Zelal Buldan: Gerçeği anlatmak da bir anlamda hak aramaktır

Yönetmen Zelal Buldan ile belgesel sinemayı konuştuk. Buldan, "Doğruyu söyleyenin dokuz köyden kovulduğu ortamda belgeselcilik elbette ki hoş görülmeyecektir. Ezilenin, dışlanmışın sesi olmak nasıl zor bir süreç ise şimdilerde belgesel filmini yapmak da aynı şekilde zordur" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bahçeşehir Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nü bitiren Zelal Buldan, mezuniyet projesi hazırlayacağı sırada bir ikileme düşer. Ya bir kısa film çekecektir ya da bir belgesel hazırlayacaktır. “Belgesel çekmeye karar vererek bu dünyaya girmiş oldum” diyen Buldan, mezun olduktan sonra Londra’da belgesel üzerine master programına kabul edilir ve belgesel dünyası ile daha yakından bir ilişki kurar.

"Babam Hakkında: Katarsis" isimli belgeselin yönetmenliğini yapan Buldan ile belgesel olgusu ile röportaj gerçekleştirdik.

Kavramsal olarak bakıldığında belgesel sinema, diğer sanat dallarına nazaran gerçeğe sadık kalmasıyla öne çıkıyor. Zihninizde belirlemeye başlayan bir fikir belgesele varmadan önce, tıpkı bir ağacın dalları gibi kurmacaya, hayali olana uzanıyordur muhakkak. Bu durum bir sanatçıyı kısıtlamaz mı?

Belgeselin diğer sanat dallarına oranla gerçeğe en sadık kalan olduğu doğru fakat sanatçının kısıtlanması söz konusu değil. Gerçeği bir belgesel ile inşa etmenin birçok yolu vardır, bu yollarda da aynı şekilde keşfedilecek sınırsız sokak vardır ve bu sokakların çoğundan henüz geçilmemiştir bile. Yaratıcılık yolculuğu tam da burada başlar. Gerçeğin dışına çıkmadan, yürünmemiş yollardan yürüyerek bir hikâyeyi sınırsız şekilde anlatmak mümkün.

'TÜRKİYE'DE BELGESEL DENİNCE AKLA HAYVAN BELGESELİ GELİR'

Türkiye’de belgesel sinema pek önemsenmez. Festivallerde geri planda kalır, TV satışı yapılmaz, kaynak yaratmada sıkıntı yaşanır. Kendinizi “üvey evlat” gibi hissediyor musunuz?

Üvey evlat hatta belki de ‘elin evladı’. Belgesel ne yazık ki Türkiye’de istediği konuma gelememiştir. Aslında sadece Türkiye’de değil çoğu yerde durum benzerdir. Son birkaç yıldır dünya genelinde olumlu gelişmeler olsa da Türkiye için henüz gelişme denebilecek adımlar atılmamıştır. Türkiye’de belgesel denince hayvan belgeseli veya popüler kültürü oluşturan bilindik şarkıcı ve oyuncuların biyografik belgeselleri akla gelir. Oysa belgesel dünyası bunlarla sınırlı değildir ve bir kez bu sınırı aşmayı başarabilenler bir daha belgesellerden vazgeçemez.

Bir estetik tercih olarak belgesel için, sinemanın özü, kaynağı diyebiliriz. Zira çekilen ilk filmler belgeseldi. Tarihsel bağlam içinde, belgeselin bugüne ulaşma serüvenini, geçirdiği değişimleri nasıl yorumluyorsunuz? Kendinizi bu gelenek içinde nerede görüyorsunuz?

Sinema tarihindeki gelişmeler bütün alanlara yansımıştır elbet. Belgesel kendi serüveninde bütün bu gelişmelerden pay aldığı gibi kendi içerisinde de çok fazla değişikliğe uğramıştır. İlk belgeseller ile günümüz belgeselleri kıyaslandığı zaman estetik açıdan büyük gelişmeler olmuştur. Belgesel tarihsel bir belge değil bir sanat dalıdır çünkü. Kadrajı ayarlayıp öylece kayıt tutmaz bir belgesel yönetmeni, ‘hikâyeyi nasıl en etkili şekilde anlatırım?’ çerçevesinde dolanır günümüzde. Kendimi bu geleneği derdimi/dertlerimizi anlatmak için bir araç olarak kullanan, belgeselin gerekli kıymeti görmesini yürekten isteyen ve bunun için uğraşan biri olarak görüyorum.

'HEM SOSYAL MEDYADA HEM TELEVİZYONDA BELGESELLE İLGİSİ OLMAYAN İÇERİKLER BELGESEL ADI ALTINDA SUNULMAKTA'

Özellikle sosyal medyada, hazır bilgi veren birtakım Youtube içerikleri belgesel olarak tanımlana geliyor. Bu noktadan yola çıkarak iki ayrı soru soracağız. İlki, belgesel bilgi taşıma aracı mıdır? İkincisi, bu içerikleri estetik olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Belgesel gerçek bir hikâyeyi izleyiciye aktarırken bilgi taşımaya aracı olur fakat bu demek değildir ki bilgi veren her içerik belgesel kategorisinde değerlendirilmelidir. Hem sosyal medyada hem televizyon ekranlarında belgeselle uzaktan yakından ilgisi olmayan içerikler belgesel adı altında sunulmaktadır. Günümüzde özellikle röportaj ve belgesel ilişkisinde bir kafa karışıklığı var. Röportaj belgesel içerisinden kullanılan yöntemlerden sadece bir tanesidir ve sadece röportajdan oluşan videoları belgesel diye adlandırmak belgeseli bilmemek, anlamamaktır.

Belgesel sinema, gerçekle olan doğrudan ilişkisinden dolayı, sık sık egemenlerin hışmına uğruyor. İdeolojik bağlamda bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerçekleri ne anlatmak kolaydır ne de dinlettirmek. İnsanların duymak istemedikleri, kulaklarını kapattıkları, görmezden geldikleri veya görüp de rahatsız oldukları her şey olabilir belgeselde. Doğruyu söyleyenin dokuz köyden kovulduğu ortamda belgeselcilik elbette ki hoş görülmeyecektir. Ezilenin, dışlanmışın sesi olmak nasıl zor bir süreç ise şimdilerde belgesel filmini yapmak da aynı şekilde zordur. Çünkü gerçeği anlatmak da bir anlamda hak aramaktır.

Son günlerde, filmler/diziler yayımlayan çeşitli internet mecralarının daha aktif kullanılıyor olması hasebiyle, birkaç sermayedarın “piyasaya” gireceği konuşuluyor. Bu durum sadece dizi sektörü için değil, sinema sektörü için de heyecan yarattı. Peki, belgesel sinemacılar bunun neresinde? İnternet mecralarından destek alarak iş üretebilmek, geçmişteki üretim koşullarına nazaran sizi özgürleştirir mi? Ne düşüyorsunuz?

Belgesel sinemacılar bunun neresinde diye bakarsak yine sinemanın diğer alanlarına oranla çok olumlu bir tabloyla karşılaşmıyoruz fakat ucundan da olsa yeni platformlarda belgesele açılmış ufak bir alan var. Bu alan ne kadar konforlu ne kadar özgür olur konusunda henüz yolun başında kesin çizgiler çekmek zor. Henüz umutlanabilmemiz için somut örnekler oluşmadı.

Hazırladığınız yeni bir proje var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Pandemi koşullarıyla ülke gündemi birleşince günler genelde kaygılı geçiyor. Siyasi tutsaklar, şiddet gören/öldürülen kadınlar, tutuklanan üniversite öğrencileri, eziyet edilen hayvanlar, yok edilen doğal güzellikler, çevre kirliliği… Gündem hep çok yoğun ve her anlamda sağlıklı kalabilmek çok zor.

Pandemi koşullarında proje üretmek, düşünmek için daha fazla vakit var evet ama çekim aşamasına geçmek çok zorlayıcı. Pandemi süresince planladığım belgesel projelerini gerçekleştirmem mümkün olmadığı için sürecin hafiflemesini beklemekteyim, onun dışında üzerine yoğunlaştığım bir kurmaca uzun metraj çalışmam var. Karakter çalışmalarım bittikten sonra senaryo aşamasına geçeceğim, acele etmeden içime sindire sindire ilerliyorum diyebilirim.