Zweig, Benjamin ve satranç otomatı

Stefan Zweig'in Satranç adlı romanı, Zehra aksu Yılmazer'in çevirisiyle İş Bankası Kültür yayınları tarafından yayımlandı.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

“Satranç” novellası bize New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yaşananları anlatıyor. Çeşitli geri dönüşler, birinci şahıs anlatıcının hayatında Almanya'nın Avusturya'yı işgali öncesinde ve sırasında yaşananlara dair ipuçları veriyor. Birinci şahıs anlatıcının yanı sıra, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic ve yetenekli rakibi Dr. B.'nin yanı sıra maceracı ve gözüpek zengin McConnor da gemidedir. Hepsi satranç oyunu sayesinde tanışır.

“Bu satrancı son defa denediğim andır.” Mauma satrançbaz (satranç oyuncusu) Dr. B., oyunu kazanabilecek iken yere yığılır ve oyunu bırakır. Dünya satranç şampiyonuna karşı yeteneğin yetersizliğinden  dolayı değil, satranca olan manik bağlılığından dolayı başarısız olur. Nazi rejimi altında Viyana'da hücre hapsindeyken kendini satranca kaptırmış ve bu çeşit soyut düşünmeyi öğrenmişti. Bilinçli yada bilinçsiz olarak, satranç oyununun hamlelerini korku başta olmak üzere tecridin diğer tüm duyguları ile birlikte öğrendi. Neredeyse her hamle o dönemden farklı bir duyguyu tetikledi. Dr. B., Stefan Zweig tarafından mürekkebe alınmış ve Nazilerin çizmesi altında ezilmiştir.

Bu metin Stefan Zweig ve Walter Benjamin'in son dönem eserlerine bir girizgah niteliğindedir. Bu eserleri anlamak için gerekli olan mefhumları da açıklamaya girişeceğim bu yazıda.

Bir figürün kendi yaratıcısına ne ölçüde benzediği, yaratıcının yazma sanatı ile satranç oynama sanatını ne ölçüde eşitleyebileceği, Stefan Zweig'ın “Satranç” adlı eserini bitirdikten birkaç ay sonra kendi hayatına son verdiğine dair bir başka biyografik bilgide yatmaktadır. Yaşamın tek belirtisi yazmaksa, o halde edebiyat ne zaman edebiyattır ve yaşam ne zaman yaşamdır?

Satranç, Stefan Zweig, Çevirmen: Zehra Aksu Yılmazer, 64 s., 2023

Zweig ve Benjamin yaşamlarının son evresinde aynı figür etrafında düşüncelerini ifade etmişlerdir. Bu figürün peşindeki seyahat birçok alandaki kavramları kapsayan konulara kadar uzar. Zweig çalışmalarını tarih, psikanaliz, felsefe ve siyaset üzerine kurar ve bunları edebiyata dönüştürür. Bu bilimsel alanların her biri kendi dil kültürüne sahiptir. Ancak edebiyat kitlelere daha çok ulaşır. Ne var ki başlangıçta bu kitap yaygın olmaktan çok uzaktı. Eser ilk olarak 7 Aralık 1942'de Buenos Aires'te sadece 300 adetlik sınırlı bir baskıyla yayımlandı.

Kendi yaratıcısıyla benzerlikler taşıdığı öngörülebilen Dr. B. karakteri, eğitimsiz lakin duygularını kontrol edebilen bir dünya şampiyonuyla karşı karşıyaydı. Satranç şampiyonu rakibinin huzursuzluğunu hissetti ve taşları tahtada çok daha önceden ileri, yan ve geri hareket ettirme imkanı varken zamanını son ana kadar kullanmaya başladı. Rakibini tahtada değil ama Buenos Aires'e giden gemideki küstah ve saygısız davranışlarıyla huzursuz etti. Bir zamanlar Japon kılıç ustası Musashi Miyamoto, düelloya geç kalarak rakibini kızdırmış ve sinirlendirmiş, böylece düşmanı ıstıraplar içinde yenmişti. Zamanı savaş stratejisinde bir faktör olarak görüyordu. Kılıç ustası gibi, satranç dünya şampiyonu da kazanmak için zamanı kullandı. İkisi de asıl oyundan vazgeçmedi, dünya şampiyonu bir hamle için kararlaştırılan on dakikayı asla aşmadı ve kılıç ustası düelloya geldi. Ancak, oyunu çevreleyen görgüyü ve ritüelleri göz ardı ettiler.

Zweig, naif ama eğitimli ve yetenekli bir adamın izolasyonda faşist figürlerle karşılaşmasını tasvir eder. Kültür faşizmin çizmesi altında parçalanmakta, yeteneklilerin bile yeteneklerini kullanmalarına izin verilmemektedir. Dünya şampiyonunun kibri, paramparça olmuş yeteneklerin üzerinde yükseliyor. Dünya şampiyonu rakibinin ayrılışının ardından “ne yazık” dedi “yüce gönüllülükle” ve ekledi: “Hamle o kadar da kötü planlanmamıştı. Bir amatör için bu beyefendi aslında alışılmadık derecede yetenekli.” Zweig dünya şampiyonunu “insanlık dışı satranç otomatı” olarak adlandırıyor.

“Bir satrançbaz tarafından yapılan her hamleye, oyunu kazanmasını sağlayacak bir karşı hamleyle cevap verecek şekilde tasarlanmış bir otomat olduğu söylenir.” Walter Benjamin tarihsel tezlerine böyle başlar. Satranç makinesi Benjamin için aynı zamanda olumsuz bir şeydir. Bu makinenin eylemleri sınırlıdır. İkinci Enternasyonal'deki felsefe türünü sembolize eder. Bu tarihsel materyalizm, nargilesi olan Osmanlı kostümlü bir oyuncak kılığına girmiş bir satranç makinesidir. Yahudi mesihçiliği ile bu sınırlamanın üstesinden gelmesi beklenir.

Walter Benjamin edebiyat eleştirisi ile geçindi ve Danimarka'daki zamanını Brecht ile satranç oynayarak geçirdi. Entelektüellerin birbirleriyle satranç oynaması artık nadir görülen, hatta yok olmuş bir alışkanlıktır. Lukács'ın bir edebiyat eleştirmeni olarak en sevdiği yazar Thomas Mann'a duyduğu sevgi ve hayranlık pek karşılık bulamazken -kitabında sadece bir figüre kadar yükselebilmiştir- Benjamin en sevdiği şairle dostluk kurma fırsatı bulmuştur. Satranç oyununun entelektüeller arasında tam olarak ne zaman öldüğünü geriye dönük olarak belirleyemeyiz. Zweig felsefi bir edebiyatçıdır, Benjamin ise zorunluluktan edebiyatçı bir filozoftur. Habilitasyonunda başarısız oldu ve daha sonra bunu Ursprung des deutschen Trauerspiels” kitabı olarak yayınladı. Benjamin 1940'ta tarih tezlerini felsefe geleneği içinde yazdı, çünkü mesajını bu kadar yoğun, kısa ve kapsamlı bir dil hazinesi içinde gönderebiliyordu. Benjamin ve Zweig bugünlerini ele alırken, tarihsel olarak öğrenilmişlikte pişirilmiş  insanlığın bilgisinden yararlandılar. Benjamin kendi zamanını ancak geçmişi zamandaşına dönüştürerek anlayabilirdi.

ÜTOPYA VE MESİH

Benjamin ilerleme fikrini hedef olarak hizmet eden gelecekteki bir mekandan koparmıştı. Mesihçi bir tahayyül olarak sadece zaman geçerlidir. Bu altüst oluşun nedeni Musashi Miyamoto'nun ölümcül ıstırabından çok daha eskidir. Mısırlı Akhenaten bir tanrı olarak yükselmiş ve cenneti, cehennemi ve onların tanrılarını ortadan kaldırmıştır. Yahudi doktrini bu inançtan doğmuştur. Kurtuluş kavramı yoktu. Sigmund Freud Musa'nın bizzat Yahudiler tarafından öldürüldüğünü varsayar. Günahlarını unutabilmesi ya da affedebilmesi için onun bir kurtarıcı olarak geri dönmesi umut edilir. Mesih'in kökeni insanların kendi hatasıdır. Ne ütopya ne de bir ülke ya da şehir mesih için bir belirleyicidir. Aksine, mesihliğin görevi yalnızca kendisinin kavrayabileceği bir şey olarak gözükür.

Benjamin'in yaklaşımı geçmiş, şimdi ve gelecek zamansal kategorilerini yoğunlaştıran “şimdizaman” (Jetztzeit) fikrine dayanır. Bu zaman kategorisi içerikten yoksun değildir, bu yüzden sadece teolojik bir gezintiye çıkmamıza yardımcı olmakla kalmaz. İşçiler ve ürünleri arasındaki yabancılaşma, işçilerin ürünlerini bizzat elde etmeleriyle ortadan kaldırılacaktır. Bu duruşuyla komünist bir bakış açısına sahipti. Benjamin'e göre, filozof Joseph Dietzingen'in “Emek modern zamanların kurtarıcısıdır (mesihi) ” sloganı, yani emeğin iyileştirilmesinin bir kurtarıcının görevi olması, kötülüğün nedenidir. Bir otomatı andıran bu determinist kararlılığı ve faaliyeti kurtuluşu (Mesih’i) getiremez. Yahudi Mesih'in ne zaman ve hangi koşullar altında geleceği belirlenemez.

“Beklenmedik bir melek gibi gökten yardıma gelen” Dr. B., romandaki karakterlerin faaliyetlerinden bağımsız olarak geldi. Karakterler çaresizce dünya şampiyonunun merhametine kalmış ve oyunlarına odaklanmışlardı. İnananların itaatkârlığı, aktif olarak ilahi yardım istemeleri ya da eylemler aracılığıyla ilahi müdahaleyi arzulaması, Yahudi mesihçiliğine yabancıdır. Beklenmedik bir anda gelir. Mesih dünyayı geçersiz kılar ve zamanı yeniden düzenler. Dr. B. satranç oynamayı izole bir şekilde, “zamanın dışında, dünyanın dışında” yaşayarak öğrenmiştir. Bu durum daha zıt olamazdı. Gestapo'nun barbarca izolasyonunda olağanüstü bir beceri kazanılır. Lakin onun diyalektiği daha yüksek bir düzeye ulaşmasına vardırılamaz, kırılgan ve çelişkili kalır. Kendi öğrenilmiş olağanüstü yeteneğini kullanmada başarısız olur.

Stefan Zweig onun karakterini bir Mesih'e daha da yaklaştırır: “İlk ortaya çıktığı aynı mütevazı ve gizemli tavırla eğildi ve gitti.” Onun Mesih'i başarısız olur ve sonuçsuz kalır. Ona “Homo obscurissimus” (gizemli insan) demesi boşuna değildir Benjamin'in Mesih'inin bir eylem kataloğu yoktur. Zweig'ın günlük yaşamda bireysel olarak ortaya çıkan, neredeyse Katolik anlamda birey için mucizevi olan Mesih'inin aksine, Benjamin'in Mesih'i tüm zaman ve insanlık için tasarlanmıştır. Bu hikayeye göre, onun başarılı olacağına dair hiçbir şüphe yoktur. O her şey için bir dönüm noktasıdır.

SATRANCIN KURALLARI MI?

Benjamin, daha önce bir satranç otomatına uygun olan satranç kurallarını yeniden tanımladı. Kurallar, taşların özellikleri, oyunun yeri ve zamanı artık daha belirsiz, daha tanımsız ve muhtemelen daha dinamiktir. Satranç oyunu beklenmeyeni görebilmek için zarlarla mı donatılmalı mıdır? Zweig ise kitapta hamlelerin kendisi hakkında neredeyse hiç bilgi vermiyor. Bu kuralları sorgulamıyor. Dr. B.'nin yeteneği tam olarak hamlelerin tahtada uygulanması ve önceden hesaplanmasıdır. Onun çelişkisi protagonist ve antagonist arasındaki ilişkide ifade edilir.

Edebiyat hayatta kalmak için mücadele etmek zorundadır, kendi üreticisinin ve onu oluşturan şartların ötesinde yaşamak ister. Hayatta kalmak bir strateji gerektirir. Hayatta kalma stratejisi toplumda mevcuttur, edebiyat onu alır, içselleştirir ve estetik olarak ve kendi yöntemsel karmaşıklığında yeniden üretir. Peki, satranç oyununun işlevi nedir: Orduların soyut bölünmesinin bir satranç oyununun kurallarına ve taşlarına dönüştürülmesi, kişinin zekasını keskinleştirmek, zaman geçirmek ve sosyalliği teşvik etmek amacına hizmet eder. Dolayısıyla, satrancın aktarımı askeri eğitimin bir devamı iken, kurallarının incelenmesi ise en başından beri sınırlıydı. Bununla birlikte, savaş hakkında felsefe yapmanın popüler bir yoludur. Ama eski bir savaş türü. General Clausewitz, yazılı savaş sanatına yeni bir unsuru, yani halkı, kitleleri entegre etmiştir. Daha sonra Benjamin, satranç kurallarını bir kenara bırakması gerekenleri  son köleleştirilmiş ve intikamcı sınıf olarak tanımlar. Zamansallık her alışılmış yörüngesinden dışarı atılır.

Walter Benjamin hayatı boyunca öğrendi ve ilerledi. Brecht'le satranç oynarken sabırlı ve zaman stratejisine bağlıydı. Brecht onun hakkında ve satranç oynama biçimi hakkında şunları yazdı:

“Walter Benjamin'e,

Hitler'den kaçarken kendini bedensizleştiren

Seni rahat ettiren yıpratma taktikleriydi.

Armut ağacının gölgesindeki satranç masasında otururken

Seni kitaplarından kovalayan düşman

Bizim tarafımızdan yıpratılmayacak.”

Her şeyi tersine çevirdi ve oyuna yeniden karar verdi. Bir düşmana, bir rakibe kendini savunmak için daha fazla fırsat veren yıpratma taktiğinin yerini alt etmek taktiği almalıdır, çünkü zaman ve oyunun kuralları temelde farklıdır. Bu nedenle, alt üst etme ve yıpratma taktikleri arasındaki tartışma, edebiyat çevrelerinin dışında bile politik olarak oldukça güncel kalmaktadır.

Zweig aslında somut oyuna çok az ilgi gösterir. Satranç eserinde, oyunun gerçek gidişatından çok sonuçları hakkında bilgi ediniriz. Stratejinin bu denli az aydınlatılması onun dünyayı kurallarıyla birlikte nasıl öngördüğüne dayanır. O daha evvelinde Calvin'de rakibi Servet'i öldürmek isteyen birini görmüştü ve ne İncil ne de Musa'nın öğretisi böyle bir cinayeti haklı çıkarmayacağı için kendi kurallarını ve yorumunu uygulayan birisidir. Bu nedenle, kendi stratejisi oyunun kurallarını korumak ve Calvin ya da Hitler tarafından bunlara meydan okunduğunu gördüğünde karşı gelmektir. Burada zaman, bu tür kesintileri ve geriye düşüşleri düzelten belirleyici faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Onun için zaman büyük bir stratejidir. Benjamin’den farklı olarak onda zaman her zamanki yörüngesinde anlaşılabilinir.

Zweig ile birlikte “New York'tan Buenos Aires'e gece yarısı yola çıkan büyük yolcu gemisinde” çıkılan yolculuğa bu kez yolcular arasında Walter Benjamin ve  onun satranç tahtası da var.