Yüzünü güneşe dönmek
Sonny Stitt’in blues ve bebop tınıları içimi mandalina rengi bir gün ışığıyla doldururken, bu sıra dışı caz müzisyeninin kendini müziğe böylesine adamasında çok dokunaklı bir şeyler görüyorum.
Telefonumun ekranından Nikaragualı feminist şair ve ressam June Beer’ın yaptığı bir resme bakıyorum. Resmin adı ‘Ellos Bailan’ (Dans Ediyorlar) ve ben her baktığımda ona daha da hayran oluyorum.
Beer bu resmi 1983’te tamamlamış. Bense bu resimle tıpatıp aynı yaştayım, bu yüzden onun söylediklerine kulak vermeye karar veriyorum. O kadar ki, sonunda neredeyse dans salonunda çalan müziği bile duyabiliyorum.
Resimdeki turuncu elbiseli genç kadının yüzündeki ifadeyi seviyorum. Dans ederken, bana hayatta yeterince üzüldüğüne ve bundan böyle mutlu olması gerektiğine karar vermiş biri gibi görünüyor. Ayakları sandaletlerinin içinde mutlu, kendisi ise bedeniyle barışık ve son derece devrimci bir karar sonucu kendini çok sevdiği her halinden belli oluyor.
Birkaç saat önce evinde bu gece için hazırlanmaya koyulurken hayal ediyorum onu. Elbisesiyle uyumlu mandalina rengi rujunu sürerken, saçlarına saç spreyi sıkarken… Hayalimde, ilk akşam yıldızları gökyüzünde belirirken, gözlerinde yıldızlarla, orkestranın ya da DJ’in çalacağı Sonny Stitt şarkılarıyla dans edeceği anın gelmesini bekliyor.
Evet, ‘Dans Ediyorlar’ resmi bana kalırsa bir Sonny Stitt şarkısı eşliğinde dans eden Nikaragulı gençleri konu alıyor. Gerçekte bunun hiç de böyle olmayabileceğini elbette ben de düşünebiliyorum ama hayal kurmak bedava olduğuna göre, bu fikrimden vazgeçmeyeceğim. Ne de olsa bu aralar ben de sık sık Stitt’in albümlerini dinliyor ve bir dans salonuna gitmeyi hayal ediyorum.
June Beer onun müziğini seviyor muydu, bilmiyorum. Ya da Stitt’in hiç Nikaragua’ya gidip gitmediğini… Ama bunun hiçbir önemi yok belki de. Bir sanat eserinin ya da müziğin içinde kaybolmak için, sırtımı gerçeklere yaslama gereği duymuyorum.
Caz tarihinde Charlie Parker ile John Coltrane arasında bir yerlerde konumlandığını düşündüğüm Sonny Stitt’in albümlerini (özellikle de 1963 tarihli ‘Now!’ albümünü) dinlerken neden daha sık böyle neşeli müzikler dinleyip dinlemediğimi soruyorum kendime… Ve neden daha sık yüzümü güneşe dönmeyi denemediğimi.
Sonny Stitt’in blues ve bebop tınıları içimi mandalina rengi bir gün ışığıyla doldururken, hayatının son yıllarına dek saksafonunu çalmayı bırakmayan bu sıra dışı caz müzisyeninin kendini müziğe böylesine adamasında çok dokunaklı bir şeyler görüyorum. Saksafonu, 1940’lardan yaşlılığına dek en iyi arkadaşı olmuş onun…
Hatta dönemin caz eleştirmenlerinden birinin tam da bu yüzden ona ‘yalnız kurt’ lakabını taktığını okuduğumda, kendi kendime gülümsemeden edemiyorum. Adanmışlığın bedeli daima yalnızlık mı olmak zorunda, bilmiyorum ama sanırım ben bunda çok da büyük bir kötülük görmüyorum.
June Beer ‘Dans Ediyorlar’ resmini tamamlamadan bir yıl önce hayata veda etmiş Sonny Stitt. Hiç görememiş bu resmi. Ama ben bir şekilde, düşüncelerimde ve düşlerimde daima bu ikisini birbiriyle eşleştireceğimi çok iyi biliyorum.
Ne de olsa resimdeki turunculu kadının kalabalık içindeki yalnızlığında Stitt’in yalnızlığını görüyorum. Ve belki de kendi yalnızlığımı… Ama yalnızlık çekmekle değil, yalnızlığı sevmekle bir ilgisi var bunun bence. Hayata, yazıya ya da müziğe adanmışlıkla. Ben, mesela, masamın başında tek başıma yazı yazarken mutluyum.
Efsaneye göre şarap, şenlik ve tiyatro tanrısı Dionysos, onun adına düzenlenen şölene katılmak yerine evlerinde nakış işlemeyi tercih eden üç kız kardeşe o kadar sinir olmuş ki, onları yarasaya dönüştürerek cezalandırmış. Yazı yazmak da, müzik yapmak da nakış işlemeye benzemiyor mu bir bakıma?
Belki de aynı zamanda bir lanettir bu. Hiçbir şeyi yazı yazmaktan ya da müzik yapmaktan daha çok sevemeyecek olman sonunda ‘yalnız kurt’ lakabını kazandırır sana. Gece gündüz işini düşünürsün, nakış gibi işlemek istersin kelimeleri ya da notaları ruhuna.
Ama kendi adıma, efsanedeki kız kardeşlerin aksine, hiçbir zaman karanlık bir yarasaya dönüşmeyeceğimi çok iyi biliyorum. Tıpkı Stitt’in ya da turunculu kadının da hiçbir zaman dönüşmedikleri gibi…
Çünkü arada sırada da olsa, ben de yazı masamın başından kalmak, mandalina rengi bir ruj sürmek, sandaletlerimi giymek, gözlerimde yıldızlarla kalabalığa karışmak ve neşeli şarkılar eşliğinde dans etmek istiyorum.
Arada sırada da olsa, ben de yüzümü güneşe dönmek istiyorum.