Yusuf el Şerif: Sedat Peker iade edilemez, en fazla frenlenir
Filistinli gazeteci Yusuf el Şerif’e göre, BAE’nin Türkiye ile barışma isteği büyük ölçüde Doğu Akdeniz’de yapacağı doğal gaz yatırımlarının geleceğini güvence altına alma kaygısından kaynaklanıyor.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Türkiye arasındaki yakınlaşmada Sedat Peker olayının rolü var mı? Taraflar arasındaki görüşmeler nasıl gidiyor? Türkiye, BAE’nin koşullarını kabul edecek mi? Taraflar, masaya ne koydu? Bütün bunları yıllardır Türkiye’de yaşamış Filistinli gazeteci Yusuf el Şerif’le konuştuk.
'BAE, DOĞU AKDENİZ’DEKİ YATIRIMLARININ ZARAR GÖRMESİNİ İSTEMİYOR'
Yusuf Bey, isterseniz şu soruyla başlayalım: Türkiye’yle BAE arasındaki görüşmeler şu an ne aşamada? Yani BAE’nin ileri sürdüğü koşullar neler, Türkiye’den ne talep ediyor?
Şimdi şöyle diyebiliriz: Biliyorsunuz iki ülke ABD’de Biden Başkanlık makamına geldiğinden beri yakınlaşmaya çalışıyor. Fakat burada Sedat Peker meselesinin de katkısının olduğunu kabul etmek lazım. Abu Dabi’yi harekete geçiren şey Doğu Akdeniz’de İsrail’in payına düşen kısma BAE’nin yapacağı doğal gaz yatırımlarıdır. Mubadele Şirketi gidip İsrail’in, doğal gaz yataklarını satın alma ve işletme niyetinde. Buradaki yatırımları nedeniyle doğal gaz yataklarına zarar gelsin istemiyor. Yani Türkiye eğer yeniden Doğu Akdeniz’de gerilim çıkarırsa bu yatırımlar zarar görür. Abu Dabi yönetimi bu yüzden inisiyatif aldı…
Yani BAE Doğu Akdeniz’de İsrail’e yatırım mı yapacak?
Büyük bir oranda satın aldı.
'İHVAN MESELESİ BÜYÜK ÖLÇÜDE MISIR’A HAVALE EDİLMİŞ DURUMDA'
İsrail’den mi satın aldı?
Tabii tabii. Biliyorsunuz İsrail, G. Kıbrıs, Mısır, hepsinin böyle büyük yatakları var, Abu Dabi inisiyatif aldı, BAE Milli Güvenlik Danışmanı Tahnun bin Zayed gitti ve öneri yaptı, dedi ki, biz orada sorun istemiyoruz, siz de zaten İsrail’le sorun istemiyorsunuz, bu yatırımlarımızı korumak için, sizden herhangi bir tehdit gelmemesi için biz Türkiye’de de yatırım yapalım ve ekonomik projeleri siyasi anlaşmazlıklardan biraz ayrıştıralım. Ne de olsa Libya konusunda esas muhatap Mısır, İhvan dosyası da ona havale edilmiş durumda. O yüzden Mısır’la madem görüşmeler sürüyor ve olumluya doğru gidiyorsa bazı meselelerin iki taraf arasında çözümlenmesinde fayda var. Biliyorsunuz zaten Şeyh Tahnun Türkiye ziyaretinden önce Mısır’a gitmiş ve Sisi’yle görüşmüştü. Ardından Libyalılarla görüştü, sonra Ürdün’e gitti, daha sonra Katar’a gitti. Başka bir amaç da var burada, Amerika’nın bölgeden çekilmesinin sonuçlarıyla yüzleşmek. Çünkü ABD Irak’tan çıkıyor, Afganistan’dan çıktı, Suriye’den de çıkabilir, bu yüzden bölgede güvenlik boşluğu yaşanabilir ve bu boşluk, İran ile İsrail arasındaki rekabete bırakılmak istenmiyor. Daha stabil, daha yatırım amaçlı, bölgeyi daha istikrarlı hale getirmek için işte Ürdün, Türkiye, Mısır, İsrail, BAE’nin de aralarında olduğu bir süreç var.
'GÖRÜŞMELERİ SEDAT PEKER HAREKETLENDİRDİ'
Peki Yusuf Bey, Sedat Peker meselesi görüşmelerin başlamasında ne ölçüde rol oynadı?
Ben size şunu söyleyeyim: Görüşmeleri Sedat Peker hareketlendirdi, doğru. Çünkü Peker gelmeden önce buradaki hava, “Erdoğan Türkiyesiyle barışmamız mümkün değil” şeklindeydi, çünkü Erdoğan bugün bir şey, yarın başka bir şey söylüyordu, güvensizlik had safhadaydı. Ve konuştuğunuzda burada da, Mısır’da da yetkililerin Türkiye’yi sildiğini görüyordunuz, Türkiye’yle bir şey yapılamaz, diyorlardı. Fakat Sedat Peker meselesi bütün tabloyu değiştirdi, çünkü Türkiye hatta aracılar ve istihbarat aygıtı üzerinden buradaki yetkililere ulaştı biliyorsunuz. Neçirvan Barzani arabuluculuğu bilinen bir şey…
BAE YENİ BİR TERÖR LİSTESİ YAYINLADI
Biliyorsunuz dün gece (13 Eylül’de) önemli bir gelişme yaşandı, BAE yeni bir terör listesi çıkarttı, farklı ülkelerden 8 dernek, 35 kişi terör listesine eklendi. Bunların tamamı BAE vatandaşı, yanılmıyorsam bunların 3’ü de İstanbul’da oturuyor. Şimdi bu bir nabız yoklama mı? Yani “biz bunları terörist olarak saydık, kırmızı bültene koyduk, ciddiyseniz teslim edin bakalım” denmek isteniyor. Çünkü biliyoruz Sedat Peker istenmiş, fakat hukuki olarak Sedat Peker’i teslim etmek için herhangi bir zorunluluk yok. BAE zaten iltica eden birisini teslim etmek gibi bir yaklaşım içerisinde değil, gerçi Peker siyasetçi değil, o siyasetçi olsaydı teslim edilmesi imkansızdı. Sedat Peker burada yatırım yapan iş adamları falan bayağı bir çevresi var galiba ve bence teslim edilmesi söz konusu değil. Belki “yurt dışına çık” diyebilirler, ama pasaportu da iptal oldu.
Peki, Türkiye o üç BAE vatandaşını teslim ederse Sedat Peker’i teslim eder mi Abu Dabi yönetimi?
Emin değilim, hayır, bilmiyorum. Belki de bu, şöyle bir adım: Türkiye bir şey önerdi, İstanbul’da casuslukla yargılanan 2 kişi var, bunlar BAE lehine çalışıyorlar, ama Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşları değil, birisi Filistinli, birisi Ürdünlü. Teslim edelim bunları, siz Sedat Peker’i teslim edin, tabi karşılıksız bir teklif. Yani zaten onların casus olduğuna dair herhangi bir delil yok, diğer Filistinli biliyorsunuz işkence altında öldü hapishanede, dili kopartıldı, mahkemesi karartıldı. Diğeri Ürdünlü, yani bu iki kişi, Birleşik Arap Emirlikleri için çok önemli değil, suçu da sabit değil...Bence Sedat Peker teslim edilmez de frenlenebilir.
'ŞU ANKİ FRENLEME PEKER’İN İŞİNE DE GELEBİLİR, SEÇİM SÜRECİNDE YAYINLANAN VİDEOLAR DAHA ETKİLİ OLACAKTIR'
Şu anda frenlenmiş vaziyette, video yayınlayamıyor zaten.
Burada, siz daha iyi bilirsiniz ama, ben eskiden, yani Peker’in videoları durdurulmadan önce de soruyordum, neden savcılar harekete geçmiyor diye. Sedat Peker 20-30 video yayınlasa da bir gelişme olmuyor. Neden? Çünkü seçim yok.
Bu yüzden ben aslında şöyle düşünüyordum: Yani Sedat Peker finali nasıl yapacak? Şimdi yaparsa arada kaynar, zayi olur. Aslında biraz frenleme, Sedat Peker’in de işine gelir yani sonra daha uygun bir zamanlamayla bilahare yeniden video çekimlerine başlayabilir. Bilemem. Çünkü seçim atmosferine girmedikçe videolar pek işe yaramıyor, kendisi de zaten son tweetlerinde sitem ediyor. Diyor ki, ben çok şey söylüyorum ne muhalefet üzerine gidiyor ne savcılar harekete geçiyor. Peki, şimdi yine video yayınlasa ne değiştirecek?
'DOĞU AKDENİZ TÜRKİYE İÇİN ULUSAL GÜVENLİK MESELESİ'
Peki, ben hemen şunu soracağım: BAE tam olarak Türkiye’den ne istiyor, yani koşulları neler? İhvan mensuplarının iade edilmesi dışında başka bir isteği var mı somut? Mesela atıyorum, Libya’dan çekil, Suriye’ye müdahale etme, Mısır’la aranı düzelt vesaire gibi talepleri var mı BAE’nin?
Hayır, en önemli talep size söylediğim gibi Doğu Akdeniz’deki yatırımların tehlikeye atılmaması. Fakat burada BAE’nin anlamadığı şey şu: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs’la sorunları bir milli güvenlik sorunu. Yani bu deniz sınırları falan filan bunlar çok önemli. Siz eğer İsrail’de iş yapacaksanız böyle bir anlaşma mümkündür neden olmasın?
Tamam Türkiye de zaten İsrail’le ilişkilerini normalleştirmeye çalışıyor, bir sorunu yok onlarla. Doğu Akdeniz’de dediğiniz gibi Kıbrıs, Yunanistan’la var.
Ama bu doğal gaz borularla Kıbrıs üzerinden İtalya’ya ya da Yunanistan’a giderse o zaman sorunlu bölgelerin üzerinden geçmesi lazım orada sıkıntı. Ben projelerin tamamını bilmiyorum şimdi boru hattı mı olacak, Türkiye üzerinden mi olacak? Belki Türkiye üzerinden yapılır. Bu Türkiye’nin işine de gelir yani.
'TÜRKİYE LİBYA’DA GÖSTERMELİK SEÇİM İSTİYOR'
Tek şart bu mu, yani Doğu Akdeniz’de tehdit teşkil etmesin, başka hiçbir talebi yok mu Birleşik Arap Emirlikleri’nin?
BAE vatandaşı İhvan üyesi üç kişinin teslim edilmesi, bunlar o kadar önemli değil. Mısırlı kaynaklardan anladığım kadarıyla, son yapılan Ankara’daki müzakereler iyi geçmemiş. Evet, Libya’da sorun çıktı, İhvan konusunda sorun çıktı, çünkü belli bir liste verildi, bunlar teslim edilecek diye Türkiye bunları reddetmiş. Libya’da şöyle bir şey var: Türkiye bastırıyor seçim yapalım, ama yani göstermelik bir seçim yapalım. Nasıl, tıpkı Menfi ve Dibeybe’nin seçilmesi gibi, yani önceden paylaşılmış koltuklar şeklinde. Ve seçimden sonra illa ki cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecekse yardımcısı olması lazım ve yardımcısının da diğer taraftan olması lazım. Yani Türkiye’nin Libya’daki çıkarları bu iki kutupluluk halinin devam etmesidir, çünkü anlaşmaları var, yatırımları var ve deniz sınırları var. Mısır bunu istemiyor, Mısır diyor ki, hayır seçime gideceksin kim kazanırsa kazanacak, meclis olacak. Bu tabii Türkiye için iyi bir şey değil, bir de bastırıyorlar son dönemde Türkiye askerleri de çıksın diye.
'ANKARA ETİYOPYA’YA SİHA VERİRSE BU, MISIR-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİ GERGİNLEŞTİRİR'
O zaman kısa sürede taraflar arasında anlaşma olacak, taraflar barışacak diyebilir miyiz? Çünkü Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki meseleye itiraz etmesi söz konusu değil.
Şöyle: Ekonomiyi, siyasi anlaşmazlıklardan ayıralım üzerinde bir konsensüs var gibi. Fakat eğer Libya yüzünden, İhvan yüzünden Türkiye Mısır gerginliği artarsa biliyorsunuz son dönemde Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed Türkiye’ye geldi, Bayraktar İHA ve SİHA’ları istedi. Tabi İHA’lar Etiyopya’ya verilirse Mısır ve Sudan’a tehdit oluşturur, ilişkiler daha da gerginleşir. Çünkü Etiyopya’daki söylenmiyor, resmi değil, ama Tigray isyancılarının Mısır tarafından desteklendiği söyleniyor. Etiyopya Nil sularının Mısır’a yeterli ölçüde gitmesini engelleyen ve Mısır’ın şiddetle itiraz ettiği baraj yapıyor ve ilişkiler gergin… Türkiye Etiyopya ordusuna SİHA verirse Tigray’ı bitirmiş ve Mısır’ın elindeki en önemli kartı geçersiz kılmış oluyor.
Tabii bunu Mısır da şöyle anlıyor: Tunus’taki adımlar karşılığında Türkiye Etiyopya’ya daha fazla destek vermeye başladı, İran bile destek verdi, İran da SİHA verdi Etiyopya’ya, bu yüzden Mısır sıkıştırılıyor güneyde. Bu yüzden Mısır Libya’da daha fazla güçlü olmak istiyor. Bu gerilim çizgiyi aşarsa, BAE-Türkiye ilişkilerini etkiler. Yatırımları etkilemez bence çünkü AKP hükümeti yatırım seven bir hükümet.
BAE, İslamcılara neden savaş açtı? Yani daha önce Muhammed Bin Zayid’in hayatını okudum gençken İhvan sempatizanıymış.
Doğru.
'BAE’DE İHVAN ÜYELERİ YAKIN ZAMANA KADAR OLDUKÇA AKTİFTİ, KENDİLERİNE KARIŞILMIYORDU'
Yakın döneme kadar İhvan, BAE’de devlet tarafından himaye edilen, desteklenen bir yapı. Ne değişti de sonradan böyle bir düşman olundu?
Şimdi İslam Bey, ben burada büyüdüm, ben okulda Mısırlı, Suriyeli Müslüman Kardeşler üyesi öğretmenler tarafından yetiştirildim. BAE’de İhvan üyelerinin sayısı çok fazla değil.
'CİHAT 80’Lİ YILLARDA KÖTÜ GÖRÜLMÜYORDU'
Ama eğitim galiba bütünüyle İhvan’a terk edilmiş eskiden.
Büyük bir kısmı, çünkü Mısır’dan, Suriye’den kaçan İhvan üyeleri, Kuveyt, BAE, S. Arabistan’a geldiler, burada İhvan karşıtı herhangi bir politika yoktu, yani İhvan’ın tam olarak ne olduğu 80’li yıllarda bilinmiyordu. Fakat İhvan hakikaten Eğitim Bakanlığında bayağı örgütlendi ve bu devletin bir bütün olarak desteğiyle olmadı. Sadece Eğitim Bakanı yıllar sonra İhvan yanlısı olduğu için kadrolaşmaya başlamıştı ve BAE’de henüz İhvan’a karşı bir şey yoktu. Çünkü bir dönem biliyorsunuz Afganistan’a mücahitler gidiyor, Afganlılar buraya geliyor, Körfez ülkeleri onlara destek veriyordu. Siyasal İslam ve cihat kötü bir şey değildi, çünkü teröre bulaşmamıştı. Ve evet Sayın Muhammed Bin Zayid İhvan sempatizanıydı.
'KÖRFEZ ÜLKELERİNDE MUHALEFET, EYLEM HOŞ KARŞILANACAK ŞEYLER DEĞİL'
İhvan üyeleri, Muhammed Bin Zayid’i kendi yanlarına çekmeye çalıştılar, ülkede örgütlenmeye çalıştılar ve bu fark etti biraz. Burada bir şey var, burada siyasete giriliyor. İpler ne zaman koptu? İhvan üyeleri Kuveyt’in işgalinden sonra burada eylemler yapmaya başladılar. Körfez ülkelerinde böyle muhalefet, eylem, falan filan hoş karşılanacak şeyler değil. Aslında insanlar alışık değiller yani burada insanların geliri çok yüksek, herkesin villası var, arabası var, eğitim, sağlık bedava. İnsanların sokağa inmesi biraz tuhaf görülüyor. Orada biraz temizlik yapılmaya başlandı, fakat burada ben hakikaten Türkiye’de bilinmeyen bir olayı anlatmak istiyorum çok önemli. Mısır’da Muhammed Mursi Başkan olunca S. Arabistan ve BAE, Muhammed Mursi’yi ilk başta destekledi, desteklemek zorunda kaldı, çünkü ABD desteklemiş ve para göndermişti. O dönem bu iki ülke Merkez Bankası'na yatırım yaptılar.
Sadece bu iki ülke değil Katar da gönderdi. Ama Sisi geldikten sonra Katar parasını çekti hemen. Neyse Körfez ülkeleri Mursi’ye destek vermek zorunda kaldılar, çünkü Amerika destekliyordu. Ama BAE içinde İhvancılar örgütlenip eylemlere başladıktan sonra tutuklandılar. Bu gayet normal, bu tür tutuklamalar Kuveyt’te de olur, Bahreyn’de de olur.
'İHVAN’IN DEMOKRASİ İSTEDİĞİ EYLEMLERİN MISIR’DAN YÖNLENDİRİLDİĞİ TESPİT EDİLDİ'
Ne tür eylemlere başladıktan sonra?
Bakanlık binalarının önünde tezahürat yapmaya başladılar, pankart falan filan. Arap Baharı’nı destekleyin, işte Arap Baharı da buraya gelsin, buraya da demokrasi gelsin gibi slogan ve pankartlar. Buradaki istihbarat, bu eylemlerin bir merkezden yapıldığı, yani Mısır’dan kışkırtıldığını tespit etti. Onlar hapse mahkemeye gönderildi ve burada sıkıntı oldu. Ne zaman oldu? Mursi, Mısır Cumhurbaşkanlığından bir heyet gönderdi, resmi bir heyet ve burada Abu Dabi’de şeyhleri tehdit etmeye çalıştılar. Dediler ki, bu İhvancılar mahkemeden çıkmazsa biz Mısır olarak size karşı tavır alacağız. Burada BAE ve onun veliahtı Muhammed Bin Zayid, İhvan’ın ne kadar tehlikeli olduğunu fark etti, çünkü BAE, yıllardır Mısır’ın asıl destekçisiydi. Mısır’ın, BAE ile ilişkileri Mübarek ve Sedat döneminden beri çok güçlü. O yüzden ilişkiler gerginleşti, sen Mısır Cumhurbaşkanı olarak gelip benim iç işlerime nasıl karışıyorsun ve beni tehdit ediyorsun ilişkileri bozacağım diye? Burada bu İhvan’a karşı bir tavır geliştirildi ve ondan sonra tabi Suriye olayları patladı.
ABD’nin teşvikiyle S. Arabistan, BAE ve Katar, Özgür Suriye Ordusu'nu desteklemeye başladı. Fakat Türkiye ve Katar ayrı bir şekilde İslamcı hareketleri ve özellikle de Nusra’yı desteklemeye başladı. Burada S. Arabistan ve BAE, meşhur Sayın Erdoğan-Obama ziyareti, orada Nusra terör örgütü demedi hatırlarsan, Obama’yla basın toplantısında Obama Nusra terör örgütü dedi, Sayın Erdoğan demedi. O toplantıdan bir hafta önce Muhammed bin Zayid ile S. Arabistan’ın Dışişleri Bakanı, Obama’ya İhvan'ı şikayet ederek "İhvan Suriye'de bu işi yönetirse sıkıntı olur" dediler. Daha sonra da Suriye'de olaylar derinleşerek farklı noktaya geldi.
'İHVAN KENDİNİ LAĞVETMEDİKÇE İSLAMCILARA KARŞI SAVAŞ BİTMEZ'
Peki İhvan belli koşullarda çekilmeyi ya da daha farklı bir strateji gütmeyi kabul ederse Körfez ülkeleri, Abu Dabi ve Riyad İhvan’ı yok etme projesini rafa kaldırırlar mı?
Şimdi bu soru Türkiye’yi ilgilendirir. Sayın Erdoğan, Mursi seçilmeden önce Mısır’a gidip laikliği deneyimleyin, laiklik kötü bir şey değil, dediğinde Mısırlılar isyan etti, Fehmi Huveydi gibi ılımlı isimler bile bayrak açtı. AK Parti Demokratik yolda devam etseydi durum farklı olabilirdi. AK Parti iyi bir örnek olamadı, İhvancılar ve silahlı örgütlere destek vermek zorunda kaldı ya da destek verdi. Türkiye demokrasisi bizatihi AK Parti nedeniyle geriledi. Bu yüzden İhvan silinmedikçe ya da kendi kendini halletmedikçe, lağvetmedikçe bu savaş devam eder. Çünkü burada “Artık ideolojilerden, siyasetten bıktık, petrol zaten 10-15 sene sonra bitecek, ekonomiyi petrole bağımlı olmaktan kurtarmamız lazım” diye düşünüyorlar.
Yusuf El Şerif kimdir?
1973 doğumlu olan Yusuf el Şerif, yıllar önce Türk vatandaşlığına geçmiştir. Aslen Filistinli olan ve Türkiye'ye tıp okumak üzere gelen el Şerif, uzun süre el Cezire muhabirliği ve kanalın Türkiye temsilciliğini yaptı. 15 yıl Türkiye'de yaşadıktan sonra yeniden çocukluğunu geçirdiği BAE’ye döndü. Ortadoğu ve Arap dünyasını yakından takip eden el Şerif, el Hayat gazetesinde Türkiye ve Arap dünyası üzerine yazılar yazdı. Ana dili Arapça dışında Türkçe ve İngilizce bilmektedir.
İslam Özkan Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.
İran-Azerbaycan-İsrail üçgeninde kompleks ilişkiler 07 Ekim 2021
Ahmet Örs: Modern dönemde hayattan kopan eğitim verimsizleşti 02 Ekim 2021
ABD’nin Afganistan’daki fiyaskosunun sırrı 01 Ekim 2021
'Diyanetin sahaya sürülmesi, AK Parti'deki erimeyi durdurmaz' 25 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI