Zalimin baskısına mizahla karşı koyan hikâyeler

Gazeteci Oktay Candemir'in 'Bölücü Görücü Hikayeler' kitabı Sîtav Yayınları tarafından yayımlandı. Candemir'in gerçek olayları mizah diliyle hikâye ettiği kitapta, hikâyeler gülümsetiyor ama mizahla anlatılan kötülüğün gerçekliği buruk bir tat bırakıyor okurun dimağında.

Oktay Candemir, Fotoğraf: MA
Google Haberlere Abone ol

Bazen kötü bir şey gelir başımıza ve çok sonra, belki bu travmayı atlatabilmek için olayın komik yönlerini abartarak öne çıkarır ve anlatırız. Bir çeşit rehabilitasyondur biçimidir bu. Travmatik hadise ötelenmiştir ya da mizahla perdelenmiştir. Olayı dinleyen kişi de olayın mizahi yönüne odaklanır. Öyle ya, gülmek varken kederlenmek niye?

Gazeteci Oktay Candemir, 'Bölücü Görücü Hikayeler' (Sîtav Yayınları) kitabında, insanların başından geçmiş kötü olayların içindeki mizahı bulup çıkarıyor. Bunu yaparken kötülüğü hoş görüyor anlamı çıkmasın. Tam tersine bir şey deniyor: Kötülüğü yapan kişinin acizliğini, beyhude çabasını, zihniyetini orta yere seriyor. Bu kişilerin otorite sahibi olması, kimi kurumların başında bulunuyor olması elbette trajik ve ürkütücüdür. Ama otorite sahibi şahsiyetlerin beklenmedik zamanda komik duruma düştükleri de gerçektir. Dolayısıyla Candemir, mağduriyet üzerinden bir dil kurmuyor anlattığı hikâyelerde, durduğu yerden zalimle alay etme yolunu tercih ediyor. Zalimin baskısına karşı öfkesini, itirazını, direnişini bu yöntemden üretiyor.

"Anarşik İnekler" hikayesinde olduğu gibi: Devletin azametini arkasına alıp kasaba halkını ev içlerine tıkmış kolluk gücü, ineklerin caddede özgürce dolaşmasını da engellemek ister. Tehditler savurur, genelgeler yayınlar fakat bütün bu çabası boşa çıkar, ineklerle mücadeleyi kazanamaz. Candemir de bu hikâyeyi şöyle bağlar: “Sonunda Hamdi Binbaşı da yavaş yavaş ineklerin özgürlüğüne alıştı. En azından bu sefer kazanan darbeciler değil, inekler olmuştu.”

Bölücü-Görücü Hikayeler, Oktay Candemir, 94 syf., Sitav Yayınevi, 2020.

‘GRUP YORUM ÇÎ YE?’

Zurnacı Davut, apolitik olduğu halde kolluk gücünün gadrine uğramış binlerce insandan biridir. Her Newroz öncesinde olduğu gibi kasabaya dışarıdan polis gücü takviye edilmiş, gözaltına alınanlar olmuş. Derken kasabanın tek zurnacısı olduğu için herkes tarafından tanınan Zurnacı Davut da bir kimlik yoklamasında gözaltına alınır. Müzisyen olduğunu söyler sorguda ama kendisiyle alay edildiğini düşünen polis şefi, Zurnacı Davut’u Newroz sonrasına kadar gözaltına tutar.

"Grup Yorum Çî Ye?" (Grup Yorum Nedir?) hikâyesindeki Manifaturacı Sıddık Bey’in hikayesi de Zurnacı Davut’unkine benziyor. Siyasetten uzak durmaya çalışan Manifaturacı Sıddık Bey’in evi özel timler tarafından basılır ve evde bulunan Grup Yorum afişi nedeniyle çocukları gözaltına alınır. Sıddık Bey, hayatında Grup Yorum dinlemediği gibi grup ile yorum kelimelerinin nasıl olur da bir araya gelebileceğine de akıl erdiremez. Ertesi gün yara bere içinde serbest bırakılan çocuklarını karakoldan alıp eve gelir ve aklını kurcalayan soruyu sorar çocuklarına: “Kuro grûp grûb e, dizanim. Ê lawo yorum çî ye?” (Oğlum grup gruptur, biliyorum. Peki, yorum nedir?)

GÜLÜMSEMEYE EŞLİK EDEN ACI

Yukarıdaki hikâyelerin olay kısmına değindim. Oktay Candemir olayların geçtiği zamanı, mekanları, siyasi ortamı da anlatıyor hikâyelerinde. Hikâye kişilerinin isimlerini değiştirdiğini düşünüyorum ama olaylar ve kişiler gerçek. Örneğin "Grup Yorum Çî Ye?" hikâyesinde, Sıddık Bey’in manifaturacı dükkanının bulunduğu sokakta HADEP’in ilçe teşkilatının açıldığını, olayın geçtiği tarihten önce milletvekili Mehmet Sincar ile gazeteci Musa Anter’in vurulduğunu, bölgede faili meçhul cinayetlerin işlendiğini de anlatarak gerçek bir zamana işaret ediyor.

Evet, Oktay Candemir’in Van’dan derlediği hikâyelerin hepsi gerçek. Bu trajikomik hikâyelerin benzerlerini bölgenin diğer illerinde yaşayan herkesten dinlemek de mümkün.

Gazeteci Günay Aslan’ın “Gerçeğe aşkla bağlı gazeteciler tarihe not düşer” başlıklı bir önsöz yazdığı kitapta, Oktay Candemir 17 hikâye anlatıyor. Klişe olacak ama Aziz Nesin’lik hikâyelerin ardındaki gerçek kuvvetle acıyı hissederek ve gülümseyerek okudum. Bir yandan da, hikâyeler keşke iyi bir editörün elinden geçseydi, diye düşünerek…