya çalışılıyor’’ dedi.
ÖĞRENCİLERİN BURSLARI DA KESİLDİ
Boğaziçi direnişine destek verdiği için öğrencilerin burslarının 20 Haziran civarı kesildiğini belirten Boğaziçi Nöbeti, ‘’Çeşitli ağlar üstünden bursu kesilen öğrencilere hızlıca ulaşmaya çalıştık. Burs kesilme belgelerini topladık ve kontrol ettik. Bir yandan da BUIM (Boğaziçi Üniversitesi için Mezunlar) ekibi bursu kesilen öğrencilere destek olacak insan listesi çıkarıyordu. Onlarla iletişime geçtik, elimizdeki listeleri birleştirdik ve öğrencilerle bursçuları birebir olacak şekilde eşleştirdik. 5 Temmuz itibariyle 36 kişinin bursunu yatırmıştık. 12 Temmuz itibariyle 51 öğrenci belirlemiş durumdayız. Yeni tespit ettiklerimizin burslarını da bu hafta yatıracağız’’ dedi.
'KRONİKLEŞMİŞ YAPISAL SORUN'
Adalet İçin Hukukçular’dan Avukat Özgür Urfa Gazete Duvar’a yaptığı açıklamada, ‘’Türkiye'deki soruşturmaların veya yargılamaların uzun sürmesi artık kronikleşmiş bir yapısal sorun. Sistemin bu sorunu çözmek adına herhangi bir somut ve gerçekçi çözüm de sunduğunu söylemek mümkün değil. Hakkında soruşturma bulunan muhalifler açısından ise soruşturmaların uzun sürmesinin ihmalden ve yapısal sorunlardan ziyade bilinçli bir tercih olduğunu söylemek zorlama bir yorum olmayacaktır’’ dedi.
Urfa, ‘’Gerek Boğaziçi sürecindeki öğrenciler gerekse tüm muhalifler hakkında yürütülen soruşturmalar hukuki değil siyasi bir tercihin ve kararın ürünüdür. Hiçbiri suç içermeyen basın açıklamaları, yürüyüşler ya da sosyal medya paylaşımları bahane edilerek tüm muhalefet sindirilmek ve susturulmak istenmekte. Bu siyasi tercihin uzantısı olarak keyfi soruşturmalar açılmakta, haksız tutuklama kararları ya da adli kontrol uygulamalarıyla çeşitli mağduriyetler yaratılmaktadır" dedi.
'AMAÇ, MUALİFLERİ CEZALANDIRMAK'
Urfa, "Yurtdışı çıkış yasağı ve benzeri adli kontrol kararları, yapılan eylemler suç içerdiği için değil siyasi iktidara karşı olan muhalifleri cezalandırmak amacıyla verildiği konusunda tartışma bulunmuyor. Örneğin Sezgin Baran Korkmaz hakkında son derece ağır suçlamalar varken adli kontrol kararları hemen kaldırılıyor, yandaşlarla ilgili yürütülen sınırlı sayıdaki soruşturmalarda hiç uygulanmıyor ya da kadınlara yönelik taciz, cinsel saldırı gibi nitelikli suçlarda bu tip adli kontrol hükümleri ancak yoğun kamuoyu baskısı sonucunda ancak veriliyor. Özetle adli kontrol kararları suç işlenip işlenmemesi kriterine göre değil suçlanan kişilerin siyasi görüşlerine veriliyor’’ dedi.
Öğrencilerin kabul gördükleri okullara gidebilmesi için ne yapılabilir sorumuzu yanıtlayan Urfa, ‘’En baştan zaten hiç verilmemesi gereken adli kontrol kararlarının kaldırılması için savcılıklar tarafından sulh ceza hakimliklerine başvurulabilir ya da kişilerin ve/veya avukatlarının itirazları değerlendirilip kabul edilerek ister soruşturma aşamasında isterse dava aşamasında derhal kaldırılabilir’’ değerlendirmelerinde bulundu.
'TEDBİRLER CEZALANDIRMA ARACI GİBİ KULLANILIYOR'
Her vatandaşın idareden izin almaksızın barışçıl şekilde gösteri yapma hakkının anayasa ile güvence altına alındığını hatırlatan Çağdaş Hukukçular Derneği'nden Avukat Burak Duyar, ‘’Boğaziçi öğrencilerinin okullarındaki antidemokratik atamaları ve uygulamaları protesto etmesinde suç teşkil eden herhangi bir durum yok’’ dedi.
Boğaziçi eylemleri nedeniyle haklarında dava açılan öğrencilerden hiçbirinin kaçıp kayıplara karışması, delilleri karartabilmesi gibi imkanları bulunmadığını belirten Av. Duyar, ‘’Sadece yurtdışı çıkış yasağı değil, şu ana kadarki ev hapislerinden haftada bir ya da iki imza atma tedbirlerine kadar tüm adli kontrol tedbirleri hukuksuzdur. Eğitimini devam ettiren, savcılığın ya da mahkemenin okuldan transkript isteyerek dahi öğrenci olup olmadığını ve okula devam edip etmediğini anlayabileceği öğrencileri sanki tedbir verilmese kaçıp gideceklermiş gibi baskı altına almaya çalışmasının anlaşılır hiçbir yanı yok. Öte yandan öğrenciler çoğunlukla 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten yargılanıyorlar. Bu suç açısından delil karartabilme imkanınız da yok. Yani isteseniz de karartamazsınız, çünkü eyleme gidiyorsunuz ve gözaltına alınıyorsunuz. Kamera kayıtları var, öğrencilerin hiçbiri katılmadığını da iddia etmiyor. Zaten hepsinin beraatı ile sonuçlanması gereken dosyalar bunlar’’ dedi ve ekledi:
‘’Erasmus, master ya da doktora kabulü alan ve haklarında yurtdışı çıkış yasağı bulunan öğrencilerin dolaylı olarak eğitim hakları da ihlal ediliyor. Eğer adli kontrol tedbiri vermenizi gerektiren bir sebep yokken veriyorsanız ya da amaca ulaşabilmek için daha hafif bir alternatif adli kontrol tedbiri verilebilecekken gerekçesiz bir şekilde yurtdışı çıkış yasağı gibi ağır bir tedbir veriyorsanız burada hak ihlalinin varlığı çok daha çıplak bir şekilde göze çarpıyor. Boğaziçi dosyaları özelinde bu tedbirler bir cezalandırma aracı gibi kullanılıyor. Ülke gündeminde bu kadar yer etmesi, hala öğrencilerin direnişe devam etmesi, iktidar mensuplarının hamasi söylemleri gibi sebepler savcıları ve hakimleri de baskı altına alıyor. Şu an yapılması gereken savcılıkların ve mahkemelerin bu tedbirlere yönelik itirazları kabul etmesi ve tekrar değerlendirme yapmasıdır.’’