Zühtü Arslan'dan Yargıtay'a 'Can Atalay' tepkisi: AYM son sözü söyledikten sonra herkes uymak zorunda
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Can Atalay kararına uymaması hakkında, "Anayasa Mahkemesi kararının icra edilmemesinin hiçbir şekilde gerekçesi olamaz" dedi.
DUVAR - Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, AYM'nin Can Atalay'a ilişkin verdiği hak ihlali kararlarına Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından iki kez uyulmamasına ve Yüksek Mahkeme hakkındaki ithamlara tepki gösterdi.
AYM'nin Can Atalay hakkında verdiği ikinci hak ihlali kararına da direnen Yargıtay, AYM’yi "juristokrasiyi andırır şekilde yorumla Anayasa hükümlerini uygulanamaz hale getirmekle" suçlamıştı.
Yüksek Mahkeme'de staj gören hukuk fakültesi öğrencileri için düzenlenen sertifika töreninde konuşan Zühtü Arslan "Anayasa Mahkemesi kararının icra edilmemesinin hiçbir şekilde gerekçesi olamaz. Bazı kararlara uyulmaması bireysel başvuru hakkını zedelemektedir" ifadelerini kullandı.
'AKLINIZA İPOTEK KOYMALARINA İZİN VERMEYİN'
Konuşmasında, hukuk devletinin niteliksel boyutunda akıl, ahlak ve adalet olmak üzere üç temel kavramın bulunduğunu, aklın vesayet altında olmamayı ve özgürlüğü zorunlu kıldığını söyleyen Arslan, öğrencilere “Aklınızı paslandırmayın. Başkalarının sizin yerinize düşünmesine ve aklınıza ipotek koymasına asla izin vermeyin. Size dayatılan ambalajlanmış doğruları değil, sorguladığınız ve muhakeme süzgecinden geçirdiğiniz doğruları tercih edin. Kısacası fikriniz ve vicdanınız hür olsun” diye seslendi.
'İNSAN KALMAK ADALETİ SAVUNMAYI GEREKTİRİR'
Arslan, akıl sahibi ve özgür olmanın aynı zamanda ahlaki ilkeleri benimsemeyi gerektirdiğini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:
“Bu bağlamda en temel ahlaki ilke, yine Aliya’nın ifadesiyle, 'insan olmak ve insan kalmak’tır. İnsan olmak, kendimize hak gördüğümüzü başkası için de hak olarak görmeyi, kendimize yapılmasını istemediğimizi başkalarına reva görmemeyi gerektirir. İnsan olmak insanı amaçlarımızın ya da menfaatlerimizin aracı olarak değil, onu kendi içinde amaç ve kendinde değer olarak kabul etmeyi gerektirir. İnsan olmak, bizden farklı olanı da insan olarak kabul etmeyi gerektirir. İnsan kalmak zor zamanda adaleti savunmayı ve hakkı tutup yüceltmeyi gerektirir.”
'BİREYSEL BAŞVURU HAKKI ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIM'
Arslan, konuşmasında adaletin söz değil davranış, söylem değil eylem meselesi olduğunu ifade ederek bunun da her şeyden önce vesayet altında olmayan bir aklı ve kirlenmemiş hür bir vicdanı gerektirdiğini vurguladı.
“İnsanın temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının adaletin ete kemiğe bürünmüş hâlidir” diyen Arslan, Türkiye'de bu konuda atılmış en önemli adımlardan birinin bireysel başvurunun kabul edilmesi olduğunu söyledi. Arslan, anayasa koyucunun biri ilkesel, diğeri de pratik olmak üzere iki temel gerekçeyle bireysel başvuruyu kabul ettiğini belirterek "İlkesel gerekçe temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması, bu konudaki standardın yükseltilmesiydi; pratik gerekçe ise hak ihlali iddialarının ülke sınırları içinde ele alınmasını sağlamak, bu suretle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ülkemiz aleyhine yapılan başvuru ve verilen ihlal sayısını azaltmaktı" dedi.
Bireysel başvurunun yaklaşık 12 yıldır uygulanmasının sonucunda bu iki hedefin de önemli ölçüde gerçekleştiğini aktaran Başkan Arslan, bireysel başvuruyla birlikte Anayasa Mahkemesi'ne özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonu yüklendiğini, bu misyonla Anayasa Mahkemesi'nin hak eksenli bir yaklaşımla bireysel başvuruları inceleme görevini en iyi şekilde yerine getirmenin gayreti içinde olduğunu belirtti.
'BAZI KARARLARA UYULMAMASI BİREYSEL BAŞVURU HAKKINI ZEDELEMEKTEDİR'
Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararlarının uygulanması konusunda genel olarak bir sorun bulunmadığını, bununla birlikte istisnai de olsa bazı kararlara uyulmamasının bireysel başvuru hakkını zedelediğini dile getirerek sözlerine şöyle devam etti:
“Anayasa Mahkemesi'nce verilen ihlal kararlarına uyulmamasının gerekçesi olarak sunulan iki hususa kısaca değinmek ve size öğretilenlerin doğru olduğunu göstermek isterim. Birincisi, adli ve idari yargı sisteminde nihai ve bağlayıcı kararları verme yetkisinin ilgili yüksek mahkemelere ait olduğu, dolayısıyla kesinleşmiş kararları ortadan kaldırmaya yönelik ihlal kararları verilemeyeceği ileri sürülmektedir. Açıkçası bu görüşün anayasal veya yasal hiçbir dayanağı olmadığı gibi bireysel başvuru kurumunun doğasıyla da bağdaştığı söylenemez.”
'UYUŞMAZLIĞI KARARA BAĞLAMA YETKİSİ ANAYASA MAHKEMESİ'NE VERİLMİŞTİR'
İhlal kararlarına uyulmamasına bir gerekçe olarak 'yorum farklılığının' da gösterilmekte olduğunu belirten Arslan “Elbette, yüksek mahkemeler dâhil kamu gücü kullanan tüm organlar Anayasa’yı yorumlama yetkisine sahiptir. Dahası kamu gücü kullanan tüm organlar anayasal ve yasal hükümlere uygun olarak karar vermek durumunda olduklarından doğal ve zorunlu olarak Anayasa’yı yorumlamaları gerekebilmektedir. Ancak bu yorumların yol açtığı uyuşmazlıklar norm denetimi veya bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne taşındığında Anayasa’yı nihai ve bağlayıcı şekilde yorumlayarak uyuşmazlığı karara bağlama yetkisi Anayasa Mahkemesi'ne verilmiştir.” ifadelerini kullandı.
'KATILMASAK DA BUNA UYMAK ZORUNDAYIZ'
Başkan Arslan Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğunu, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri, kısacası herkesi ve her kurumu bağladığını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:
“Anayasa Mahkemesi, bir konuda karar verdikten ve son sözü söyledikten sonra katılmasak da buna uymak zorundayız. Bir yargı kararına katılmamak farklı, ona uymamak farklıdır. Birincisi meşru, ikincisi ise meşru değildir. Unutmayalım ki mahkeme kararları hatasız veya doğru olduğu yahut beğendiğimiz için değil, mahkeme kararı olduğu için uygulanmak zorundadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin nihai ve bağlayıcı kararından sonra artık mahkemeler ya da anayasal organlar arasında ortaya çıkabilecek görüş, yorum veya yaklaşım farklılıkları sadece eleştiri konusu olabilir. Ancak bu farklılıklar Anayasa Mahkemesi kararının icra edilmemesinin hiçbir şekilde gerekçesi olamaz.”
'EN TEMEL HUKUK MANTIĞIYLA BAĞDAŞTIRILMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR'
Anayasa ve kanunlarda uyuşmazlıkların nasıl karara bağlanacağının belirtildiğini dile getiren Arslan “Bu çerçevede anayasal uyuşmazlıklar söz konusu olduğunda Anayasa Mahkemesi'nin konumu uyuşmazlığı çözen karar mercii iken diğer kamu makamlarının konumu uyuşmazlığın tarafı olmaktan ibarettir. Herhangi bir yargısal uyuşmazlıkta tarafların yorumunun uyuşmazlığı çözen mahkemenin yorumundan üstün olduğu düşünülemeyeceği gibi bunun en temel hukuk mantığıyla bağdaştırılması da mümkün değildir” dedi.
Zühtü Arslan konuşmasında Anayasa’nın hiçbir kurum veya kişiye Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını Anayasa’ya uygunluk konusunda denetleme görevi vermediğini ifade ederek Anayasa ve kanunların açık hükümleri karşısında Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasının hiçbir gerekçesinin ve geçerliliğinin olamayacağını vurguladı. Arslan konuşmasının devamında bireysel başvuruda verilen ihlal kararlarına uyulmamasıyla verilen zararın sadece başvurucuların haklarından mahrum bırakılmasıyla sınırlı olmadığını belirterek ihlal kararlarının icra edilmemesinin aynı zamanda Türkiye için büyük bir kazanım olan bireysel başvuru yolunu etkisiz kılabilecek nitelikte vahim bir olay olduğunu da söyledi.
'KURALSIZLIK GİRDABINA SÜRÜKLEYECEK...'
"Anayasal kurumların meşruiyetini zedeleyecek, ülkeyi hukuktan uzaklaştırıp kuralsızlık girdabına sürükleyecek ve her açıdan herkese zarar verecek keyfî tutum ve davranışlardan kaçınmanın ortak sorumluluk olduğunu" belirten Arslan “Aklıselimle hareket ederek ihlal kararlarının etkili icrası dâhil tüm meselelerimizi sadece hukuk zemininde kalmak suretiyle çözmek zorundayız” dedi. (HABER MERKEZİ)