Zam beklentileri ve ilginç gerçekler
Zengin insanların deneyimlediği duyguları yoksul insanlar da deneyimliyor. Peki yaşam kalitesini kıyasladığımızda iki grup da aynı oranda üzüntü, psikolojik sıkıntı, geçim kaygısı mı yaşıyor?
Hatime Kamilçelebi*
Akademisyenler bir süredir maaşlarının yeterli olmadığını ve geçinemediklerini daha yüksek sesle söylemeye başladılar. Bir akademisyenin kirasını ödeyebilecek mi, temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek mi, kendisini geliştirmeye devam etmek için bilimsel materyallere kolaylıkla ulaşabilecek mi düşüncesi zihninde epey yer kaplıyorken kısacası geçim zorluğu çekiyorken bilimsel çalışma yapması zor görünüyor. “Bilimsel üretimin karşılığında maaşına ek olarak akademik teşvik alıyor” diye eleştiriler gelebilir ama bu yazım akademik teşvik ile ilgili değil, öncelikle bunu belirtmeliyim, çünkü akademik teşvikin de kritik edilecek pek çok noktası var. Bunun yanı sıra bazı üniversiteler öğretim üyelerinin konferansa katılımını, bilimsel çalışmalarını da maddi olarak destekliyorken bazıları nispeten az destekliyor. Burada da epey orantısızlık mevcut. Ayrıca her ne kadar vakıf üniversitelerindeki akademisyenler maaşlarının devlet üniversitelerinde aynı unvandaki akademisyenlerin maaşlarından az olmamasına yönelik bir kanun maddesi bulunsa da buna uymayanlar da olabiliyor.
Asıl konuya gelecek olursam; 2014’ün sonunda, akademisyenlerin maaşlarına zam iyileştirmesi yapılması kararı alındı. 2014 ve 2015'te enflasyon yüzde 8 civarındaydı. Fiyatlardaki sürekli artıştan ziyade maaşlar düşük olduğu için satın alma gücü düşmüştü. 2014’teki akademik zammın verilmesinin bir sebebinin o sırada başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nun profesör olmasından kaynaklandığını, öğretim üyelerinin maaşlarının yetersiz olduğunu kendisinin en iyi anlayacak kişilerden biri olduğunu tahmin edebiliriz.
ZAMLA MUTLULUK ARASINDA DOĞRU ORANTI VAR MI?
Akademik zammın akademisyenlerin mutluluğunu artırıp artırmayacağını o sıralarda yürüttüğüm araştırma olan Beklenen Fayda ve Deneyimlenen Fayda: Gelir Artışı Üzerine Bir Araştırma adlı kitabımın uygulama kısmında inceledim. Akademisyenlere alacakları zam öncesi ve zamlı maaşlarını aldıktan sonraki mutluluk seviyelerini sorduğum bir anket yaptım. Zam öncesi araştırmamda, ileride enflasyonun üzerinde bir zam alırlarsa mutluluklarının artıp artmayacağını sordum.
İlginç bir şekilde “mutluluğum artmaz” diyenler “mutluluğum artar” diyenlerden iki kat fazlaydı. Doğrusunu söylemek gerekirse böyle bir fark beklemiyordum. Buna rağmen zam sonrası maaşları ve mutlulukları arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki çıktı. Bir başka deyişle akademik zamlı maaşlarını aldıktan sonra mutluluklarında az da olsa bir artış olmuştu, hem de “mutluluğum artmaz” diyen grupta.
Böyle bir zammın mutluluğunu artırmayacağını söyleyenlerin düşüncelerinin birçok sebebi olabilir; örneğin “parayla saadet olmaz” klişesi, sanki sadece zenginlerin başına mutluluklarını engelleyecek olaylar, sağlık sorunları geldiğini sanmak vb. şeklindeki yerleşmiş düşünce kalıpları, parayı küçümsemek, hayal bile edemeyeceği bir kadroya kolaylıkla yerleştiği için maaşından da memnun olmak gibi birçok duygu ve düşünceye sahip olabilirler. Bunlar sadece varsayım, nedenlerini araştırmak gerekir.
GELİR VE YAŞAM KALİTESİ KIYASLAMASI MUTLULUĞU AZALTIYOR
Zengin insanların deneyimlediği duyguları elbette yoksul insanlar da benzer şekilde deneyimliyor. Peki bu duyguları yaşayanların yaşam kalitesini kıyasladığımızda iki grup da aynı oranda üzüntü, psikolojik sıkıntı, geçim kaygısı mı yaşıyor? Örneğin zengin biri gittiği özel hastanede tedavi olmak için haftalarca gün bekliyor mu? Yoksa yoksul insanın sıkıntısına, üzüntüsüne benzer bir duyguyu deneyimlese de tedavisini daha lüks içinde ve hızlı bir şekilde mi oluyor? Bu sorularımın yanıtını bilmeyen yoktur.
Örnek vermek amaçlı üst ve alt gelir grubunun duygularını kıyaslasam da bu gelir kıyaslamasını bireyler yaptığında mutlulukları azalıyor. Şu anda akademisyenler diğer gelir gruplarıyla kendi gelirlerini daha fazla kıyaslıyorlar. Mutluluklarının biraz olsun bu kıyaslamadan etkilendiği ve azaldığı aşikâr. Geçtiğimiz yıl TÜİK’e göre enflasyon yüzde 64,27 idi. Halihazırdaki maaşlarının enflasyon altında erimesinin yanı sıra birçoğunun son yıllarda yapılan zamları da tatmin edici bulmadıklarını tahmin ediyorum. İçinde bulunduğumuz koşullar ve enflasyon, bahsettiğim araştırmamı yaptığım sekiz yıl öncesine göre çok farklı. Maaşlar artmasına rağmen aynı parayla eskisine kıyasla daha az ürün ve hizmet satın alabiliyoruz.
FİYAT ARTIŞ HIZI ENFLASYONA UYUMU ETKİLİYOR
Enflasyonun ülkelerin mutluluğunu nasıl etkilediğini inceleyen mutluluk ekonomisti Bruno Frey, yüksek enflasyonun bireylerin mutluluğunu düşürdüğünü ortaya çıkardı. İnsanlar fiyat artışı beklentisi içindeyse fiyat artışlarına uyum sağlayabiliyorlar, fakat ani fiyat artışları olduğunda uyum sağlayamıyorlar. Sürekli artan fiyatlar nedeniyle kafaları karışıyor, fiyatlar daha fazla ve hızlı değişkenlik gösterdiğinde insanların buna ayak uydurması daha zor hale geliyor.
Ne var ki insanlar fiyatlardaki bu belirsizliği kendi kendine kontrol edebilmek için çeşitli yollar deniyorlar; bütçesine göre belli başlı temel ihtiyaçlarını istifliyorlar ya da taşınır/taşınmaz malları almaya yöneliyorlar, çünkü Türk lirasını ellerinde tuttukça paranın değer kaybettiğinin farkındalar. Bunların ötesinde, bir grup insanın gelecekte gerçekleşecek olan enflasyonun boyutunu önemsemeden hareket etmeleri, alışveriş yapmaları da olası. Şu andaki maaşlarıyla satın alabilecekleri miktarın ileride de aynısı olacağı yanılgısına kapılmaları da olasılıklar dahilinde. Dolayısıyla politika yapıcıların öncelikle enflasyonu dizginlemesi, satın alma gücünü iyileştirmesi ve ciddi bir zam yapması elzem. İnsanların temel ihtiyaçları olan ürünleri fiyatı yükselir diye istifleme, satın alma vb. yöntemlerle kendilerini enflasyondan korumaları mümkün görünmüyor.
Uluslararası birçok bilimsel araştırma kişi başına düşen gelirdeki artışın mutluluğu artırdığı sonucuna vardı. Politika yapıcıların, akademisyenler “enflasyon rakamının üzerindeki bir zam mutluluğumu artırmaz” deseler de zam yaptıklarında daha mutlu olacaklarını yapılan araştırmalardan yararlanarak öğrenmeleri ve uygulamaya koymaları gerekir. Peki nasıl oluyor da bu kadar eğitimli insanlar dahi gelecekteki mutluluklarını ya da para onlara mutluluk getirir mi getirmez mi tam olarak tahmin edemiyorlar. İnsanlar aldıkları tüm kararlarda sandığımız kadar mantıklı davranmıyorlar, genellikle sezgisel hareket ediyorlar, bu da çokça yanıltıyor. Davranışsal iktisatta da insanların gelecekle ilgili kararlar alırken tümüyle mantıklı olamadıkları konu edilir. Bunu bilen politikacıların insanların faydasına olacak kararları alması önemlidir. Politikalar insanların refah düzeyini ve mutluluğunu artırmak için de yapılmalıdır.
*Doç. Dr./ Kırklareli Üniversitesi & Open University of The Netherlands