Zeytin hasadı yaklaşıyor
Eylül ayı sonlarına doğru erken hasatla birlikte geleneksel taş değirmenlerde zeytin sıkan köylülerin emekleri, soframıza misafir olmak için yola çıkar adeta. Bölgeye ve sıcaklık gidişatına göre tercihen Ekim ayından itibaren de salamura veya sele siyah zeytin hasadı belirir ufukta. Ne zaman ki ağaçta yeşil meyve kalmaz ve meyvede yağ oranı en üst düzeye çıkar, işte o zaman yağlık zeytin hasadı vaktidir.
Tepelerin üzerini yağmur damlaları eşliğinde yemyeşil saç örgüleri örtmeye başladığı zaman, anlarım ki yaz mevsimi eriyip gitmiş, yılın en sevdiğim dönemi başlamış.
Ben de sarı ve mavi fondaki Kuzey Ege’de bir kayanın üzerine yerleştiğim gibi, bir yandan pür dikkat sabahın sessizliğine kulak kesilirken, Birhan Keskin’in o ünlü Zeytin Ağacı şiiri eşliğinde seyre dalıyorum en bilge giysilerine bürünmüş hasat mevsimini.
“Madem geldin, uğradın yanıma
yaslan, kavruk gövdem bu.
Yaşım kaç mı? Saymadım ki,
ya da unutmuşum, bağışla.
Bu: bir boşluk: içimde
Yaşamak izi de denir,
Sanki, nice kelebek tozu, içinde.
Çok durdum, hiç gitmedim ben, bu dağ başında
Rüzgâra ağladım bazen,
Bazen derdimin dibini saydım ıssıza.
Yaşlı, durgun bir zeytin oluşuma bakma”
12 bin yıldır zeytin ağaçlarının örttüğü bu bereketli topraklar için sonbahar, hasat mevsimidir. British Museum’ın arşivlerinde M.Ö. 520 yılına ait bir amfora üzerinde resmedilen zeytin hasadından bu yana aktörler, sahipler, çağlar değişti, ama Homeros’tan bu yana, zeytinin insanın burnundan kalbine doluşan o kokusunda değişen bir şey yok.
Türkiye zeytin üretiminde dünya beşincisi; zeytin ihracatında da dördüncü.
Nazım’a hak verircesine öylesine ciddiye alıyoruz ki yaşamayı, yedisinde de yetmişinde de yaşamak yanımız ağır bastığından, ölüme inanmadığımızdan zeytin dikiyoruz, vakti gelince de hasadını yapıyoruz.
Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’unda anlattıkları capcanlı beliriyor gözümün önünde: “erkeklerin uzun sırıkları küçük yapraklı dalları hızla vuruşları ve siyah kıvraklıklarının eteklerini bellerine sokmuş kadınların iki kat eğilerek, soğuktan sertleşen parmaklarla yerden zeytin tanelerini toplayışları”...
İlk olarak, Eylül ayı sonlarına doğru erken hasatla birlikte geleneksel taş değirmenlerde zeytin sıkan köylülerin emekleri, soframıza misafir olmak için yola çıkar adeta. Sonraki dönemde, bölgeye ve sıcaklık gidişatına göre tercihen Ekim ayından itibaren salamura veya sele siyah zeytin hasadı belirir ufukta. Bir işçinin ortalama 60 kilo zeytin topladığı, yaklaşık yüz günlük bir maratondur bu...
Ne zaman ki ağaçta yeşil meyve kalmaz ve meyvede yağ oranı en üst düzeye çıkar, işte o zaman yağlık zeytin hasadı vaktidir. Yere düşmüş zeytinlerin toplanmasından ağaçtan elle toplamaya, mekanik hasada dek zeytincilik tüm marifetlerini gösterir bu aşamada.
Dr. Dilşen Oktay Ertem, bir zeytin üreticisi. Aynı zamanda Gömeç Zeytinciler Derneği Başkanı ve Edremit Körfezi Zeytin ve Zeytinyağı Üreticileri Federasyonu Başkan Vekili.
Kendisinden aldığım bilgilere göre; Balıkesir ilinin Edremit Körfezi olarak bilinen Edremit, Havran, Burhaniye, Gömeç, Ayvalık ilçelerindeki zeytin ağacı sayısı 10 milyona yakın.
Bu rakam tüm Türkiye’deki zeytin ağaçlarının yüzde 6’sına karşılık geliyor.
Zeytine “yeşil altın” da deniyor. Veya Hüsnü Arkan’ın dizelerindeki gibi, “bu bahar yine gelin olacak; omzunda yeşil bir duvak, delice, delice zeytin” diye de sevda sözcükleri fısıldanıyor ağaç dallarına... Sözde, edebiyatta, şarkılarda hangi karşılığı bulursa bulsun, zeytin, tüm teknolojik sıçramalara rağmen, bir ülkenin en büyük ve en hakiki doğal kaynaklarından biri.
Uzmanlar, 2022-2023 yıllarını kapsayan dönemde zeytin hasadının Kuzey Ege’nin yağışlı ve soğuk iklim şartları sayesinde –geçtiğimiz haftalardaki yağışların bir nebze olumsuz etkisine rağmen- genel olarak bereketli geçeceği konusunda hemfikir.
Bu yıl yüksek sıcaklıklar sonucunda Avrupa’da zeytinliklerin kavrulması, İspanya ve Yunanistan başta olmak üzere küresel zeytinyağı arzında aksaklıklara ve rekoltede düşüşlere yol açabilir. İber yarımadasında son 1200 yılın en şiddetli kuraklığının yaşandığı söyleniyor. İtalya’nın Toskana bölgesinden İspanya’ya dek birçok bölgede zeytin üretimi bu sürecin en büyük kaybedenleri arasında.
Zira Avrupa Birliği Kuraklık Gözlemevi’nin Ağustos 2022 Raporu’nda da yansımasını bulan ve Avrupa’yı bu yaz kasıp kavuran kuraklık sonucu tarım ürünleri büyük zarar gördü; lojistikte taşıma maliyetleri hızla artmaya başladı. Rapor, AB’nin neredeyse yarısının kuraklık tehdidi altında olduğunu söylüyor; kuraklık, tarım arazilerinin yaklaşık yarısını da ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Bu durum ise, Türkiye gibi Avrupa’ya yakın, tarım ve gıdada ihracatçı ülkeler açısından büyük potansiyele işaret ediyor.
Dolayısıyla, bu durumda, zeytin talebinin Türkiye’ye kayması mümkün. Bu sektörde 500 bine yakın ailenin geçimini sağladığı düşünüldüğünde, kadim meyve yine binlerce haneye cansuyu olacak.
Ancak, özellikle Edremit bölgesinde önemli bir sorun olan “zeytin sineği popülasyonu”nda artış olduğu ve bunun kalite üzerindeki olası etkileri konusunda uyarılar yapılıyor.
Dr. Ertem, “Zeytin sineği bu bölgenin uzun yıllardır sorunu ancak doğada her şeyin çözümü olduğu gibi bunun da çözümü mevcut. Zeytin sineğinin doğal böceksavarı yarasalar fakat baraj ve maden çalışmaları nedeniyle bu canlıların doğal yaşam alanları yok edilmiş durumda, dolayısıyla doğanın dengesini bozmanın bedelini ürün kalitesiyle ödüyoruz” diyor.
Kuzey Ege’den Marmara’ya, Güney Ege’den Manisa, Akdeniz ve Güneydoğu’ya dek zeytin üretiminde son on yılda ikinci kez en iyi düzeyine geçen sene ulaşan ve bir yılda 2,5-3 milyar dolarlık gelir elde eden, zeytin ağacı sayısı açısından İspanya’nın ardından dünya ikincisi olan Türkiye’de toplam zeytinyağı ihracatımız yıllık 50 bin ton civarında.
Bir yandan da yerin üstündeki zeytin ağacı, yerin altındaki madenden daha değerli mi, tartışması son sürat devam ediyor.
Yirmi yıldır gündemde olan zeytinciliği yok etme planı ve zeytinciliğin idam fermanı olarak bilinen, nam-ı diğer Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına dair Yönetmelik ise bu yıl hepimizin yüreklerini ağzına getirmiş, zeytin sahalarının ağaçları kesmek ve taşımak suretiyle madencilik faaliyetlerine açılması planına karşı Muğla ve Yatağan’dan Denizli’ye dek güçlü bir sivil itiraz doğmuştu.
1 Mart 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğiyle elektrik ihtiyacının karşılanması amacıyla yürütülen madencilik faaliyetleri gerekçesiyle tapuda “zeytinlik” şeklinde kayıtlı alanlarda madencilik faaliyetlerinin yürütülmesine izin verilmişti.
Kanuna aykırı olan bu baskın yönetmeliğe karşı mücadele sürüyor ve zeytin üreticilerinden sivil toplum örgütlerine, sendikalara, hukukçulara dek yapılan açıklamalarla esastan iptali isteniyor.
Ancak, diyor Dr. Ertem, “yetkililer zeytinin stratejik bir ağaç ve onunla ilgili tüm faaliyetlerin de stratejik önemi olduğunu görmezden gelip yasayı değiştirirlerse bu Türkiye’nin ölüm fermanı olur”.
Dolayısıyla, Akdeniz havzasının başka ülkelerinde baş tacı edilen zeytin ağacının, bir nevi “altın yumurtlayan tavuğun”, bizim topraklarımızda gördüğü zulüm bitmiyor.
Halihazırda Edremit Körfezi’nin de içinde bulunduğu Kaz Dağları Bölgesi’nde tarım alanlarının yüzde 78’i madencilik faaliyetlerine yönelik ruhsatlandırılmış durumda. Ruhsat yoğunluğunun dikkat çektiği alanlardan biri ise Edremit Körfezi’nde yer alan Burhaniye ilçesi.
“Bunun anlamı şudur: Eğer herhangi bir maden şirketi bir şekilde işletme ruhsatı alırsa üreticiler üstünde hiçbir hak iddia edemeyip tüm ekosistem (zeytin, diğer bitkiler, yaşayan canlılar ve insan) yok olacak. Toprak, su, hava kirliliği de cabası,” diye dikkat çekiyor Dr. Ertem.
Bölgeye yönelik yoğun göç ve bununla bağlantılı olarak plansız yapılaşma da Edremit körfezinin zeytincilik faaliyetini son dönemde etkileyen bir sorun.
“Bölgenin büyük bir kısmı zeytinlik olduğu için ne yazık ki genelde zeytinlikler imara açılarak beton yığınına hatta bence görüntü olarak mezarlığa benzedi,” diyor Dr. Ertem.
İnsanoğlu, bir nevi bölgedeki zeytin ağaçlarını gözden çıkarıp onun yerine maden çıkaran, binalar diken, sonra da dönüp “sağlığınız için bol bol zeytinyağı tüketin” diye salık veren bir ikiyüzlülüğe bürünmüş gibi...
Ne korkunç bir durum ki, Edremit Körfezi’nde 25 yılda yaklaşık binlerce zeytin ağacı inşaatlara kurban edildi.
Dr. Ertem’e göre, zeytin ağaçlarının bölgedeki potansiyelini daha “yaratıcı” projelerle katma değere dönüştürmek mümkün. Yani salt zeytini şişeleyip üzerine etiket basarak piyasaya sürmenin ötesine geçen, çağın ritmine uygun adımlar atılmasını öneriyor.
Bu açıdan, tüm dünyada zeytin ve zeytinyağı talebinin arttığı bir dönemde, İtalya, İspanya, Tunus, Hırvatistan gibi üretici ülkelerde olduğu gibi “oleo-turizm” denen zeytin ve zeytinyağı turizmine yatırımlar yapılabilir; bu konuda teşvikler gündeme gelebilir.
Bir diğer deyişle, “emeklilik hayalini” gerçekleştirmek için Edremit bölgesinde küçük bir zeytinlik satın alıp, averaj bir kalitede yağ üreten ve eşe dosta hediyelik olarak gönderen üreticilerle sınırlı tutulamayacak türden çok büyük bir potansiyelimiz var.
Ama burada da öncelikler devreye giriyor: ay sonunu kurtarmaya dönük kısa vadeli ekonomik çıkarlar mı, uzun vadeli stratejik projeler mi?
Veya zeytin bahçelerine entegre yerel mimari eşliğinde konaklama, gözünü uçsuz bucaksız zeytin ağaçlarının süslediği bir panoramaya açma, kahvaltısını bahçeden topladığı domates ve dikenli salatalıklarla yapma gibi birçok ayrıntıyı barındıran alternatif turizm çeşitlemelerini denemeye var mıyız?
Zeytin rotaları üzerindeki köylerin yılın her dönemi kalkınması ve güzelleşmesi için sihirli değneklerimizi kuşanacak mıyız?
“Biz de ülkemizdeki anıt ağaçları turizm için daha etkin kullanabiliriz ancak Türkiye’de böylesi kültürel miraslar kısa vadeli çıkarlar uğruna heba ediliyor,” diyor Dr. Ertem.
Edremit Körfezi Zeytin ve Zeytinyağı Üreticileri Federasyonu; 6 ilçenin üretici derneklerini (Edremit, Havran, Burhaniye, Gömeç, Ayvalık, Küçükkuyu Zeytin Üretici dernekleri) tek bir çatı altında bir araya getirdi ve maliyetleri düşürmek, birlikte hareket ederek seslerini yetkililere duyurmak için çeşitli çalışmalar yapıyor.
Ayvalıklı ziraat mühendisi, zeytin çiftçisi ve zeytin ve zeytinyağı üreticisi Zeynep Kürşat-Alumur ile yaptığım görüşmede ise Ayvalık yöresinden oldukça ilginç bilgiler paylaşıyor:
“Meramızdaki ağaçların hepsi, yabani zeytin ağacı olan delice zeytin ağaçlarından aşılanmış ağaçlar. Sahip olduğumuz bu somut bilgi, onların çekirdekten yetişmiş olduklarına işaret ediyor ve bu durum bile başlı başına çok kıymetli ve hayranlık uyandırıcı. Çok muhtemel olarak kuşlar, zeytin çekirdeklerini, onların ideal yaşam koşullarını bulacakları bu topraklara taşıdılar. İnsanın kendi çabasıyla gerçekleşmesi oldukça zor olan çekirdekten fidan üretim yöntemi, doğanın dokunulmamış, kendi mükemmel işleyişi sonucunda, yüzyıllar içerisinde bir zeytin ormanını, milyonlarca çekirdekten oluşturuveriyor. Gerçekten de insana sadece, ona büyük saygı ve hayranlık duymak kalıyor olmalı.”
Dolayısıyla, Kürşat-Alumur’un da söylediği gibi, Ayvalık’ı kaplayan zeytin ormanları, aslında yüzyıllar boyunca çekirdekten fidana ve fidandan ağaca büyüme sürecinin ardından ortaya çıkan doğanın bir mucizesi aslında...
Yüzyıllar önce, Ayvalık’ta yerleşik hayata geçen ve çiftçilik yapmaya başlayan halk, bu ağaçlardan daha verimli ürün alabilmek adına, bu delice zeytin ağaçlarını aşılamış. Dolayısıyla, zeytincilik yasasındaki ani değişikliklerle yok edilemeyecek kadar büyük bir biyo-çeşitlilik ve yüzyıllara uzanan bir emek söz konusu. Bu da bölgeyi ticari faaliyetlere açmak şöyle dursun, çok daha güçlü bir yasal koruma kalkanını gerektiriyor.
Kürşat-Alumur, bölgede bir süredir iklim değişikliğinin etkilerini hissettiklerinden söz ediyor. Ancak bu sene mahsulün iyi olacağını da söylemeden geçmiyor.
“Ancak meyveler, yağlandıkları büyüme döneminde yağmura çok ihtiyaç duyuyorlar. Bölgeye birkaç hafta önce düşen yağmurdan maalesef meramız faydalanamadı. Eylül ayı sonuna kadar meramızın alabileceği yağışlar rekoltemizi önemli ölçüde etkileyecek ve belirleyici olacak,” diyor.
Bu hasat döneminde Ayvalık bölge halkı için bir başka heyecan kaynağı daha var.
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne 2017 yılında “endüstriyel miras” başlığı altında kabul edilen Ayvalık’ın ismi son dönemde sadece dizilerle, meşhur Ayvalık tostuyla, meyhaneleriyle veya restore edilen eski Rum evleriyle değil uluslararası düzeyde prestijli film, tiyatro ve müzik festivalleri ile duyurulurken, bölgenin endüstriyel mirasına yeni bir katkı sunulacak.
Ayvalık Zeytinyağı Endüstri Müzesi, Kürşat Zeytincilik tarafından önümüzdeki sonbahar-kış döneminde kapılarını turistlere ve zeytinseverlere açacak.
“Büyük dedemiz ve ailesinin 1923 senesinde Girit’ten Ayvalık’a geldikleri zaman kurdukları ve zeytinlerini işledikleri zeytinyağı fabrikaları, seneler süren özverili renovasyon çalışmaları sonucunda yenilendi ve çalışır duruma geldi. Ailemizin bu işliği, müzemizin kapalı alanında sergileniyor olacak. Müzemiz, Ayvalık zeytininin doğal ve kültürel miras geleneğini koruma, onu tanıtma ve geleceğe taşıma amacıyla kurulan, yaşamın ilk gününden beri ayakta olan zeytin ağacına, günümüzde hak ettiği değeri vermek adına, onu tanıtmayı ve koruyarak geleceğe taşımayı misyon edinen ve endüstriyel mirasın taşıyıcısı olmayı hedefleyen özel bir müze. Ayvalık Zeytinyağı Endüstri Müzesi’nde, zeytin ağacının fizyolojisi ve tarihinden, üretimine, depolama yöntemlerinden, Ayvalık yerel tarihine kadar geniş kapsamda koleksiyon ve içerik yer alacak,” şeklinde açıklıyor Kürşat-Alumur.
Kendisi, Ayvalık yöresinde ailesinden kalan zeytin ağaçlarına o kadar gönülden bağlı ki, büyük dedesinin bizzat diktiği ağaçların yerlerini bile avcunun içi gibi biliyor ve an geliyor tüm çocuksuluğu ve doğa sevgisiyle asırlık ağacın gövdesine muzipçe sarılıp dilekler diliyor.
Ayvalık aşığı yazar-çevirmen Ahmet Yorulmaz, “Ayvalık’tan, Cunda’dan” kitabında insanları ikiye ayırır: “Ayvalık'ı görüp ona bağlananlar, ondan vazgeçemeyenler... Bir de henüz Ayvalık'ı görmemiş olanlar ama yolu bir gün mutlaka Ayvalık'a düşecek olanlar...” Peki, siz kendinizi nasıl tanımlardınız?