Zirvelerden geriye kalan

Hakkında çok konuşulan Erdoğan-Biden görüşmesiyle beraber, G7, NATO, ABD-AB ve Biden-Putin zirveleri geride kaldı. Arkaya yaslanıp sakin kafayla değerlendirme yapmanın tam zamanı.

Google Haberlere Abone ol

Hakan Okçal

ERDOĞAN-BİDEN GÖRÜŞMESİ

Bu buluşma hakkında en çok akılda kalan Erdoğan’ın “24 Nisan hamdolsun gündeme gelmedi” sözü oldu. Toplantı öncesi kamuoyuna verilen sözlere ve Bahçeli’nin zehir zemberek açıklamalarına rağmen bu konunun gündeme getirilmemesi çok anlamlı. Her alanda sıkışan AKP iktidarının tünelden çıkışı ABD ile uzlaşmada aradığının bundan daha somut bir kanıtı olamazdı. Tek karar verici, görüşmede suları köpürtüp, yararı olmayacak bir çatışmanın içine girmek istemedi. Bu davranışın nasıl tevil edileceğini kirli çamaşırları bir bir ortaya saçılan özel gelirli medya borazanları düşünecek artık. Bu tevil gayretinin en güzel örneğini havuz medyasının vazifeşinas bir yazarı geçenlerde verdi bile. Görüşme “hamdolsun” o kadar olumlu geçmiş ki, bu konunun açılmasına gerek bile duyulmamış. Bakalım muhafazakâr taban ve milliyetçi ortak bu trajikomik yorumu nasıl satın alacak. Ancak şimdiden bu cenahtan birtakım homurtuların gelmeye başlaması, bu meselenin “hamdolsun” uzun süre gündemde kalmaya devam edeceğine işaret ediyor. Buradaki ince çizgi, eleştirilerin şovenizm hattının ötesine geçmemesi.

Bakalım necip muhalefet bu inceliği gösterebilecek mi?

Erdoğan, görüşmeden sonra ABD ile her konuda anlaşma ve işbirliği zemini bulunduğunu söyledi. Bunun, ABD’nin NATO ve ikili düzlemde verebileceği her türlü göreve talip olunacağından başka bir açıklaması olamaz herhalde. Nitekim şimdiden Afganistan’da ABD’nin ve NATO’nun çekilmesinden sonra Kabil havaalanının korumasını üstlenmeye talip olduk bile. Geçen haftaki yazımızda Afganistan ve Karadeniz’de Türkiye’ye verilmek istenen sorumluluklara karşı dikkatli olunmasını gerektiğini belirtmiştik. Tarihte Afganistan bataklığına girip de buradan darbe almadan çıkabilen hiçbir güç olmadı. Yakın tarihte Ruslardan sonra, şimdi de Amerikalılar müttefikleriyle beraber Afganistan’dan binlerce kayıp bırakarak geri çekiliyorlar.

Taliban kabul etmediği sürece bizim orada olamamamız lazım. Ama kıymetli yalnızlığın gözü kör olsun. En azından böylesine riskli kararlar alınırken TBMM’de tam bir mutabakat aranmalı. Bazıları, üstlenilmek istenen Afganistan misyonunu Türkiye’nin Kore savaşına katılımına benzetiyor. Türkiye’ye Batı ittifakının kapılarını açan Kore savaşına katılım kararı TBMM’de oybirliğiyle alınmıştı. Bugün ne toplum içinde, ne de Meclis'te böyle bir mutabakat var. Ama iktidarın oylarıyla kuyuya bir kere taş atılırsa o taşı kuyudan çıkarmak o kadar kolay olmayacak.

Karadeniz, Afganistan’dan daha da tehlikeli. Afganistan’da tehlike Taliban’dan gelirken, Karadeniz’de Rusya’yı karşımıza alacağız. Hedefte de bir askeri birlik değil, tüm ülke olacak. Bu geleneksel Türk dış politikasından radikal bir kopuş anlamına gelir. Karadeniz en son bizi Birinci Dünya Savaşı'nın girdabına soktu, unutulmasın. Cumhuriyet yönetimleri, en koyu NATO’culuk yaptıkları dönemlerde dahi dış politikada Karadeniz’i bir çatışma alanı haline getirmemek için her türlü gayreti gösterdiler. Şimdilerde değeri bilinmeyen Montrö anlaşması bunun için elimizdeki en önemli dış politika enstrümanıdır. Montrö’yü tartışmaya açmak, hele Karadeniz’i kendi elimizle, bizim de parçası olacağımız bir çatışma alanı haline getirmek Pandora'nın kutusunu açmak anlamına gelir. Ukrayna’ya verilen güvenceler doğrultusunda alınacak bir NATO kararının uygulayıcısı veya koç başı haline gelmemek lazım.

Karadeniz’de Türk dış politikasının temel ilkelerinden ayrılmanın, Araplar arası çatışmalara taraf olmama ilkesinden ayrılmakla kıyaslanamayacak ölçüde zararı olur.

Görüşmede Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemleri konusunda tarafların duruşlarını değiştirmedikleri ifade ediliyor. Acaba gerçek durum bu mu? Televizyonlara yansıyan görüntülere bakılırsa baş başa yapılan görüşmenin zaptının tutulmadığı kesin gibi gözüküyor. Zira toplantıya Cumhurbaşkanı ve çevirmen olarak Türk-ABD ikili ilişkilerinin gündemine ne ölçüde hâkim olduğu kuşkulu Merve Kavakçı’nın kızından başka katılan olmadı. Artık alışkanlık haline gelmiş bu garabeti bir yana bırakırsak, ABD tarafı bilgi vermedikçe, içeride ne görüşüldüğü hakkında Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından başka bir elimizde başka bir kaynak olmayacak. Erdoğan’ın basın toplantısında sarf ettiği, savunma konularının ilgili bakanlar tarafından müzakere edileceğine ilişkin sözleri aslında bu konuda önemli bir ipucu veriyor. Biden toplantının çok olumlu geçtiğini ifade ettiğine göre, ABD için görüşmenin en önemli gündem maddesi olan S-400’ler konusunda tatmin edici bir sonuç aldığı kolayca tahmin edilebilir.

Şu anda S-400’ler aktive edilmeden, hangarda duruyorlar. S-400’ler uykuya yatırılalı çok oldu. Kimsenin de onları uyandırmaya niyeti yok. Türk teknik personeline eğitim vermek için gelen Rus uzmanlar evlerine yollandı. Yeni S-400 alımı yapılmayacak. CAATSA yaptırımları da yerinde duruyor. Dolayısıyla mevcut durum ABD’yi tatmin eder. Yukarıda belirtilen tarafların değişmeyen duruşları budur. Bakanlar arasında yapılacak müzakereler CAATSA yatırımlarının kaldırılması, F-35 projesine geri dönüş, Patriot alımı, helikopter ihracatına izin verilmesi gibi Türkiye’nin talepkâr olduğu konularda olabilir. Olası müzakerelerde ABD’nin yeni taviz talepleriyle karşılaşılırsa sürpriz olmasın.

Macron ve Miçotakis’le yapılan görüşmeler, Biden’la yapılan görüşmenin tamamlayıcıları olarak görülebilir. Macron’la yabancı savaşçıların Libya’dan çekilmesi konusunda anlaşılırken, Miçotakis’le de Ege ve Doğu Akdeniz’de çatışmalardan kaçınılması ve bu yaz aylarının barış ve huzur içinde geçmesi konusunda mutabakat sağlandı. Bunlar ABD’nin NATO uyumu için Türkiye’den beklediği konulardı. Türkiye NATO zirvesi marjında yapılan görüşmelerde, NATO yolunda yürüyeceğini teyit ettiği gibi, Afganistan’da ileri karakol olma sorumluluğunu üstlenmeye hazır olduğunu dosta düşmana duyurdu. Örnek bir NATO üyesi olarak geri döndüğümüzü teyit ettik. İşin özeti budur.

BIDEN’IN KATILDIĞI ZİRVELER

Cornwall G7, NATO ve AB ile Brüksel ve Putin’le Cenevre zirveleri Biden için tam bir diplomasi maratonu oldu. Yaşı 80’e merdiven dayayan Biden için Rus televizyonu ‘uçağın merdivenlerinden düşmeden inmesi başarı oldu’ diye alay etse de, Biden hem fiziki olarak, hem de zihni melekeleri bakımından formda olduğunu ortaya koydu. G7, NATO ve AB zirveleri Amerika’nın global rolüne geri dönerek “hür dünyanın liderliğini” yeniden üstlendiğini, hasar gören transatlantik bağların onarıldığını sembolik olarak ilan etti. Biden G7’den ve NATO’dan istediğini aldı.

Çin hakkında bu zirvelerde yapılan açıklamalara bu ülkenin Londra ve Brüksel temsilciliklerinden anında cevap geldi ama, bu açıklamalar dikkatleri bir kez daha doğudan yükselen tehdit/meydan okumaya çekmekten başka işe yaramadı. Xi Jinping’in sempati atılımı işe yaramadı. NATO’nun Avrupalı üyeleri Çin konusunda ABD’nin dümen suyuna girme konusunda istekli olmasalar da, Çin artık Avrupa’nın da gündeminde. Avrupalılar bu mesele Amerika’yı ilgilendirir, biz çıkarlarımız ne gerekiyorsa onu yaparız deme kolaylığına sahip değiller artık.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg bir adım daha ileri gitti, Çin’in NATO için her alanda bir sorun haline geldiğini belirtti. NATO müktesebatı açısından Çin “alan dışı” bir konu değil artık. Bir zamanlar Bosna, Kosova, Afganistan ve Libya için NATO’da yapılan alan dışı tartışmalarının bu kez olmaması çok çarpıcı. NATO 2021 Brüksel zirvesiyle global bir misyon üstlenmiş oldu. Bu önemli bir dönüm noktası sayılmalı. NATO, her durum için yaratıcı söylemler bulmakta hiçbir zaman eksiklik çekmemiştir. Mesele zirve deklarasyonundaki söylemin içinin nasıl doldurulacağı.

G7 zirvesinde Çin’in “Kuşak ve Yol” projesine karşı, alternatif sunmak için ihtiyaç duyan ülkelerin altyapı yatırımlarına kaynak sağlamak üzere 100 milyar dolarlık bir fon oluşturulması, Çin’in ayırdığı kaynakların yanında sivrisinek vızıltısı gibi kalmış olabilir. Ama bu fona şimdiden Hindistan ve Güney Afrika gibi ülkelerin ilgi duymaları, girişimin ses getireceğini gösteriyor.

Çin ortaya çıkana kadar Dünya Bankası ve ikili fonlara mahkûm kalan gelişmekte olan ülkelerin, Çin rekabetinden yararlanarak daha uygun şartlarda kredi bulabilecek olmaları, rekabetin yararını göstermesi bakımından ibret verici.

Biden’la beraber önümüzdeki yıllarda Çin’e karşı Batı’nın daha örgütlü bir duruş sergileyeceğini göreceğiz. Çin’in yumuşak karnı olan Sincan, Hong Kong ve Tibet’teki insan hakları ihlallerinin yanı sıra, Huawei ve ZTE gibi Çinli iletişim ve bilgi teknolojileri şirketlerinin engellenmesi, Covid salgınının kaynağıyla ilgili olarak projektörlerin bu ülkenin üzerine tutulmasıyla Çin’in üzerindeki baskılar artacak. Kartlar yeniden karılmıyor ama oyuncular masada yerlerini daha kararlı şekilde alıyorlar. Oyun uzun süreceğe benziyor.

BIDEN-PUTIN ZİRVESİ

Biden-Putin zirvesi 4-5 saat sürmesi beklenirken, 2,5 saatte son buldu. İlk başta bu durum liderlerin anlaşamadığı şeklinde yorumlandıysa da, her iki lider görüşmelerin olumlu geçtiğini söyleyerek yüreklere su serptiler. Bununla da kalmadılar, birbirlerinin kişiliklerini, sanki kısa süre önce birbirlerine ağır suçlamalar yöneltmemişler gibi, överek dinleyenleri şaşırttılar.

Zirvenin ilk olumlu sonucu, geri çekilen Büyükelçilerin karşılıklı olarak kısa sürede görevlerine dönecek olmaları. İki ülke ayrıca, tutuklu casusların iadesi konusunu da görüşecekler. Stratejik nükleer silahların kısıtlanması konusundaki START-3 silahsızlanma müzakereleri de yakında başlayacak.

Putin ve Biden iki büyük nükleer güç olarak dünyada stratejik istikrarın korunması konusunda üzerlerine düşen sorumluluğun bilincinde olduklarını ifade ettiler. Bu çok olumlu bir yaklaşım. Putin, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine, gerektiğinde destek verebileceklerini dahi basın toplantısında belirtti. Bunlar zirve görüşmesinin olumlu notları.

Biden basın toplantısında, Rusya için esas meselenin 10 bin kilometrelik ortak bir sınıra sahip olduğu Çin’in çok yakında hem dünyanın birinci ekonomisi, hem de en büyük askeri gücü haline gelecek olması olduğunu öne sürerek, Rusya’nın çıkarları gereği ABD ile çatışma içinde bulunmaması gerektiğini vurguladı. Geçen haftaki yazımızda 1970’lerden bu yana Henry Kissinger’in ortaya koyduğu dış politika ilkeleri uyarınca ABD’nin, Rusya ile Çin arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak bu iki ülkeyi ayrı kamplarda tutmaya çalıştığını hatırlatmıştık. Bunu Amerikan kurulu düzeninin en deneyimli siyasetçilerinden biri olan Biden’dan daha iyi bilecek bir yetkili olamaz.

Biden’ın basın toplantısındaki sözlerinden hareket edersek, insan hakları, demokrasi ve siber güvenlik konuları ABD-Rusya ilişkilerinde özel bir önem ve öncelik taşıyacak.

ABD’ye Rusya’dan yapıldığı iddia edilen siber saldırılar konusu komisyona havale edildi. Rusya ispatı son derece zor olan bu meselede rahatça top çevirebileceğini biliyor. Biden, Putin’le kritik alt yapıya siber saldırıların engellenmesi konusunda mutabık kaldıklarını söyledi. Verilen sözler tutulursa dünya daha güvenli bir yer haline gelebilir. Tutulmazsa, Biden’ın açıklamaktan kaçınmadığı gibi, Rusya’ya ABD’den mütekabil siber saldırılar gelecek.

Gelişen teknolojiyle beraber, savaşların araç ve metodları da değişiyor. Umarız böyle bir sonuçla karşılaşmayız.

Biden Rusya’daki insan hakları ihlallerine göz yumamayacaklarını, özellikle şu anda hapiste bulunan Alexey Navalni’nin hayatına kastedilirse bunun ilişkileri ciddi şekilde etkileyeceğini vurguladı. Rusya’ya bu şekilde yaklaşan Biden’ın Türkiye’ye farklı bir muamelede bulunacağını bekleyen varsa hayal kuruyor.

Basın toplantısında ABD’li medya temsilcileri keskin sözlerle Putin’i insan hakları ve demokrasi ihlalleri konusunda sıkıştırmaya çalıştılar ama kırk yılın kurdu, eski KGB ajanı Putin pek oralı olmadı. ‘Bizi suçluyorsunuz ama Amerika’da olan bitenlerden ne haber’ (whataboutism) diye sorarak salvoları savuşturmasını gayet iyi bildi. Her şeye rağmen Putin’e bu tür soruları dinleme olgunluğunu göstermesinden dolayı küçük bir kredi vermek lazım.

Bunu yapamayanlar da var.

*Emekli Büyükelçi