Zeytin gölgesi
İnsanlar birbirlerini isyanlarından tanıyorlar galiba, konuşmadan. Görünmez bir işaret var sanki. Dünyanın neresinde olursa olsun tanıyoruz birbirimizi.
‘Zeytin toplamaya gelir misin?’ demişlerdi. ‘Tamam’ dedim, Uzun zamandır tanıyordum onları, üçüncü birayı bitirmiştik birlikte, daha ne olsun. Başkent Tunus’ta üniversiteye yakın bir bardı. Biranın yanında zeytin veriyorlardı çerez olarak ve ‘Köyde istediğin kadar zeytin' yiyebilirsin demişlerdi. Kaçırılmayacak bir fırsattı yani.
Takrouna’da mola vermiştik, bir zeytin gölgesinde, bir hafta sonra. Güneş yeni yükseliyordu Berberi evlerinin kalıntılarının üzerinden. İki zeytin ağacı daha vardı toplayacağımız bugün ve değiştirmek zorunda olduğumuz bir dünya, yarın. PCOT’lu çıkmışlardı gençler, Tunus İşçileri Komünist Partisi’nden. Buraya gelirken bilmiyordum ama. Garip bir şey bu. İnsanlar birbirlerini isyanlarından tanıyorlar galiba, konuşmadan. Görünmez bir işaret var sanki. Dünyanın neresinde olursa olsun tanıyoruz birbirimizi.
Sonra isyan çıkıyor, yakıyoruz sokakları…
Belki onlar da birbirlerini tanıyorlar. İktidar eteklerinde yaşayanlar, hiyerarşik hiyerarşik bakıyorlar. Polis bakışını biliyorum ben mesela, sabıka kayıtlarını akıtıyorlar gözlerinde ya da bana baktıklarında oluyor bu. Anlıyorlar onları sevmediğimi.
Bizse birbirimizi yara izlerinden tanıyoruz sanırım. Marangozların kesik parmakları gibi, burkulmuş yürek kırığı, rejim çarpması, işkence yanığı. Üç-dört nesil taşıyor bu izleri insan. Mesela işkence görmüşlerin çocuklarında oluyor, mutlaka kalıntısı. Sanki genleri yatırmışlar manyetoya ve hala hızla çeviriyorlar kolu hala ya da askıya alınmış duvarda anne-baba, çocuklar, torunlar, acıya tutunmuş…
-‘Proletaryayı yara-beresinden tanırsınız’ diyordu Marx ama bu başka-
Zerzan, insanların konuşmaya başlamadan önce, ‘Telepati’ gibi bir şeyle anlaştıklarını savunuyordu. ‘Ne zaman mülkiyet ortaya çıktı, düşüncelerimizin etrafını çitlerle çevirdik’ diyordu. Yani yalan söylemek için bulmuştuk konuşmayı. Bence de doğru bu ve bazen, önceden kalma bu yeteneğimizi kullanabiliyoruz hala. Aşk mesela bunlardan biri. Çok rastlamışsınızdır ‘Ben içeri girer girmez senden hoşlanmıştım zaten’ diye bir konuşmayı, bir sevişme sonrası mesela…
Böyle bir şey bizimkisi de. Dünyanın bir sürü tarafında, hiç konuşmadan arkadaşlarımızı tanımamız. Dedim ya üç bira içme zamanı bile çok. İhtiyacımız yok, avuç içlerindeki kader çizgimizi okuyacak falcılara…
Sonra kalktık gölgesinden ağacın, zeytin toplamaya başladık birlikte yine ve dünyayı değiştirmeye devam ediyoruz birlikte, hala…